ABD’nin BM Güvenlik Konseyi’nde veto ettiği Kudüs tasarısının BM Genel Kurulu’nda Trump’un “yardımları kesme” gözdağı ve şantajına rağmen 128 ülkenin oyuyla kabul edilmesi, başta sözkonusu tasarıyı sunan Türkiye olmak üzere İslâm ülkelerine büyük bir mesuliyet yüklüyor.
Oylamanın ardından İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Trump’a teşekkür edip, yine bütün dünyayı takmayan şımarıklıkla, “Kim ne derse desin, Kudüs İsrail’in başkentidir” deyip işgali ve yasadışı yeni yerleşim birimleri yapmayı sürdüreceklerini söylemesi; daha evvel olumlu oy kullanacak ülkelere tehditler savuran ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley’in, oylama öncesi BM Genel Kurulu’na, tehditkâr tutumunu sürdürüp, “ABD halkı bunu istiyor” saptırmasıyla “ABD Kudüs’e büyükelçiliğini taşıyacaktır, hiçbir oylama bunu değiştirmeyecektir” ifadesi, başta Müslüman ülkeler olmak üzere kararı destekleyen ülkelerin kararlılıkla kararlarının arkasında durmalarını zorunlu kılıyor. (AFP, 21.12.17)FP 2017
Bu bakımdan, bağlayıcı olmamakla birlikte uluslararası alanda önemli bir ağırlığı olan BM kararlarıyla yetinilmeyip mutlaka İsrail’e karşı etkili ciddî müeyyidelere başvurulması gerekiyor.
Zira herhangi bir yaptırım olmadan, Türkiye gibi Milli Savunma (eski) Bakanı’nın ikrarıyla AKP iktidarında 60’tan fazla anlaşmanın imzalandığı İsrail’le derinleştirilip geliştirilen ilişikler ve işbirlikleri iptal edilmeden, en azından askıya alınmadan İsrail’in pervâsızca işgal, baskı ve zulmü devam ettireceği önceki BM kararlarına rağmen yaptıklarıyla ortada. (www.bbc.com/turkce, 21.12.17)
1948’DEN BERİ BM KARARLARINI ÇİĞNİYOR!
Vakıa şu ki, BM Genel Kurulu, İngiltere’nin Filistin sorununu 1947’de o zamanki adıyla “Cemiyet-i Akvam” lan BM’ye dayatmasından bu yana İsrail, Filistin ve Kudüs ile ilgili bir dizi karara uymadı. Bütün Amerikan başkanlarının aksine son emrivakisi dışında 1980 yılında Kudüs’ün tamamını başkenti ilânının hiçbir devletçe tanınmamasına karşı, İsrail BM kararlarını fütûrsuzca çiğniyor.
Evvela BM’nin 11 Aralık 1948 tarihli 194 sayılı kararına rağmen, İsrail çatışmalarla 1967 savaşıyla işgalini dört kat genişletti. Bir milyona yakın Filistinli mülteci durumuna düşürüldü. Oysa kararda Filistinlilerin göç etmek zorunda kaldıkları topraklara dönüşü, Kudüs’e BM yönetiminde uluslararası bir statüye kavuşması ve Filistin’deki kutsal mekânların korunması ve serbest erişimin sağlanması esas alınıyordu.
Akabinde Kudüs’te işgali sürdüren İsrail, 9 Aralık 1949’da 303 sayılı BM Genel Kurulu’nun 181 ve 194 nolu “Kudüs’ün kalıcı olarak uluslararası bir sistemin kontrolünde ayrı bir yönetimle yönetilmesi” kararlarını engelledi.
Keza İsrail, 1967 Arap-İsrail Savaşı’nda Doğu Kudüs’ün yanı sıra Gazze Şeridi, Batı Şeria, Sina Yarımadası ve Golan Tepeleri’ni işgaline karşı, 4 Temmuz 1967’de BM’de alınan 2253 sayılı kararla, İsrail’in Kudüs’ün statüsünü değiştirme faaliyetlerinden derin endişe duyulduğu, bu emrivakilerin geçersiz olduğu ve derhal vazgeçmesi gerektiği çağrısı yapıldı; İsrail bu kararı da hiçe saydı.
CAYDIRICI YAPTIRIMLAR UYGULANMALI
Bundandır ki, 19 Aralık 1983’teki 38/180 sayılı BM Genel Kurulu’nun kararında, İsrail’in BM Sözleşmesi’ne uymadığı da kaydediliyor. Başta Kudüs, Şeria, Gazze Şeridi ve Golan Tepeleri’ni işgali, “uluslararası hukuk ile ilgili BM kararlarına aykırı ve yasadışı” olarak kınanıyor. İsrail’le ütün hükümetlerin diplomatik, ticarî ve kültürel bağları koparmaları çağrısı yapılıyor.
Ve Trump’un “Kudüs’ü İsrail’in başkenti” çıkışının ardından en son -21 Aralık 2017’deki- 10/22 sayılı BM Genel Kurulu kararında da “Kudüs’ün statüsünü, karakterini veya demografik yapısını değiştirme niyetindeki oldubittilerin yasal bir etkisi olmadığı” belirtiliyor; ve “nihâî statüsüne BM kararları çerçevesinde yürütülecek müzâkereler sonucunda karar verilmesi gerektiği” vurgulanıyor. Ayrıca tüm devletlere “Kudüs’te diplomatik misyon kurmaktan kaçınmaları” tekrarlanıyor.
Özetle, önceki BM Genel Kurulu kararlarındaki bütün ülkelere, İsrail’le uluslararası diplomatik, siyasî, ticarî ve kültürel bağları koparmalarının yanısıra, üye ülkelere İsrail’e silâh ve askerî ekipman satmamaları ve İsrail’den bunları almamaları, ayrıca İsrail’e her türlü askerî yardımı askıya almaları çağrısı ekleniyor. İsrail’e Kudüs dahil 1967’den beri işgal ettiği topraklardan çekilmesinin Orta Doğu’da kapsayıcı ve âdil bir barışın temininin ön şartı olduğu kaydediliyor.
Bundandır ki, BM ve Güvenlik Konseyi’nin kararlarına istinâden İslâm dünyası ile Kudüs’ün ve Filistin’in tarihî ve mânevî verasetini taşıyan Türkiye’nin evvelemirde İsrail’le ekonomik anlaşma ve mutâbakat zabıtlarından başlanarak, askerî ilişkileri, savunma sanayii ihâlelerini kesmesi, işbirliklerini iptal etmesi; etkin ve caydırıcı yaptırımları uygulaması şart.