Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, İstanrbul'daki yağmur felaketiyle ilgili "Muhtemelen 500-600 yılda bir olacak yağış düşmüş İstanbul'a. 1 saatte, aşağı yukarı bir yılda yağan yağmurun 4'te biri yağdı. Bu korkunç bir rakamdır" dedi.
Bakan Veysel Eroğlu, AKP Afyonkarahisar İl Başkanı İbrahim Yurdunuseven'in vefat eden annesi Memnune Yurdunuseven'in cenaze törenine katılmak üzere kente geldi.
Cenaze öncesi Vali Mustafa Tutulmaz'ı ziyaret eden Bakan Eroğlu, burada basın mensuplarının sorularını yanıtlayıp gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Kabine revizyonuna değinen Bakan Eroğlu, “Bu Başbakan ve Cumhurbaşkanımızın takdiridir. İnşallah hayırlı olur. Kabineden ayrılan arkadaşlarımız da var. Onlar da çok büyük gayret sarf etti. Yeni kabinenin hayırlı olmasını temenni ediyoruz" diye konuştu.
Bakan Eroğlu, Eskişehir'de Şehri Derya Parkı'nın sorumluluğunun Odunpazarı Belediyesi'nden alınıp Devlet Su İşleri'ne (DSİ) devredilmesine ilişkin soru üzerine, “Biz bunu 5 yıllığına Odunpazarı Belediyesi'ne tahsis etmiştik. Süresi dolunca, dedik ki özellikle vatandaşlardan şikayet oldu. Burada belediyenin paraları ile Eskişehirlilerin masraflarıyla birtakım ağırlamalar oluyor. Bunu DSİ çalıştırsın, devlet çalıştırsın daha güzel hizmet versin dedik. Hatta bir yıl kadar da süresi geçmişti" riye konuştu.
'YAĞIŞLA İLGİLİ İSTANBUL'DA BASIN TOPLANTISI YAPACAĞIM'
Bakan Eroğlu, İstanbul ve çevre illerde dünkü sağanak yağış ve sonrasında yaşananlarla ilgili şöyle dedi:
“İstanbul ve Marmara bölgesindeki taşkınlarla alakalı bütün ekibimle bir toplantı yaptım. Hakikaten 1 saatte yağan yağmur korkunç ve çok kuvvetliydi. Muhtemelen 500-600 yılda bir olacak bir yağış düşmüş İstanbul'a. Dolayısıyla bu beklenmeyen bir yağıştı. Gerçi biz tahmin ettik ve bütün kurumları ikaz ettik. Valilik Büyükşehir Belediye Başkanlığı, hatta ben kendi bakanlığıma bağlı kurumlara DSİ'ye hazır olun talimatı verdim. Onlar da hazırlık yaptı. Burada sevindirici olan şuydu, büyük bir felakete rağmen, eskiden çok daha küçük yağışlarda ölümlü hadiseler olurdu. Allah'a şükür şu ana kadar bize intikal eden bir ölüm hadisesi yok. Maddi hasarları da hükümetimiz yaraları sarar. Ben cuma günü Allah nasip ederse İstanbul'da bir basın toplantısı yaparak bu konuda çok geniş bir açıklamada bulunacağım. Bu çok kuvvetli dediğimiz adeta afet. Bununla ilgili değerler var. 1 saatte aşağı yukarı 1 yılda yağan yağmurun 4'te biri yağdı. Bu korkunç bir rakamdır."
***
Okumak için tıklayınız:
Bakan Eroğlu: Tüm birimler ve vatandaşlar dikkate almalı
Son 32 yılın en yoğun yağışının barajlara etkisi
Venedikliler bizi kıskanıyor!
Londra’yı da su basmıştı
İBB'den yağış açıklaması: Dakikada 73 şimşek
''Endişemiz şu''
İstanbul'da zorlu günün detayları...
Bir önemli uyarı daha: ''Zaruret olmadıkça dışarı çıkmayın''
Bakan Arslan'dan önemli açıklamalar: Tam bir afet; bu olağanüstü bir durum!
