İstanbul'da gece gökyüzünü şimşekler vesilesiyle aydınlandı.
Şimşekler birbirinden güzel tefekkür manzaraları gözlemlendi. Akşam saatlerinde art arda çakan şimşekler hem korkutucu hem de etkileyeci görüntüler oluşmasına vesile oldu.
***
Yağmura neden “rahmet” namı verilmiş?
Sonra yağmura bakıyor, görür ki: O lâtif ve berrak ve tatlı ve hiçten ve gaybî bir hazine-i rahmetten gönderilen katrelerde o kadar Rahmanî hediyeler ve vazifeler var ki; güya “Rahmet, tecessüm ederek katreler suretinde hazine-i Rabbaniyeden akıyor” manasında olduğundan, yağmura “rahmet” namı verilmiştir.
Sonra şimşeğe bakar ve ra’dı (gök gürültüsü) dinler, görür ki, pek acib ve garip hizmetlerde çalıştırılıyorlar.
Sonra gözünü çeker, aklına bakar, kendi kendine der ki: “Atılmış pamuk gibi bu câmid, şuursuz bulut, elbette bizleri bilmez ve bize acıyıp imdadımıza kendi kendine koşmaz ve emirsiz meydana çıkmaz ve gizlenmez. Belki gayet Kadîr ve Rahîm bir Kumandan’ın emriyle hareket eder ki, bir iz bırakmadan gizlenir ve def’aten meydana çıkar, iş başına geçer. Ve gayet Fa’al ve Müteal ve gayet cilveli ve haşmetli bir Sultan’ın fermanıyla ve kuvvetiyle vakit be vakit cev âlemini doldurup boşaltır ve mütemadiyen hikmetle yazar ve paydos ile bozar tahtasına ve mahv ve ispat levhasına ve haşir ve kıyamet suretine çevirir. Ve gayet lütufkâr ve ihsanperver ve gayet keremkâr ve rububiyetperver bir Hâkim-i Müdebbir’in tedbiriyle rüzgâra biner ve dağlar gibi yağmur hazinelerini bindirir, muhtaç olan yerlere yetişir. Güya onlara acıyıp ağlayarak, göz yaşlarıyla onları çiçeklerle güldürür, güneşin şiddet-i ateşini serinlendirir. Ve sünger gibi, bahçelerine su serper ve zemin yüzünü yıkar, temizler.”
Şuâlar, Yedinci Şuâ (Âyetü’l-Kübra), s. 131
LÛGATÇE:
câmid: Cansız.
cev: Hava, atmosfer.
gaybî: Görünmeyen.
katre: Damla.
tecessüm: Cisim şeklini alma.
DHA