müflterileri aramayz; onlar gelsinler, bizi arasnlar, bul-
sunlar diyorlar. Kemiyete ehemmiyet vermiyorlar. Haki-
kî ihlâs taflyan bir adam, yüz adama tercih ediyorlar.
Amma hvan- Müslimîn ise, gerçi onlar da Nurcular
gibi ulûm-i slâmiye ve marifet-i slâmiye ve hakaik- ima-
niyeye temessük etmek için insanlar teflvik ve sevk edi-
yorlar; fakat, vaziyet, memleket ve siyasete temas iktiza-
syla, ziyadeleflmeye ve kemiyete ehemmiyet veriyorlar,
taraftarlar aryorlar.
Altnc fark:
Hakikî ihlâsl Nurcular, menfaat-i
maddiyeye ehemmiyet vermedikleri gibi; bir ksm, aza-
mî iktisat ve kanaatle ve fakirül-hâl olmalaryla beraber,
sabr ve insanlardan isti¤na ile ve hizmet-i Kurâniyede
hakikî bir ihlâs ve fedakârlkla; ve çok kesretli ve fliddet-
li ehl-i dalâlete karfl ma¤lûp olmamak için ve muhtaçla-
r hakikate ve ihlâsa davet etmekte bir flüphe brakma-
mak için rza-i lâhîden baflka o hizmet-i kudsiyeyi hiçbir
fleye alet etmemek için, bir cihette hayat- içtimaiye fay-
dalarndan çekiniyorlar.
Amma hvan- Müslimîn ise; onlar da hakikaten mak-
sat itibariyle ayn mâhiyette olduklar hâlde, mekân ve
mevzû ve bâz esbab sebebiyle, Nur Talebeleri gibi dün-
yay terk edemiyorlar. Âzamî fedakârl¤a kendilerini
mecbur bilmiyorlar.
sa Abdülkàdir
è
Amma:
ama, lâkin, ancak
azamî:
en fazla, en çok, nihayet
derecede
cihet:
yön
ehemmiyet:
önem, de¤er, ky-
met
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çkanlar, azgn ve sapkn kimse-
ler.
esbap:
sebepler, vastalar
faide:
fayda
fakirülhâl:
muhtaç ve fakirlik
içinde olma.
fedakâr:
kendini veya flahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
gerçi:
her ne kadar...
hakaik- imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hakikat:
gerçek, bir fleyin asl,
esas
hakikaten:
hakikat olarak, do¤-
rusu, gerçekten
hakikî:
gerçek
hayat- içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayat
hizmet-i kudsiye:
mukaddes hiz-
met; kutsal hizmet.
hizmet-i Kurâniye:
Kurân hiz-
meti
ihlâs:
samimiyet, bir ameli baflka
bir karfllk beklemeksizin, srf Al-
lah rzas için yapma
hvan- Müslimîn:
merkezi M-
srda bulunan slama hizmeti ga-
ye edinen Müslüman Kardefller
adndaki bir topluluk
iktisat:
tutum, lüzumundan fazla
veya eksik harcamalardan kaçn-
ma
iktiza:
gerektirme, lüzumlu klma
isti¤na:
ihtiyaçszlk, gerek duy-
mazlk.
1134 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
R
SALE-
N
UR
VE
H
ARÇ
M
EMLEKETLER
kanaat:
hrs göstermeden
ksmetine raz olmak, elinde-
ki ile yetinmek
Kemiyet:
az veya çok olufl.
kemiyet:
bir fleyin adet, mik-
tar ve say olarak ifade edile-
bilen durumu, nicelik
kesretli:
çoklu¤u olan, çok
fazla.
ma¤lûp:
yenilme, kendisine
galip gelinmifl
mahiyet:
bir fleyin asl, esas,
tabiat, niteli¤i
maksat:
gaye
marifet-i slâmiye:
slâmî
ilim, slâma ait e¤itim, terbi-
ye.
mekân:
yer, mahal
menfaat-i maddiye:
maddî
menfaat
mevzu:
konu
Nurcu:
Bediüzzaman Said
Nursînin eserlerine ve fikirle-
rine taraftar olan, Risale-i
Nurlar okuyup neflreden
kimse.
rza-y lâhî:
Allahn rzas,
hoflnutlu¤u.
sabr:
dayanma, katlanma,
zorluklara dayanma gücü
sevk:
önüne katp sürme, yö-
neltme
Talebe:
ö¤renci
taraftar:
tarafl, bir taraf des-
tekleyen
temessük:
yapflma, sarlma,
skca tutunma
ulûm-i slâmiye:
slâmî ilim-
ler.
vaziyet:
durum
ziyade:
Artma, ço¤alma