CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, son dönemde Doğu ve Güneydoğu'da yaşanan infazları hatırlatarak Türkiye'nin 1990'lı yıllarda yaşamadığı başka bir iç çatışma ortamını yaşayabileceğine dikkat çekti.
90'lı yıllarda örgütle ile asker veya polisin çatıştığını belirten Tanrıkulu, ama halkın birbiriyle çatışmasının söz konusu olmadığını, terörle sokakta karşı karşıya gelinmediğini ifade etti.
Çözüm sürecinin toplumda büyük bir barış beklentisi oluşturduğunu dile getiren Tanrıkulu, "Ancak herhangi bir adım atılmayınca ve topluma bilgi verilmeyince, süreç meşru bir zeminde yani Meclis'te yürümeyince de böyle ağır bir tablo ile karşı karşıya kaldık. Eğer bu beklenti boşa çıkarsa Türkiye'yi başka bir çatışma ortamı bekliyor. O nedenle biran evvel hükümetin aklını başına toplaması lazım. Bu kibrinden vazgeçmesi lazım." dedi.
Cihan Haber Ajansı (Cihan) muhabirinin sorularını cevaplayan Tanrıkulu, Emniyet Teşkilatının yapısında düşünülen değişiklikle ilgili herhangi bir siyasal iktidarın programı doğrultusunda güvenlik reformunun olabileceğini kaydetti. Ama bu reformun her zaman için hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde olması gerektiğini vurgulayan Tanrıkulu, bu hükümetin hukuk devleti ilkelerini çiğneme konusunda uzun zamandan beri bir sabıkası olduğuna dikkat çekti.
'REFORMDAN ÖTE BİR KİN, ÖFKE, ÖÇ ALMA OPERASYONU NEDENİYLE YAPILIYOR'
Dolayısıyla bir reformdan öte bir kin, bir öfke, bir öç alma operasyonu nedeniyle bunların yapıldığı konusunda kendilerinde yaygın bir kanı bulunduğunu dile getiren Tanrıkulu, "Eğer gerçekten de bir reforma ihtiyacı varsa bunu tartışmayla, muhalefetle, toplumla, bundan etkilenecek kesimlerle bir tartışmayla, birlikte yapmayla olabilir. Ancak biz biliyoruz ki bu yasa tasarısının amacı 17-25 Aralık'tan sonra ortaya çıkan tablodur. Hükümetin rüşvet, yolsuzluk, sahtecilik gibi yasadışı işlerini örtmek amacıyla yapılan girişimlerdir. Yoksa eğer gerçek bir reform olursa, bizimle de otururlar konuşurlar. Gerçekten bu reformdan etkilenecek kesimlerin de görüşleri alınır, hiç kimseyi mağdur etmeden hukuk devleti ilkelerine uygun bir çaba içerisine girilir. Ama hükümetin böyle bir niyeti yok." diye konuştu.
'1990'LI YILLARDA BİRÇOK YASADIŞI İNFAZ OLDU AMA HİÇ KİMSE BU ŞEKİLDE HUNHARCA ÖLDÜRÜLMEDİ'
6-7 Ekim olayları sonrası bölgede yaşanan infazlara yönelik bir soruya Tanrıkulu, o tarihten itibaren Türkiye'de gelişen olayların birinci derecede sorumlusunun hükümet olduğunu vurguladı. Hükümetin kamu düzeni ve güvenliği ile bununla bağlantılı olarak insanların yaşamını korumakla görevli olduğunu ifade eden Tanrıkulu, "Ben yapmadım, dolayısıyla ben vurmadım, sorumlu ben değildim diyemez. Bir, önce kendisi yaşam hakkına müdahale etmeyecek. İki, yaşam hakkını koruyacak. Hükümetin burada büyük bir güvenlik zaafiyeti ile yaşam hakkını korumadığı anlaşılıyor." şeklinde konuştu.
"Bingöl'de büyük bir istihbarat zaafiyetiyle Emniyet Müdürünü saat 21.15'te nasıl bir esnaf ziyaretine gönderirsiniz?" diye soran Tanrıkulu, saat 21.15'te hiçbir esnafın olmayacağına, dolayısıyla esnaf ziyaretinin olamayacağına dikkat çekti. Kim istihbaratı vermişse sorumlunun da onlar olduğunu dile getiren Tanrıkulu, olaydan hemen sonra Genç'te gerçekleşen ve 4 kişinin öldüğü olayı hatırlattı. Böyle yasadışı infazların olduğu ortamlar bulunduğunu belirten Tanrıkulu, "Hakkari Yüksekova'da gerçekten hepimizi üzen, derinden yaralayan üç tane sivil giyimli asker yaşamını yitirdi. 1990'lı yıllarda bile olmadığı bir biçimde Diyarbakır'da bir astsubay, eşinin yanında öldürüldü. Bakın 1990'lı yıllarda birçok yasadışı infaz oldu ama hiç kimse bu şekilde hunharca öldürülmedi." dedi.
