Günümüzde kardeşlik, sadece kan bağıyla anlatılacak bir gerçeklik değildir.
Gerçek kardeşlik, insanın kalbinde ve ruhunda, samimî, ihlâslı duygularla ve ortak bir amaca hizmet etme niyetiyle filizlenir. Risale-i Nur’da ifade edilen “Kardeşlik hukuku”, sadece bir gönül bağı değil, aynı zamanda bu dünyada ve ahirette birbirini destekleyen bir sorumluluktur. Kardeşlik, her Müslümanın, yalnızca kendisi için değil, İslâm ümmetinin bir parçası olarak bütün kardeşleri için fedakârlık yapmasıdır.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, İslâm’ın toplum hayatındaki en temel ilkelerinden birinin kardeşlik olduğunu dile getirmiştir. O, kardeşliğin sadece şahsî ilişkilerle sınırlı olmadığını, aynı zamanda cemaatlerin, grupların ve mezheplerin bir arada yaşayabilmesi için de zorunlu olduğunu belirtmiştir. “Mü’minler bir binanın tuğlaları gibi birbirlerine kuvvet verirler” hadisini hatırlatarak, kardeşlik bağlarının güçlenmesinin, ümmetin tüm yapısını kuvvetlendireceğini ifade etmiştir. Eğer bu bağlar zedelenirse, Müslümanların gücü de zayıflar ve dışarıdan gelecek etkiler karşısında savunmasız hâle gelir.
Risale-i Nur’un bizlere sunduğu sorumluluklardan biri de, içimizdeki nefsanî arzulara ve şeytani dürtülere karşı dikkatli olmamız gerektiğidir. Zira nefsimiz, bazen kardeşlerimiz arasında ufak bir yanlış anlamayı, bir hatayı büyüterek çatışmalara yol açabilir. Oysaki Bediüzzaman, “Sakın birbirinizden gücenmeyiniz ve tenkit etmeyiniz” diyerek, bu tür durumlara fırsat verilmemesini öğretir. Birbirimizin eksikliklerine bakmak yerine, birbirimizin varsa eksiklikleri tamamlamayı hatırlatır.
Günümüzde İslâm dünyası özelde yaşadığımız coğrafyada bizler çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalırken, Risale-i Nur’un bize öğrettiği ve bizden yapmamızı istediği kuralların önemi daha da artmaktadır. Nefis ve şeytan, bizi kardeşimize karşı olumsuz bir düşünceye sevk edebilir. Ancak Risale-i Nur, bize, bu tür durumlarla karşılaştığımızda, her şeyimizi Risale-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmemizi hatırlatır.
Risale-i Nur’un getirdiği kardeşlik anlayışında, en büyük imtihanlardan biri de eleştiriler ve tenkitlerdir. Bediüzzaman, “Birbirinizin şahsî kusurlarına bakmamak gerekir” diyerek, kişisel zaafları bir kenara bırakmamızı emreder. Bu, bir anlamda ümmetin içinde parçalanmayı engelleyen bir ilkedir. Hizmetin gelişmesi ve anlatılması için farklı “düş-me”den farklı düşünmek bir zenginliktir. Bu zenginlik, sadece birliği ve beraberliği arttıran bir faktör hâline gelmelidir.
Risale-i Nur’un perspektifinde kardeşlik, sadece gönülden gönüle değil, aynı zamanda her türlü zorlukta birbirimize destek vererek kuvvetli bir birliktelik kurmaktır. Bunu başarabilmek, her bir Müslümanın üzerinde taşıdığı bir sorumluluktur. Kardeşlik, her birimizin nefislerine karşı koyabilme, bencil düşünceleri geride bırakabilme ve daha büyük bir gayeye, iman ve Kur’ân hakîkatlerinin yücelmesine hizmet etme azmiyle şekillenir. “Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize, şerefte, makamda, teveccühte, hatta menfaat-ı maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz” ifadesi, her şeyden önce, nefsin değil, Allah’ın rızasının peşinden gitmenin önemini bizlere hatırlatır.
Bugün, kardeşlik hukukuna ne kadar sahip çıkar ve uygularsak, yarının daha güçlü, güçleri birleşmiş bir ümmetin oluşmasına katkıda bulunmuş olacağız. Risale-i Nur, bize bu yolda rehberlik etmekte ve bizlere, “ittihad-ı İslâmın tam zamanı gelmeye başlıyor” diyerek, ümmetin birliği için her birimizin sorumluluk taşıdığını anlatmaktadır.