***
Okumak için tıklayınız:
Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi 'musibetler' için ne diyor?
***
Konuyla ilgili içerikler:
TEFEKKÜR PENCERESİ...
Kar, yağmur, dolu; gelmiyor gönderiliyor, yağmıyor yağdırılıyor...
Kur'an-ı Hakim'in hakikatli ve nurlu bir tefsiri olan Risale-i Nur'da Cenab-ı Hakk'ın zerrelerden yıldızlara kadar tecelli eden ismlerini ve azim tasarrufatını tefekkür etmeye devam ediyoruz.
'İlimlerin esası, ilimlerin şâhı ve padişahı, imân ilmidir.' hakikati çerçevesinde Kainat Kitabı'nda gerçekleştirilen herşeye mana-i harfiyle bakarak eserden sanatkara yönelerek Cenab-ı Hakk'a ulaşıyor, nazarlarımızı Esma-ül Hüsna'sının tecellilerine çeviriyoruz...
Özetle diyebiliriz ki; Hissiz, şuursuz olan kar, yağmur, dolu, toprak, otlar, ağaçlar ve benzeri nice sebep bizlere şefkat edip, rızık yetiştirmek kabiliyeti olmadığından, su gelmiyor, gönderiliyor; toprak kendi kendine açılmıyor; Birisi o kapıyı açıyor, nimetleri ellerimize veriyor, meyveler, hububatı yetiştirmekten pek çok uzak olduğundan, onlar bir Hakîm-i Rahîmin perde arkasından uzattığı ipler ve şeritlerdir ki, nimetlerini onlara takmış, zîhayatlara uzatıyor.
Tefekkür haberinin devamını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/dunya/kar-yagmur-dolu-gelmiyor-gonderiliyor-yagmiyor-yagdiriliyor_410925
***
Okumak için tıklayınız:
Kış geldi, hoş geldi: Beyaz Rahmetin Sahibi, Müzeyyin ismiyle tecelli etti...
‘SICAĞIN ŞİDDETİ, CEHENNEMİN HARARETİNDENDİR'
Kainat Kitabı'ndaki herşeye tefekkür gözüyle bakıldığında zerrelerden yıldızlara kadar herşeyde Cenab-ı Hakk'ın kudret eserlerini ve güzel isimlerinin tecellilerini görebiliriz. Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi Kur'an ve Sünnet-i Seniyye'den ilhamla Kainat Kitabının Kur'an'i bir gözle nasıl okunacağını 7'den 77'ye en cahilinden en alimine kadar herkese herkesin anlayabileceği şekilde 2 kere 2 4 eder dercesinde izah ve ispat ederek göstermektedir.
Sıcak havalarla aslında bize çok şey anlatılmak isteniyor. Sıcak havaların bunaltan koşullarından birazolsun uzaklaşarak bir saati bir sene ibadet olabilen ve serinletren ferhalandıran tefekküri ibadete sizleri davet ediyoruz..
İşte sıcağın harareti ve cehennemle bağlantısı noktasını işleyen ibret verici bir ilim ve tefekkür yolculuğu;
Ahiret âlemine ait menziller bu dünyevî gözümüzle görülmez.
Fakat, bazı rivâyâtın işârâtıyla, âhiretteki Cehennem bu dünyamızla münasebettardır. Yazın şiddet-i hararetine “Cehennem hararetindendir” [Buharî, 1:142, 162] denilmiştir.
