Suriye’nin Lazkiye-Tartus hattında Alevîlere yönelik kanlı saldırılarla -Cumhurbaşkanı’nın ikrarıyla- “Suriye’de mezhep temelli yeni bir fitne ateşi yakılırken”, Heyet Tahrirü’ş-Şam Örgütü (HTŞ) ile PYD/YPG’nin oluşturduğu “Suriye Demokratik Güçleri (SGD)” arasındaki “anlaşma”nın arka plânı tartışılıyor.
Ne var ki Şam’ın emperyal ecnebilerin güdümündeki taşeronları HTŞ’ye “teslimi”ni günlerce “zafer!” ve “fetih!” olarak propaganda eden “yandaş medya”nın âlây-ı vâlâ ile övgüler dizdiği “anlaşma”nın kodlarında iddia edildiği gibi “Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasî birliği”nin değil, tam tersine “Suriye’yi tefrika plânı”nın devreye sokulduğu görülüyor.
Her ne kadar “PYD/YPG’nin “silâh bırakarak Suriye devletine entegre olacağı, militanlarının Suriye ordusuna katılacağı” söylense de, SDG elebaşı “Mazlum Kobani” kod adlı Abdi Şahin’le başına on milyon dolar ödül koyan ABD’nin “Suriye geçici hükûmeti”nin başına geçirdiği HTŞ lideri Colani’nin El Şara olarak imzaladığı “sekiz maddelik anlaşma” paravanda daha sonra “Suriye anayasası”nda “yasallaştırılacak” “özerk yönetimler”le Suriye’nin etnik ve mezhebî iftiraklarla taksimiyle emperyal güçlerin taşeronu örgütlere peşkeşi fitnesinin altyapısı hazırlanıyor.
ADI KONMAYAN “ÖZERKLİK-OTONOMİ” PERDESİNDE…
Aslında Cumhurbaşkanı’na “akıllı ol, aptal olma, general Kobani’yle görüş!” tavsiyesini salık veren Trump’un Beyaz Saray’daki göreve başlama törenine çağrılan Abdi’nin öncesinde BOP tefrikasını sahada uygulayan Amerikan Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Michael Kurilla’yla görüşmesi, “anlaşma”nın “ABD’nin tâlimatı”yla dayatıldığını açığa çıkarıyor.
“Protokol”de “Kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askerî kurumlarıyla sınır kapıları, havaalanları, petrol ve gaz sahalarının devlet yönetimine alınması”ndan bahsedilse de, Amerikan helikopteriyle Şam’a götürülen SDG Komutanı’nın “bölge yönetimlerine merkezî yönetimin önemli yetkilerinin devri”ni şart koşması gizli şifreleri çözdürüyor. (gazeteler; Al Majalla dergisi, 11.3.25)
Zira bir yandan ABD’nin emperyal ortaklarıyla “IŞİD’le mücadele müttefiki” olarak lanse ettiği, on binlerce TIR dolusu silâhla silâhlandırarak eğitip donattığı mâmulleri ve baş işbirlikçileri PYD/YPG’nin 130 bin militanı “Suriye ordusunun bir parçası” gibi gösterilirken, diğer yandan Fırat’ın doğusu ve batısındaki yerlerini terk etmeyen unsurların “kuzeydoğu Suriye ordusu” adı altında görev alanının kantonlarıyla kontrol ettiği sahayla kalması, emir komutasının doğrudan “örgüt liderliği”nde olması vaziyeti ele veriyor.
Belli ki “protokol”un detaylarıyla nasıl uygulanacağı bilinmezken, sınır kapılarında Suriye Bayrağının sembolik çekilmesiyle kalınıyor; “idarî ve siyasî yapının değiştirilmesi” perdesinde bütün yetki örgüte verilerek ülkenin “federasyon”la “otonomi-özerklik”le parçalanmasının ateşi harlanıyor.
Nitekim “Tüm bölgelerde yerel yönetim istiyoruz” diyen Mazlum Abdi’nin “SDG Suriye ordusuna dahil edilirse süreçte örgütün söz sahibi olacağı” şartını koşması oldubittinin ifadesi. Bundandır ki Washington, memnuniyetini bildiriyor.
Ve daha düne kadar kamuoyuna “silâh bırakmayıp tasfiye olmaması hâlinde mutlaka müdahale edileceği”nden dem vurdukları sözkonusu terör örgütüne askerî operasyonların, Mehmetçiğin Suriye topraklarında konuşlanmasının “gerekçeleri” ortadan kaldırılıyor.
PKK’NIN SURİYE KOLU “DEVLETLEŞTİRİLİYOR!”
Çarpık olan, iktidardakilerin PYD/YPG’nin terörist başının “silâh bırakma çağrısı”nın örgütü bağlamadığını defalarca deklâre etmesine ve Türkiye’nin yanıbaşında Kuzey Irak ve Kandil’deki bir kısım teröristin nakledileceği “PKK terör devleti”ne suskun kalmaları. ABD, İsrail, İngiltere ve Fransa’nın başını çektiği ecnebîlerle Körfez ülkelerinin, Suriye’yi Irak ve Yugoslavya gibi bölmeye sürüklemelerine karşı, PYD/YPG’nin “silâh bırakıp kendini feshettiği” yanıltmasını yaymaları.
Her fırsatta “şayet verilen sözler tutulmaz, sürekli oyalama, göz boyama, isim değiştirme kurnazlıklarına evrilmeye çalışılırsa taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayız” tehditlerini savuran Cumhurbaşkanı ile “Saray’a iliştirilmiş medya yorumcuları” ve “maaşlı troller”in tam bir garabetle “Şara-Kobani mutâbakatı’nın eksiksiz uygulanması”nı istemeleri.
Yine terör örgütünün Irak’ın kuzeyinden kısmen taşınması göz boyamasına, PKK’nın “Suriye kolu”na “devlet” kurdurulmasına “Saray iktidarı”nın destek vermesi. AKP hükûmetinin arka çıktığı 2003’teki Amerikan işgaliyle Irak’ın bölünmesindeki gibi “tek kişilik otoriter rejim”de Ankara’nın “resmen” Suriye’nin de bölünmesini kabullenmeleri.
Hâsılı, Ankara’dakilerin “son terörist bertaraf edilene kadar operasyonlarımızı sürdürürüz!” söyleminden “Amerika ve İsrail’in Suriye’yi parçalama projesi”ne çarkları doğrusu “pes!” dedirtiyor.
Peki neden?