'KAOS ORTAMININ MÜSEBBİBİ HÜKÜMET VE İÇİŞLERİ BAKANIDIR'
Adana ve Cizre'deki infazları da hatırlatan Tanrıkulu, böyle bir kaos ortamının müsebbinin hükümet ve İçişleri Bakanı olduğunun altını çizdi. Tanrıkulu, şöyle devam etti: "Gerçekten de Türkiye, 90'lı yıllarda yaşamadığı başka bir iç çatışma ortamını yaşayabilir. Bunu üzülerek ifade ediyorum. 90'lı yıllarda kabul edelim, örgütle ile asker veya polis çatışıyordu. Ama halkın birbiriyle çatışması söz konusu değildi. Terörle sokakta karşı karşıya gelmemişti. Ama biz 6-7 Ekim'den sonra bütün Türkiye'de gördük ki toplumun önemli kesimleri, birbiriyle çatışma noktasına gelmiş bu ortam içerisinde ve hükümet böyle bir başarıya maalesef imza attı."
Olayların ardından getirilen yayın yasaklarını da eleştiren Tanrıkulu, "Yüksekova, Bingöl ve Diyarbakır'daki olaylarla ilgili yayın yasağı çıktı. Eğer siz bu işleri şeffaf yapmazsanız, halkın bilgi alma hakkını engellerseniz birçok soru işaretleri gündeme gelir." ifadelerini kullandı. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kendi sorumluluğunu bildiği için Meclisin devreye girmesini engellediğini vurgulayan Tanrıkulu, bütün kritik olaylarda bugüne kadar Meclisin hep devre dışı bırakıldığını kaydetti.
"BAŞBAKANLA, MİT TARAFINDAN YÜRÜTÜLEN BİR SÜREÇ VAR"
Çözüm sürecinin geldiği aşamaya ilişkin bir soruya ise Tanrıkulu, "Eğer bir süreç yöntem olarak doğru başlamazsa, sonucu da doğru olmaz. Biz başından beri negatif bir tutum almadan sürekli eleştirdik. Eleştirimiz doğru bir yöntemle başlaması idi. Doğru yöntem nedir; bir süreç demokratik, şeffaf, toplumsal bütün kesimlerin içine katıldığı bir süreç olacak. Meşru olması lazım, Mecliste olması lazım. Meclisin bileşenlerinin devreye girmesi lazım, bu yöntemle başlaması lazım. Ama ne oldu; hükümet, hatta hükümetin bazı üyeleriyle Başbakanla MİT tarafından yürütülen bir süreç var. Süreci yönetenlerin bile bilgisi dışında olan gelişmeler var. Başbakanın 'süreç yüzde 95 tamamlanmıştır' sözüne karşılık HDP'nin Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 'süreç yüzde 5 tamamlanmıştır' dedi. Böyle birbiriyle tamamen çelişen, zıt, birbirine güvenmeyen ve güven üzerine inşa edilmeyen bir süreç var. Dolayısıyla bu süreç, toplumda büyük bir barış beklentisi yarattı. Ancak herhangi bir adım atılmayınca ve topluma bilgi verilmeyince, süreç meşru bir zeminde yani Mecliste yürümeyince de böyle ağır bir tablo ile karşı karşıya kaldık. Eğer bu beklenti boşa çıkarsa Türkiye'yi başka bir çatışma ortamı bekliyor. O nedenle biran evvel hükümetin aklını başına toplaması lazım. Bu kibrinden vazgeçmesi lazım. Yöntemi Mecliste anamuhalefetin ve diğer muhalefet partilerin hatta Meclis dışında kalan kesimlerin katılacağı başka bir sürece evrilmesi lazım." diye konuştu.
"ŞİDDETİN ZAMANI GEÇMİŞTİR"
Örgütün yeniden bir çatışma sürecini başlatıp başlatmayacağına ilişkin bir soruya da Tanrıkulu, "Ben hiçbir zaman böyle birşey arzu etmiyorum. Olmaması için de elimizden gelen bütün çabayı sarfediyoruz. Bize göre şiddetin zamanı geçmiştir. Şiddet, silahlı şiddet, çatışma yöntemleri, Türkiye'nin Kürt meselesinin çözümüne yardımcı olmaz. O nedenle, çatışma ve silaha son verecek başka argümanların devreye girmesi lazım. Bu da demokratik yöntemlerdir, onun da yeri Meclistir. Şiddetin hiçbir biçimde ne toplumda karşılığı olur, ne de bu sorunun çözümüne hizmet eder." şeklinde konuştu.