Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cemal Kaşıkçı cinayetine ilişkin, "Bu vahşi cinayetin tüm sorumluları ortaya çıkartılmadan ne İslam dünyasının ne de dünya kamuoyunun tatmin olması mümkün değildir." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, G20 Liderler Zirvesi'nin düzenlendiği Costa Salguero Fuar Alanı'nda basın toplantısı düzenledi.
Gerçekleştirdikleri görüşmelerin ülkeler başta olmak üzere tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını dileyen Erdoğan, G20 Zirvelerinin 13'üncüsünü gerçekleştirdiklerini ve bu toplantıların tamamına katıldığını anımsattı.
Arjantinli yetkilileri zirveye başarıyla ev sahipliği yapmalarından dolayı tebrik eden Erdoğan, önceki zirvelerde olduğu gibi Buenos Aires Zirvesi'nde de G20 ülkeleri olarak kapsamlı bir gündemle bir araya geldiklerini dile getirdi.
Erdoğan, gerek ekonomik alanda, gerekse küresel ekonomiyi doğrudan ilgilendiren diğer başlıklarla, karşı karşıya bulunulan risk ve tehditleri bertaraf edebilmek için neler yapılacağını istişare ettiklerini bildirdi.
'Bizim için bu olay alçakça bir cinayettir'
Cemal Kaşıkçı cinayetine ilişkin, "Bu olayı asla siyasi bir mesele olarak görmedik. Bizim için bu olay alçakça bir cinayettir ve öyle de kalacaktır." diyen Erdoğan, şunları söyledi:
"Hadiseden haberdar olduğumuz andan itibaren, Kaşıkçı cinayetini aydınlatmak için tüm imkanlarımızı seferber ettik. Suudi yönetimi tarafından önce inkar edilen, ardından çarpıtılmaya çalışılan ve nihayetinde kabullenilen bu cinayet, Türkiye'nin kararlı tavrı sayesinde açığa çıkmıştır.
Bu vahşi cinayetin emrini vereninden, uygulayanına kadar tüm sorumluları ortaya çıkartılmadan ne İslam dünyasının ne de dünya kamuoyunun tatmin olması mümkün değildir."
Erdoğan, "Yaptığımız görüşmelerle vizeler konusunda kısmi olarak vizelerin kaldırılması kararını Sayın Putin verdi." dedi.
İklim konusunun G20'nin özel önem verdiği başlıklar arasında olduğunu anımsatan Erdoğan, şunları belirtti:
"G20 üyeleri arasında en düşük emisyonlara sahip ülkelerden biri olarak bu alanda gerekli katkıyı yaptık, yapıyoruz. Paris Anlaşması kapsamında bize verilen taahhütlerin yerine getirilmesini beklediğimizi burada bir kez daha ifade ettik. Özellikle sorunun asıl müsebbibi olan gelişmiş ülkelerin elini taşın altına daha fazla koyması, daha fazla mesuliyet üstlenmesi gerektiğinin altını çizdik."
Enerji konusunun Türkiye için öneme haiz bir diğer konu olduğunu vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye olarak bir taraftan ekonomik büyümemize bağlı olarak artan enerji ihtiyacımızı karşılarken diğer taraftan TANAP ve Türk Akım gibi projelerle Avrupa'nın enerji arz güvenliğine de katkı yapıyoruz. Önümüzdeki dönemde Hazar enerji kaynaklarının ülkemiz üzerinden Batı ülkelerine taşınması için çaba göstermeye devam edeceğiz. Doğu Akdeniz'deki hidro karbon kaynaklarının asli sahiplerinden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin haklarının emri vakilerle gasp edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Türkiye hem kendi hukukunu hem de Kıbrıs Türkünün hak ve menfaatlerini korumakta kararlıdır. Son dönemde Doğu Akdeniz'de varlığımızı tahkim etmemiz bu noktadaki tavizsiz tavrımızın bir yansımasıdır. Rum kesimi, Kıbrıs Türkünün asli haklarını görmezden gelen mütecaviz politikalarını devam ettirdikçe biz de gerekli önlemleri almayı sürdüreceğiz."
