İslâm İşbirliği Teşkilâtı (İİT) olağanüstü toplantısı deklarasyonunda, Trump’un skandal Kudüs oldubittisinin reddedilip, İsrail’in Kudüs’ü ilhakla dayattığı tüm uygulamaların vicdan, hukuk ve tarih önünde hükümsüz olduğu deklâre edilerek bütün dünyayı başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devletini tanımaya daveti fevkalâde önemli.
Keza Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden netice alınamadığı takdirde Filistin ve Kudüs meselesinin BM Genel Kurulu’na taşınacağının belirtilmesi kayda değer. 57 ülkeden 16’si devlet başkanı 48’inin bir araya gelerek, 1976 sınırlarında başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin mücadelesine tam desteği yinelemesi, dünya kamuoyunu oluşturmada büyük önem taşıyor.
Ancak yeterli ve sonuç alıcı olmadığı geçmişteki benzer kararların akıbetiyle ortada.
Bu açıdan, Filistin’in İsrail’in zulüm ve baskısından kurtulması için başta Arap dünyası olmak üzere Müslüman ülkelerin mezhebî ve etnik ihtilâfları bir tarafa bırakıp öncelikle içte barış ve istikrarı sağlayıp tam bir ittifak içinde sözkonusu kararların arkasında durmaları lazım.
Netice almak için, İİT Dönem Başkanı olarak başta Türkiye ve diğer Müslüman yönetimlerin deklarasyonla kalmayıp; konuyu BM, AB ve diğer uluslararası etkili zeminlere taşıyarak kararlılıkla tâkipçisi olmaları şart.
İŞBİRLİKLER ÂCİLEN İPTAL EDİLMELİ
Bunun içindir ki, başta Türkiye ve başat ülkelerin temennilerle kalmayıp Filistin’in başkenti ilân ettikleri Doğu Kudüs’te âcilen büyükelçiliklerini açmaları; İsrail’e etkili ve caydırıcı yaptırımlarda bulunmaları, ekonomik – ticarî anlaşmalardan başlayarak bütün işbirlikleri iptal etmeleri icâb ediyor.
AKP iktidarında, Milli Savunma (eski) Bakanı’nın ikrarıyla Ankara’nın 60’ı aşan İsrail’le savunma sanayi ve silâh alımı ihâlelerinin yanısıra, 15 Temmuz 2004’te Resmî Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararıyla, GAP, KOP’u (Konya Ovası Sulama Projesi) ve Tuz Gölü’nü içine alan, tarımdan tohumculuğa, sulamadan hayvancılığa, güvenlikten çevreye, turizmden pazarlamaya geniş kapsamlı “ekonomik mutâbakat zabıtları” gözden geçirilip en azından askıya alınmalı.
Evvela devletin resmî ajansı AA’nın Ankara ve Telaviv’in Ekonomi, Sanayi ve Ticaret bakanlıklarından derlediği verilerle, Türkiye-İsrail ticaret hacmi, son yıllarda kat kat artışla ortaya konulan ve mâlum “one minute” çıkışından sonra da İsrail’le her türlü ekonomik ve ticarî anlaşmalarla sürdürülen, İsrail’in İstanbul’daki Başkonsolosu Shai Cohen’in ikrarıyla yüzde 40 arttırılan “Türkiye – İsrail enerji işbirliği” ıskartaya çıkarılmalı.
Ve “Nükleer silâh sınırlandırılması”nı kabul etmeyen İsrail’in Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) üyeliğini, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) alınmasını ve İsrail’in NATO karargâhında temsilcilik açıp askerî tatbikatlara katılımını sağlayan Ankara’nın onayları geri çekilmeli.
İsrail Enerji Bakanlığı Genel Direktörü Şaul Meridor’un tescillediği ve İsrailli diplomatların ifşaatıyla el altında devam eden “Türkiye – İsrail enerji-doğalgaz işbirliği plânı”yla, İsrail’in Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Rum Yönetimiyle çıkardığı ‘İsrail doğalgazı’nın Türkiye üzerinden Avrupa’ya pazarlanması ve Türkiye topraklarında döşenecek boru hattı görüşmeleri kesilmeli. (ABC gazetesi, 21.3.17; Karar, 11.7.2017)
TEMENNİLERLE GEÇİŞTİRİLMEMELİ…
Yine Dışişleri Bakanlığı’nın yürüttüğü, 4 Mart 2004’te Ankara ile Tel Aviv arasında imzalanan anlaşma ile Manavgat Nehrinden yılda 50 milyon m3 arıtılmış suyun 20 yıl süre ile İsrail’e deniz yoluyla tankerlerle taşınması projelerinden vazgeçilmeli. (T.C. Dışişleri Bakanlığı, BN:3 - 6 Nisan 2006, Manavgat Nehrinden İsrail´e Su Satışı hk.)
Ve Ankara’dakilerin “Gazze ablukasının kaldırılacağı” söylemlerine karşılık, amansız Gazze ambargosunun kalkmadığı bizzat İsrail Başbakanı Netanyahu tarafından bütün dünyaya duyurulurken (Milliyet, 6.1.14); Gazze’ye yardımların yine Aştod limanından İsrail’in denetim ve iznine bağlanmasının kabulüyle “Gazze ablukası”nın resmen tanınmasına artık son verilmeli. (İslami Analiz, 22.6.16) İskenderun – Hayfa arası ro ro seferleri derhal kaldırılmalı.
Özetle, başta Türkiye ve diğer Müslüman ülkelerin İsrail’i şımartan, pervâsızlaşıp küstahlaşarak azgınlaştıran, zulüm ve baskıya cüretlendiren işbirlikleri derhal sona erdirilmeli.
Aksi halde, şimdiye kadarki deklarasyonlarda olduğu gibi, kamuoyuna propagandayla kalınır; ve İsrail yetmiş yıldır yaptığı gibi zulüm, saldırı, işgal, istilâ ve katliamlara devam eder.
Tam da “Kudüs kararı”nın akabinde son Gazze saldırısında olduğu gibi, BM kararlarını, uluslararası hukuku çiğneyen menfur emrivakilerini dayatmayı sürdürür...