Gerçek şu ki, AKP iktidarı, son yıllarda garip bir biçimde Ege Adalarının işgaliyle “Yunanlaştırılması”na suskun. “İktidara ilişik” medya da, Ege’deki Ada ve adacıklardaki emr-i vakileri hep görmezden geldi, geliyor.
Bu süreçte devlet kanalı TRT ile siyasî iktidara yakın medyada Yunanlıların Ege Adaları’nda bayrak diktiği haberlerine hiçbir yalanlama getirilmezken, işgalin başladığı yıllarda dönemin AKP’li Dışişleri Bakanı’nın bu konudaki soruları cevapsız bırakması işgalin örtülü kabulü dikkat çekici.
Nitekim Dışişleri’nin en son bu konuda “Türkiye’nin 2003 yılından itibaren Ege Denizi’ndeki bazı ada ve/veya adacıkların egemenliğini başka bir ülkeye devrettiğine ilişkin iddia ve haberler tamamen gerçek dışıdır” denilmesinin paşinden, “ada, adacık ve kayalıkların hukukî statüsünün değişmediği ve egemenliğin devredilmediği”nin nazara verilirken “fiilî işgal”le ilgili hiçbir tavzihin yapılmaması vartayı ortaya koyuyor. (gazeteler, 1.10.2016)
BİR DİZİ İSTİFHAM…
Diğer yandan 31 Aralık 2008’de Yunan Genelkurmay Başkanı ile Kara Kuvvetleri Komutanı’nın helikopterle Aydın/Bulamaç Adası’na, akabinde Yunan Cumhurbaşkanının Aydın/Eşek Adası’na gelip törenlere katılmalarına ciddî bir tepki verilmemesi, Genelkurmay’a çağrılan Dışişleri diplomatlarının “olanların hükûmetin bilgisi dahilinde yapıldığı”nı söylediklerinin medyaya yansıması, işgalin zımnen kabulüne dair istifhamları sözkonusu ediyor. (Ahmet Takan, Yeniçağ, 12.3.15)
Doğrusu, her fırsatta AB’ye rest çekilirken, en ufak bir meselede en üst düzeyde Almanya’dan Avusturya’ya en sert söylemlerle meydan okunurken, Ege Adalarının göz göre göre gasbına karşı Silâhlı Kuvvetlere mevzubahis işgalin önlenmesi tâlimatının verilmemesi, bir kısmı 6 millik Türk karasuları içinde olan ada ve kayalıkların işgaline seyirci kalındığı tesbitini teyid ediyor.
Aslında öteden beri Dışişleri’nden yapılan açıklamalarda, “komşumuz Yunanistan ile Ege bağlamında birbirleriyle bağlantılı bir dizi sorunun mevcut olduğu vakıası” vurgulanarak, Ege’de bazı adacık ve kayalıkların âidiyeti ve bununla bağlantılı olarak Türkiye ile Yunanistan arasında geçerli uluslar arası anlaşmayla tesbit edilmiş deniz sınırlarının bulunmaması da bu sorunlar arasında yer almaktadır” ifâdesi, Ege Adaları ve kayalıklarının Yunanistan’a ait olmadığı gerçeğinin ikrarı.
Neticede gelinen vetirede, kapalı kapılar arkasında Ege Adaları’ndaki işgalin hesâbının sorulup sorulmadığını bilinmiyor. Ancak Cumhurbaşkanı’nın “Lozan polemiği”yle geçen son Yunan resmî ziyaretinde açıklandığı kadarıyla Ankara’nın meseleyi gündeme getirmeyip tepki göstermemesi, olup bitenlerin arka plânında bir dizi soru işâretine sebebiyet veriyor.
EMR-İ VAKİLER GEÇİŞTİRİLMEMELİ
Bu açıdan, Ankara’nın Türkiye’nin başını çokça ağrıtacak bu tür emr-i vakilere fırsat vermemesi büyük önem taşıyor.
Hatırlanacağı üzere, 25 Aralık 1995’te Ege Denizi’nde Bodrum’un 3.8 mil uzaklığındaki Kardak Kayalıkları’nda karaya oturan bir Türk gemisinin kurtarılmasına dair Türk ve Yunan kurtarma ekipleri arasında çıkan anlaşmazlıkta, DYP-CHP koalisyonunda Ankara, büyük bir direnç ve kararlılık sergilemiş; 30 Ocak 1996’da SAT ve SAS komandolarının gece operasyonuyla Batı Kardak Adası’na çıkarılıp Türk Bayrağını dikmeleriyle Yunan askeri Kardak’tan çekilmek zorunda bırakılmış, işgal sona erdirilmişti.
Ardından Amerikan Başkanı Clinton ile NATO Genel Sekreteri’nin girişimleriyle tansiyon düşürülmüş; Kardak Yunanistan’ın oldubittisine bırakılmamıştı
Gerçekten, Yunanistan’ın Ege Adaları’na asker yığıp bayrak dikmesine Ankara neden açıkça tavır almıyor? Yunan komutanlarla politikacıların bu adalarda dış basına da yansıyan çarpıtmalarına neden en ufak bir tepki göstermiyor?
Ankara, Yunanistan’ın Ege Denizi’nde hak ve hukuk ihlâllerinin ve emr-i vaki işgallerin üstünü örtüp geçiştirmemeli; işin gerçeği ortaya çıkarılarak âcilen gerekli tedbirleri almalı…