Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Medyada öyle bir dil kullanılıyor ki en az terör örgütleri kadar zararlı, zehirli bir dil kullanılıyor zaman zaman. Buna karşı uyanık, tedbirli olmamız, şuurlu bir şekilde durmamız lazım." dedi.
Kurtulmuş, Uluslararası Medya Enformasyon Derneği (UMED) tarafından Keçiören Belediyesi ev sahipliğinde bir otelde düzenlenen "Medya ve Terör Sempozyumu"nda konuştu.
Dünyanın, insan eliyle ortaya çıkan birtakım küresel sorunlarla boğuştuğunu, bunlardan birisinin de küresel terör olduğunu belirten Kurtulmuş, terörü, sadece terör örgütlerinin bir meselesi olarak değil, küresel bir mesele olarak ele almak, sonuçlarıyla da hep beraber mücadele etmek gerektiğine değindi.
Kurtulmuş, meseleyi, sadece bir bölgenin, Ortadoğu'nun meselesi olarak görmenin, sadece Afrika kıtasını ilgilendiren bir mesele olarak görmenin son derece yanlış ve çözüm bulunmasını engelleyebilecek bir kısıtlama olacağını bildirdi.
Aynı şekilde on yıllar boyunca terörle mücadele eden ve son zamanlarda çok taraflı terör saldırılarının atlında olan bir ülke olarak bu meselenin, sadece Türkiye'nin meselesi olmadığını vurgulayan Kurtulmuş, ortaya konulacak fikirlerin ciddi bir şekilde katkısının olacağını ifade etti.
"Terör örgütlerinin arkasında destekler olduğunu biliyoruz"
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, küresel tehdit haline gelen terörün, terör örgütlerinin kabiliyetlerinden dolayı ortaya çıkan bir vahşet olmadığına dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Bugün eğer terör örgütleri, arkasında onlara destek veren gruplar, kişiler, ülkeler, istihbarat birimleri olmasa bir hafta bile ayakta duramaz.
Terör örgütlerinin her birisinin arkasında istihbarat, lojistik destekleri hatta siyasal destekler olduğunu biliyoruz. Bunu söylerken de sadece Avrupa'da bazı şehirlerin merkezine gittiğiniz zaman hangi terör örgütlerinin hangi Avrupalı siyasetçiler tarafından nasıl korunduğunu, bunlara nasıl birtakım ofisler açma imkanlarının sağlandığını hepimiz biliyor, görüyoruz. Dolayısıyla terörle, küresel ölçekte mücadele edeceksek, ilk iş olarak terör örgütlerini vekalet savaşlarının maşası olarak kullanan hatta, terör örgütlerini artık uluslararası ilişkiler kurgusunun parçası, maşaları olarak kullananların bundan vazgeçmesi lazım. 'Şu örgütü desteklersek, Ortadoğu ya da ön Asya'daki şu siyasal gücümüzü artırırız.' diye düşünenler aslında kendi ayaklarına kurşun sıktıklarının farkında varmaları lazım."
Türkiye'nin içerisinde olduğu coğrafyada oynanan oyunun ne manaya geldiğini bilen, en iyi bilen ülkenin Türkiye olduğunu belirten Kurtulmuş, oynanmakta olan ikinci Sykes-Picot'u ters yüz edecek, bölgedeki siyasi, kültürel, sosyal kırılmaları teşvik eden terör saldırılarına karşı bölgeyi de kurtarabilecek yegane gücün yine Türkiye olduğunu vurguladı.
Numan Kurtulmuş, Türkiye'nin güçlü olmasını istemeyenlerin terör vasıtasıyla ayaklarına pranga vurmak istediğini dile getirerek, hiç kimsenin, bu amacına ulaşamayacağına dikkati çekti.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, hem PKK'ya karşı mücadelede hem FETÖ terörüne karşı mücadelede milletin bu sınavı verdiğine işaret etti.
"Kullanılan bu emperyal dile, asla yüz vermeyelim"
Terörle birlikte kullanılan emperyal medya dilinin farkına varılması gerektiğini aktaran Kurtulmuş, "Medyada öyle bir dil kullanılıyor ki en az terör örgütleri kadar zararlı, zehirli bir dil kullanılıyor zaman zaman. Buna karşı uyanık, tedbirli olmamız, şuurlu bir şekilde durmamız lazım." dedi.
Kurtulmuş, Amerika'nın Irak'ı işgali öncesinde medyanın kullandığı dil ile Musul sorununun başladığı günden itibaren dünya medyasının kullandığı dile dikkatlice bakılmasını istedi.
