Amerikalıların açık ikrarlarıyla, “başta İncirlik olmak üzere Türkiye’deki üslerinden PYD/YYP’ye en hızlı şekilde ağır silâh ve mühimmat desteği” sevkedilirken, Türkiye’nin, “askerlerini Menbiç’ten çekme” isteğine -CENTCOM Komutanı General Joseph Votel’in açıklamasıyla- “Çekilmeyeceğiz!” cevabını veren ABD, bu kez Suriye’nin kuzeyinde “güvenli bölge” önerisi dikkat çekici.
Amerika’nın Ankara eski Büyükelçisi James Jeffrey’in “Ankara’dan her gün ABD’ye tepki gösteriliyor, ama ABD’nin PKK bağlantılı YPG’yi destekleyen uçakların büyük oranda Türkiye’deki üslerden -İncirlik’ten- kalkmasına Erdoğan izin veriyor” deyip Türkiye ile ABD, Suriye ve Irak gibi ortak jeostratejik çıkar alanlarına odaklanmalı” çağrısında bulunurken, geçen hafta Paris’te ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’un, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’na, Türkiye’ye “30 kilometrelik ‘güvenli hat” oluşturma teklifi çarpıcı. (Amerika’nın Sesi, 17.1.18; 24.1.18)
Bu durum, yine Tillerson’un Çavuşoğlu’na, “10 kilometre belirlemiştik, ama 30 kilometre ihtiyacınızı karşılıyorsa olur” sözleriyle, peşinden Başbakan’ın “30 kilometrelik derinlik hedefi!”ni; ve “Ey Amerika!”, “Ey Trump!” gibi çıkışlarla kamuoyuna karşı “Amerika’ya rağmen Afrin operasyonunun yapıldığı” söyleminin aksine, ABD’nin perde altında Afrin operasyonuna tam destek verdiği gerçeğini ortaya çıkarıyor.
“KUZEY SURİYE KORİDORU”NU OLUŞTURUR!
Belli ki, daha önce bizzat Cumhurbaşkanı’nın defalarca teklifinde bulunduğu “güvenli – tampon bölge” talebiyle, görünürde Trump ve Amerikalılarla tırmandırılan tartışmalar karambolunda yeniden Türkiye’ye “güvenli bölge” komplosu kuruluyor.
Gelinen vetirede Ankara’dakiler, “oluşturulacak ‘tampon bölge’nin terör örgütlerinden temizleneceği”den ve hatta “Türkiye’ye gelen sığınmacı Suriyelerin yerleştirileceği”nden dem vuruyorlar; lâkin konunun uzmanları “güvenli – tampon bölge” ihdasının Suriye’nin bizzat Türkiye’nin eliyle bölünüp parçalanmaya teşne hale getirilmesi olduğunu ikaz ediyorlar.
1991 Körfez Savaşı sonrası Kuzey Irak’ta 36. paralelin kuzeyinde kurulan “güvenlik kuşağı”nın “uçuşa yasak bölge” ilan edilip, “Çekiç Güç” paravanında İncirlik’ten kalkan Amerikan savaş uçaklarınca korunmasının, Irak’ın kuzeyini Irak’tan koparıp “Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi”ni palazlandırdığına ve PKK’nın cirit atıp terör kamplarını kurduğu, 27 yıldır kurutulmayan, Türkiye’nin ve bölgenin başına belâ kesilen terör bataklığının oluşmasına sebebiyet verdiğine dikkat çekiyorlar.
Yine ABD ile işgal ortağı İngiltere’nin uhdesinde ve İsrail’in perde altından müdahalesiyle uzun yıllar Türkiye’ye yönelik terörün beslendiği “terör bölgesi” haline getireceği belirtiliyor.
Gerçek şu ki, Amerikalıların tavsiye ettiği “güvenli – tampon bölge”, Amerikan Dışişleri Konseyi’nin kıdemli üyesi Philip Gordon başında bulunduğu için “Gordon plânı” ile Türkiye üzerine de tezler hazırlayan Amerikan merkezli Rand Corporation’ın (RC), “Deescalation and Decentralization” adlı “Suriye’nin bölünüp parçalanması plânı”nın bir parçası.
Ve “büyük Ortadoğu projesi (BOP)”la IŞİD ve PYD/YPG gibi bölgede “vekalet savaşı” veren uluslar arası taşeron ve maşa örgütler ve “yerel” işbirlikçiler üzerinden Irak’ta olduğu gibi Suriye’nin de mezhebi ve etnik iftiraklar üzerinden “uydu devletçikler”le –tıpkı Irak’ın 36. paralelin kuzeyinden dilimlenmesi benzeri- en az üçe taksimi senaryosu.
Yıllardır İsrail’in “arz-ı mev’ud” ütopyasına hizmet eden İsrail’in hâmisi işgalci-istilâcı küresel emperyal güçlerin tefrika fitne ateşini tahrikle sürdürülen iç savaş kargaşa ve kaosuyla çökertilen Suriye’nin, İsrail’in, bölgedeki hegemonya ve çıkarlarına müheyya hale getirilmesi.
SURİYE’Yİ PARÇALAMA FAY HATTINI TETİKLER!
Özetle, “uçuşa yasak güvenli –tampon bölge”, PYD/YPG’ye Türkiye’nin 911 kilometrelik Suriye sınırında kantonlar üzerinden “Kuzey Suriye koridoru” denilen “tefrika koridoru/Rojava koridoru”nun kurulmasına fırsat tanır. Zira Türkiye’nin, sözü edilen dört – beş bin kilometrekarelik alanı, kontrole alınıp karadan ve havadan nasıl koruyacağı ve “bölge”de ne kadar kalacağı bilinmiyor.
En vahimi, “güvenli bölge” mâcerası, Astana ve Soçi süreçlerinde teminat altına alınan “Suriye’nin toprak bütünlüğü”nü berhava eder. Barış ve istikrar plâtformlarını peşinen tahrip eder.
Keza başta Suriye ordusu olmak üzere hangi güçlerle ve silahlı örgütlerce çatışma vartasına düşeceği, “cephe ve savaş ülkesi” durumuna düşürüyor.
“Kuzey Suriye –Rojova/Batı Kürdistan koridoru” başka örgüt ve oluşumların da Suriye’yi parçalamasına zemin hazırlayacak fay hattını tahrik edip tetikler.
Hülâsa, Suriye’yi, Türkiye’yi ve bütün bölgeyi de felâkete sürükleyen tam bir fitne ve tuzak.
Ankara bu fitne ve tefrika tuzağına düşmemeli…