Demek, bu dünyevî, küçücük ve sönük akıl gözüyle o büyük Cehennem görülmez. Fakat ism-i Hakîmin nuruyla bakabiliriz. Şöyle ki:
Arzın medar-ı senevîsi altında bulunan Cehennem-i Kübrâ, yerin merkezindeki Cehennem-i Suğrayı güya tevkil ederek bazı vezâifini gördürmüş. Kadîr-i Zülcelâlin mülkü pek çok geniştir; hikmet-i İlâhiye nereyi göstermişse Cehennem-i Kübrâ oraya yerleşir. Evet, bir Kadîr-i Zülcelâl ve emr-i Kün feye kûn’e (“Ol der; o da oluverir” - Yasin:82.) mâlik bir Hakîm-i Zülkemal, gözümüzün önünde, kemâl-i hikmet ve intizamla kameri arza bağlamış; azamet-i kudret ve intizamla arzı güneşe raptetmiş; ve güneşi, seyyârâtıyla beraber, arzın sürat-i seneviyesine yakın bir süratle ve haşmet-i rububiyetiyle, bir ihtimale göre şemsü’ş-şümus tarafına bir hareket vermiş; ve donanma elektrik lâmbaları gibi yıldızları saltanat-ı rububiyetine nuranî şahitler yapmış, onunla saltanat-ı rububiyetini ve azamet-i kudretini göstermiş bir Zât-ı Zülcelâlin kemâl-i hikmetinden ve azamet-i kudretinden ve saltanat-ı rububiyetinden uzak değildir ki, Cehennem-i Kübrâyı elektrik lâmbalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirip âhirete bakan semânın yıldızlarını onunla iş’âl etsin, hararet ve kuvvet versin. Yani, âlem-i nur olan Cennetten yıldızlara nur verip, Cehennemden nar ve hararet göndersin; aynı halde, o Cehennemin bir kısmını ehl-i azâba mesken ve mahbes yapsın.
Hem bir Fâtır-ı Hakîm ki, dağ gibi koca bir ağacı, tırnak gibi bir çekirdekte saklar. Elbette, o Zât-ı Zülcelâlin kudret ve hikmetinden uzak değildir ki, küre-i arzın kalbindeki Cehennem-i Suğrâ çekirdeğinde Cehennem-i Kübrâyı saklasın.
Elhasıl: Cennet ve Cehennem, şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden bir dalın iki meyvesidir. Meyvenin yeri ise, dalın müntehâsındadır.
Hem şu silsile-i kâinatın iki neticesidir. Neticelerin mahalleri, silsilenin iki tarafındadır. Süflîsi, sakîli aşağı tarafında; nuranîsi, ulvîsi yukarı tarafındadır.
Hem şu seyl-i şuûnâtın ve mahsulât-ı mâneviye-i arziyenin iki mahzenidir. Mahzenin mekânı ise, mahsulâtın nev’îne göre, fenası altında, iyisi üstündedir.
Hem ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudat-ı seyyâlenin iki havuzudur. Havuzun yeri ise, seylin durduğu ve tecemmu ettiği yerdedir. Yani, habîsâtı ve müzahrefâtı esfelde, tayyibâtı ve sâfiyâtı âlâdadır.
Hem lütuf ve kahrın, rahmet ve azametin iki tecellîgâhıdır. Tecelligâhın yeri ise her yerde olabilir. Rahmân-ı Zülcemal ve Kahhâr-ı Zülcelâl nerede isterse tecellîgâhını açar.
Amma Cennet ve Cehennemin vücutları ise, Onuncu ve Yirmi Sekizinci ve Yirmi Dokuzuncu Sözlerde gayet kat’î bir surette ispat edilmiştir. Şurada yalnız bu kadar deriz ki: Meyvenin vücudu dal kadar ve neticenin silsile kadar ve mahzenin mahsulât kadar ve havuzun ırmak kadar ve tecelligâhın, rahmet ve kahrın vücutları kadar kat’î ve yakindir.
Mektûbât, s. 15-16
LÛGATÇE:
Cehennem-i Kübrâ: Büyük cehennem.
Cehennem-i Suğrâ: Küçük cehennem.
haşmet-i rububiyet: Rabliğin, idare ve terbiye ediciliğin haşmeti, heybeti, büyüklüğü.
iş’âl: yakma.
küre-i arz: Dünya.
medar-ı senevî: Dünyanın güneş etrafında dönerken çizdiği farazî daire.
menzil: oda.
nâr: ateş.
DHA