Enerji konusunda bir gerçeğin altının özellikle çizilmesi gerektiğini belirten Erdoğan, "Maalesef bugün dünya genelinde yaklaşık 1 milyar insan hayatını elektrikten mahrum bir şekilde devam ettirmek zorunda kalıyor. Köleliğin bitişinden 150 yıl, sömürgeciliğin bitişinden 60 yıl sonra resmen olmasa bile fiilen bu iki hastalıklı düşünce de mevcudiyetini sürdürüyor. Kazan kazan esasına dayanmayan, hak ve adaleti gözetmeyen bir sistemin ilanihaye devam etmeyeceğine inanıyoruz." dedi.
'Mültecileri toplama kamplarına hapsederek bir yere varılmayacağına inanıyoruz'
"Suriyeliler yanında çeşitli yerlerden gelen 4 milyonu aşkın mazluma ev sahipliği yapan bir ülkeyiz" ifadesini kullanan Erdoğan, dünyada en çok mülteciyi barındıran ülkenin Türkiye olduğunu dile getirdi.
Türkiye olarak sığınmacılar için kendi kaynaklarından 33 milyar dolar harcadıklarına işaret eden Erdoğan, şu değerlendirmede bulundu:
"İşte böyle bir ülke olarak mültecileri toplama kamplarına hapsederek bir yere varılmayacağına inanıyoruz. Biz insanları mülteci kamplarına göndermedik, onlara konteynır kentler kurduk, onlara çadır kentler kurduk ve onları ülkemizin değişik yerlerinde kiralama sistemleriyle kiracı olarak da olsa oturuyorlar. Hiç kimse sadece sınırlarını kapatmakla, polisiye tedbirlerle açlıktan, kıtlıktan, çatışmalardan kaçıp gelen insanları dikenli tel örgülere mahkum etmekle mülteci sorununa çare bulamaz."
Mülteci düşmanlığını körükleyerek meseleyi çözdüklerini zannedenlerin er ya da geç hatalarının sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalacaklarına vurgu yapan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Dönem sorumluluktan kaçma değil, sorumluluklarını yerine getirme dönemidir. OECD verilerine göre, 2017 yılında yaklaşık 8,2 milyar resmi kalkınma yardımı yaptık. Milli gelire oranla dünyada en fazla yardım yapan ülke biz olduk. Üzülerek belirtmek isterim ki bu süreçte birkaç yakın dostumuz dışında hiçbir ülkeden doğru düzgün bir yardım almadık, hatta Avrupa Birliği tarafından Suriyeli mülteciler için söz verilen 3+3 milyar avroluk kaynağın kullanımında bile çok ciddi güçlükler yaşadık, yaşıyoruz. Şu ana kadar ülkemize uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla, milli bütçemize değil bunu da özellikle ayırt edelim, yaklaşık 2 milyar avro gibi bir rakam ulaşmış durumda, o da milli bütçemize değil, uluslararası kuruluşlara."
"Korumacılık devam ediyor"
"Türkiye olarak üzerinde önemle durduğumuz bir diğer konu, mülteciler ve terörizm başlıklarıdır." diyen Erdoğan, küresel güvenlikle doğrudan bağlantılı olarak gördükleri bu konuların G-20'nin gündeminde daha fazla yer tutmaya başlamasının sevindirici olduğunu dile getirdi.
Erdoğan, "Üzülerek belirtmek isterim ki bu konuda terör örgütleri arasında ayırım yapan tehlikeli bir anlayışla karşı karşıyayız." değerlendirmesinde bulundu.