"Şii milisler, Türkmen milisler, Arap milisler, Kürt-Türk terör grupları... Bunun bir iç savaş olduğunu anlatmak için söylüyorlar." diyen Kurtulmuş, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Halbuki Musul'daki kavga, Kürtlerle, Türklerle, Araplar, Sünniler ile Şiirler arasındaki kavga değildir. Musul'da yüzlerce yıldır bu etnik ve mezhebi gruplar yan yana yaşıyor. Musul'daki sorun, emperyal bir paylaşımdan dolayı oranın silahlı gruplarca paylaşılmaya başlanmasıdır. Terör örgütlerinin isimlerini kullansanıza. Onları kullanmıyorlar. Özellikle medyadaki arkadaşlarımızdan istirham ediyorum, kullanılan bu emperyal dile, asla yüz vermeyelim, bunlara prim vermeyelim, bunların emperyal diline karşı medyada, terörle mücadelede kendi milli dilimizi kuralım. Küresel medyanın bu emperyal dili de günlük hayatımızı, televizyonları, izleyenleri, gazete ve dergileri okuyanlarımızı etkiler. Buna özellikle hassasiyet göstermesini istirham ediyorum. Özellikle UMED ve diğer medya kuruluşlarımızın da bu çerçevede yapacakları çalışmalarda medyada milli dilin oluşmasına katkıda bulunmalarını temenni ediyorum."
"Terörün propaganda gücüne karşı medyanın uyanık olması lazım"
Kurtulmuş, medyanın, kendi iç ahlakını, etik kurallarını yeniden kuşanması gerektiğini, zaman zaman doğruyu yanlış, yanlışı doğru haline getirerek, bunlar üzerinden kamuoyunu yanıltmanın medyanın, görevini eksik, yanlış yapması anlamına geldiğini söyledi.
Hükümet olarak bütün medya kuruluşlarının özgür, tarafsız bir şekilde kamuoyunu bilgilendirme fonksiyonunu yerine getirmesini istediklerine değinen Kurtulmuş, özellikle terörle bu kadar büyük bir mücadele verilirken, aynı şekilde medyanın titizlikle, milletin yanında olmasını, milleti desteklemesini arzu ettiklerini belirtti.
Terör örgütlerinin esas hedefinin, halk arasında korku, yılgınlık, panik oluşturarak halkın içine kapanmasını temin etmek olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, şu ifadelere yer verdi:
"Terör örgütlerinin eylemlerinin çoğu, medyatik eylemlerdir. En görülecek yerde, en görülecek zamanda, hata o kadar zamanlamasını yaparlar ki ülkenin gündemini takip ederek, hangi saatte gündeme gelir, nerede yapılırsa daha fazla etkisi olur diyerek bunları yaparlar. Yılbaşı gecesi, Reina'ya yapılan saldırı zamanlama bakımından çok iyi analiz edilerek seçilmiştir. Bir gün sonra, aynı yerde, aynı zamanda yapsa bu kadar etkisi olmaz. Ama yılbaşı gecesi bütün Türkiye'nin, 'İnşallah terörden kurtuluruz.' diye temenni ettiği bir anda bütün dünyaya, 'Bakın,Türkiye terörden kurtulamayacak, teröre batmış olan bir ülkedir.' mesajını vermek için bu eylemi tam da o saatte yapıyor. Terörün propaganda gücüne karşı medyanın uyanık olması lazım."
Kanun hükmünde kararname ile getirilen yeni yayın yasaklarını anımsatan Kurtulmuş, "Medya, bundan sonra mecburen ayağını denk almak durumunda kalacak. Bunu söylediğim zaman bazıları eleştirdi ama kusura bakmayın, bu kadar terörle mücadele eden bir ülkede medya, Dingo'nun ahırı değildir. Herkes istediği gibi istediği şekilde medyada terör örgütlerinin lehine olacak şekilde işler yapamaz." dedi.
Kurtulmuş, terör örgütlerinin çıkarlarına hizmet eden yayıncılık örnekleri verirken, şu görüşlere yer verdi:
"Şehit Mehmet Selim Kiraz'ın, ağzı bantlanmış, kafasına silah dayanmış resmi, inanın ki Selim Kiraz'ın şehit edilmesinden daha acı bir görüntüdür. Bu, kabul edilebilir bir şey midir? Onların arkasındaki siyasi güçler tam da bunu istiyor. Üç beş tane aymaz medya mensubu da bunu medyadan yayarak raiting peşinde koşuyor. 'Aman ne güzel raiting aldık.' diyor. Almaz ol öyle raitingi. Karlov suikastını yapan o FETÖ'nün maşası, adamı öldürüyor, ondan sonra orada bir şeyler söylüyor. Maalesef bizim televizyon kanalları aymaz bir şekilde onu dakikalarca gösteriyor. Onun gösterilmesini önlemek için illa RTÜK'ün görüntü yasağı mı koyması lazım. Kendi kendinize azcık milli menfaatleri düşünerek bu adam niye bunları söylüyor diye bir muhabir arkadaşımız orada görse, buna mani olması gerekmez mi? Dolayısıyla terörün tam da istediği propagandadır. Medya, terörle ilişkilerini raiting üzerinden, tiraj üzerinden ya da kurumlar arasında rekabet üzerinden yapamaz."
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, teröre karşı filtrede medyaya kamu otoritesi, yasa, yasak, kanun, RTÜK vesaireye gerek olmadığını, medyanın en önemli filtrenin kendi vicdanı olduğunu söyledi.
Terör örgütlerinin terminolojisinin kullanılmaması gerektiğini ifade eden Kurtulmuş, terör örgütlerinin temsilcisi, başkanı, imamı olamayacağını kaydetti.
AA