“Afrin operasyonunun plânlı olarak devam ettiği” açıklamaları sürerken, son günlerde “sıranın Menbiç’te olduğu” ve ardından “Fırat’ın doğusu”nda devam edeceği söylemleri dikkat çekici.
Oysa konunun uzmanlarınca, operasyonun başta belirlenen “30 kilometrelik derinliğin” ötesinde 361 kilometrelik Fırat’ın batısının ötesine geçip, 550 kilometrelik Fırat’ın doğusuna kaydırılması halinde Türkiye’nin muhtelif derinliklerde 911 kilometrelik “cephe” ile karşı karşıya kalınacağı açıkça kaydediliyor.
Hatta Cumhurbaşkanı’nın “İran sınırına kadar sürecek” ifâdesiyle, 361 kilometrelik Kuzey Irak -Yönetiminin kontrolündeki hattın da eklenmesiyle bu “cephe” 1.297 kilometreyi buluyor.
Ve Genelkurmay’ın “bölgedeki hava şartları ve çatışmalardan dolayı hâlen iki askerin naaşına ulaşılamadığı” açıklaması, düz arazideki El Bab’ın aksine sarp dağlarla çevrili Afrin bölgesindeki zorlu coğrafyada Afrin harekâtının çok daha çetin geçeceğini gösteriyor.
KAÇIP YENİDEN MEVZİLENİYORLAR…
Bu açıdan, başta Suriye büyükelçiliği olmak üzere 37 yıl boyunca Orta Doğu’da pek çok görevde bulunan Emekli Büyükelçi ve İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Oğuz Çelikkol’un, “Operasyon hızlanıldığı taktirde hava gücünü, karadan bombardımanı arttırmanız lâzım. Bu durum hem operasyonu, sivil halkı zor bir duruma sokabilir hem de kayıpları artırabilir” ikazı dikkate değer.
Ve, “Afrin ve hatta Münbiç temizlense de sınırımızdaki tehdidin tamamen ortadan kalkmış olmayacağı” tesbiti, başta PYD/YPG olmak üzere “terör örgütlerinin tasfiyesi” amacıyla başlatılan operasyonun derinleştirilip genişletilmesinin akıbetine dair istifhamları arttırıyor.
Terör örgütlerinin tıpkı Kuzey Irak’a, olduğu gibi teröristlerin mağaralara, geri bölgelere sığınıp mevzilenmeleriyle, terör unsurlarının bölgeden temizlenip imhâ edilemeyeceği endişeleri sürüyor.
IŞİD’den El Nusra’ya onlarca silâhlı grubun muhtelif küresel ecnebi mihraklar adına “vekalet savaşları”yla kıyasıya çatıştığı sahada bir tek PYD/YPG’nin 50-60 bin militanından sözedildiği nazara alındığında, bu yöntemle mevzubahis terör örgütlerinin kökünün kurutulmasına dair kaygılar devam ediyor.
En vahimi de sivilleri “kalkan” olarak kullanan örgütün, halkın arasına karışarak pusu kurup meskun mahalleri tuzaklayıp mayınladıkları, TSK’yı “şehir savaşı”na çekme komplosunu kurdukları nazara alındığında, daha Afrin’e girmeden havadan savaş uçakları ve karadan zırhlı birliklerle sürdürülen harekâtın belirlenen “hedefi”nden saptırılmasıyla Türkiye’yi zor duruma düşürülmesi.
“İMHA” İLE TERÖR BİTMİYOR
Özetle, terör bataklığının kurutulması için, öncelikle altı yıldır 600 bin sivilin katledildiği, on iki milyon insanın göçmen durumuna düştüğü iç savaş kargaşasında kevgire dönen Suriye sınırının kontrol edilmesi, örgütlerin lojistik desteğinin, eleman-militan kaynaklarının kesilmesi gerekiyor.
Ancak on binlerce teröristin bulunduğu bölgede en son duyurulan resmi rakamlarla “300’den fazla” teröristin imha edilmesiyle terörün önlenemediği en üst düzeydeki itiraflarla ortada.
Daha Genelkurmay eski Başkanı Başbuğ’un, 6 Temmuz 2010’da, “1984’ten 2010’a kadar 26 yılda 30 bin teröristin öldürülüp 10 bininin yaralı ve teslim alınmasıyla toplam 40 bine yakın terörist etkisiz hale getirildi. Güvenlik kuvvetleri beş defa PKK’yı bitirdi; lâkin ‘terör örgütü dağıldı, bitti’ diye yanlış algıladık ama terör örgütü bir türlü bitmedi” yakınması, salt terörist imhasıyla terörün sona erdirilemediği gerçeğinin ikrarı.
Bundandır ki, ikazların ciddiye alınarak, mâsumların korunması, harekâtın belirlenen “terörü tasfiye ‘stratejik hedefi”yle kalması, “operasyon tuzakları”na düşülmemesi fevkalâde ehemmiyetli.