Bu çifte standarda, hem yurt içinde gerçekleşen terör eylemlerinde hem de Suriye'de bizzat şahit olduklarını aktaran Erdoğan şöyle devam etti:
"Türkiye içinde eylem yapan, sivilleri öldüren, teröre bulaşan militanlar, siyasi sığınmacı adı altında Batı ülkelerinde ellerini kollarını sallayarak gezebiliyor, hatta haraç toplayabiliyor. 15 Temmuz gecesi, darbe girişiminde bulunup, 251 insanımızın kanına giren FETÖ'cüler, kendilerine sunduğumuz dosyalar dolusu delile, belgeye rağmen kimi ülkeler tarafından korunuyor. 2 bin 193 vatandaşımız o gece yaralanmıştır. Onlar da yine aynı şekilde herkes tarafından biliniyor ama buna rağmen korumacılık devam ediyor. Müttefiklerimiz tarafından DEAŞ'la mücadele bahanesiyle PKK'lı teröristlerin binlerce tırlık silahla ve mühimmatla desteklendiğine her gün bizzat şahit oluyoruz. Böyle ikircikli bir tavrın terörü yok etmek yerine terör örgütlerine cesaret vereceği açıktır."
Bir terör örgütü eliyle diğerinin yok edilemeyeceğinin acı tecrübelerle ortaya çıktığını anlatan Erdoğan, Türkiye'nin geride bırakılan süre zarfında DEAŞ'la mücadeleden yabancı terörist savaşçıların engellenmesine kadar çok ciddi çaba yürüttüğünü belirtti.
Erdoğan, "DEAŞ ve benzeri terör örgütleriyle irtibatından şüphelenilen 70 bin kişiye ülkemize giriş yasağı koyduk. Suriye'deki terör örgütleriyle irtibatı tespit edilen 7 bin kişiyi sınır dışı ettik." diye konuştu.
"Çifte standart değil, samimiyet bekliyoruz"
Fırat Kalkanı Harekatı ile 3 binin üzerinde DEAŞ'lı, Zeytin Dalı Harekatı ile de 4 bin 500 civarında PYD'li teröristin etkisiz hale getirildiğini bildiren Erdoğan, şehitler verme pahasına Suriye'de DEAŞ'a tarihinin en ağır darbelerini indirdiklerini, bu mücadelenin devam edeceğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Suriye'nin kuzeyinde ülkemizin ve bölgemizin güvenliğine tehdit oluşturan hiçbir yapıya izin vermeyeceğiz. Fırat'ın batısını olduğu gibi doğusunu da bölücü terör örgütünün zulmünden ve işgalinden çok yakın bir zamanda kurtaracağız. Biz bu tür konularda müttefiklerimizden çifte standart değil, samimiyet bekliyoruz.
Dört yıla yakın süredir derinleşerek devam eden Yemen krizine artık acilen çözüm bulunması gerekiyor. Bu konuda dünyanın çok ama çok sessiz kaldığını görüyoruz. Arakan'la ilgili olarak dünyanın çok ama çok sessiz kaldığını görüyoruz. Bu ülkede yaşanan insani kriz sadece Müslümanların değil insanlığın tamamının yüreğini burkacak boyuta ulaşmıştır.
Açlıktan bir deri bir kemik kalmış çocukların, yıkıntıların altından çıkartılan masum bedenlerin sorumluluğu bu meseleye karşı duyarsız kalan uluslararası toplumun tamamına aittir. Yeteri kadar petrol zenginliği olmadığı için dönülüp bakılmayan bir coğrafyanın mazlumları olan Yemen halkının acıları en kısa sürede dindirilmelidir. Yemen'in bağımsızlığı, egemenliği, toprak bütünlüğü ve birliği mutlaka korunmalıdır. Bu temelde varılacak kapsayıcı bir siyasi çözüm kalıcı barış ve istikrar için tek yol olarak görünüyor. Müzakere sürecini canlandırmak için Birleşmiş Milletler çerçevesinde sürdürülen çabaları destekliyoruz. Bu çerçevede 2 yılı aşkın süredir bir araya gelmeyen tarafların İsveç'te toplanmalarıyla başlayan sürecin Yemen'e en kısa sürede barışı getirmesini umut ediyoruz."
AA