28 Şubat kazanında kaynatılanları hep beraber izliyoruz. İstifaya zorlandığı iddia edilen bakanlar, zorla değiştirilen gazete logoları andıçlanan gazeteciler onlara teşekkür mektubu yazan paşalar. Aslına bakacak olursanız 28 Şubat medya üzerinden yapılan bir gözdağı operasyonudur. Tam olarak darbe demek mümkün değil. Yani tam yapılamamış bir darbe!.. O zaman yakın tarihimizin yapılamamış darbelerinden 9 Mart’a bakalım... Nasıl benzerlikler göreceğiz? Buyurun...
28 Şubat’ın en kudretli ismi sayılan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, 9 Mart girişiminde binbaşı rütbesini taşıyordu. Atıf Erçıkan’a bağlı çalışıyordu. Cuntaya girerken ona yemini Deniz Binbaşı Erol Bilbilik ettirmişti. Tunalı Hilmi Caddesi’ndeki bir köftecide bir araya gelmişler ve cunta yemini etmişti. Peki cunta yemini nasıldı?
‘Büyük Atatürk’ ün bize verdiği direktifin icabı olarak; memleketin mümkün olan en kısa zamanda çağdaş medeniyet seviyesine ulaşabilmesi için, yapılması gerekli işleri gerçekleştirmek amacıyla, bütün varlığımla arkadaşlarıma katılmış bulunuyorum. Hedefe ulaşmak için, köklü devrim hareketinin zaruri olduğuna inanıyorum’ diye başlayan yemin metni, ‘Mukaddes bildiğim bu davaya ölünceye kadar hizmet edeceğime, şeref ve namusum üzerine söz veriyorum’ diye bitiyordu.
Cuntaya üye olan herkes bu yemini ediyordu.
9 Mart’a gidilirken onlarca grup vardı. Cemal Madanoğlu, Celil Gürkan, Yılmaz Akkılıç, Doğan Avcıoğlu, Arabacıoğlu grupları, Ekrem Acuner’in Devrimci Kemalizm Gurubu... Uzatmayayım. 15 den fazla grup darbe yapmak için savaşıyordu. Son virajda birçoğu birleşecekti.
9 Mart’çılar bir yandan da sokak eylemleriyle etki yaratmaya çalışıyorlardı. Bir tanesine örnek vereyim. Yükseliş Koleji’ne bomba atma işini Deniz Kuvvetleri’nden atılan Sarp Kuray organize etmişti. Okulun bahçesine atılan bombanın amacı MGK’da sorulacak bir soru içindi... Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur Başbakan Süleyman Demirel’e şu soruyu soracaktı. ‘Sen daha kardeşinin okulunu koruyamıyorsun. Ülkeyi nasıl koruyacaksın?’
Demirel’in üzerinde böylece istifa baskısı kurulacaktı. Bu soru hiç soruldu mu? Öğrenemedik.. Tabii bir de Başbakan’ın kardeşinin okulunu bombalayarak gözdağı vermek de vardı işin ucunda.
Daha önce yazmıştım. Ama dikkatli bir şekilde tekrar altını çizeyim. 68 kuşağından çıkan 3 büyük sol gruptan 2’si dolaylı da olsa 9 Martçılarla temas halindeydi. Deniz Gezmiş’in THKO’su ve Mahir Çayan’ın THKP-C’si 9 Martçı subaylarla görüşüyorlardı. Bu işe uzak kalan silahlı örgüt sadece İbrahim Kaypakkaya’nın TİKKO’suydu. Deniz denizcilere, Çayan ise havacılara yakındı.
Ama tekrar belirtmem gerek. Eylemci gençlerin temas halinde oldukları en yüksek rütbeli subay yüzbaşıya kadardı. Yani onlar askeriyeyi de örgütlenmesi gereken dinamik bir sınıf olarak görüyorlardı. İşçiler memurlar gibi genç subaylarda örgütlenebilirdi. Hatta THKP-C Hava Kuvvetleri’nde o denli etkindi ki kimi toplantılarını Yeşilköy’deki, Hava Harp Okulu toplantı salonunda yapıyorlardı.
(Bakınız... THKP-C’ye yardım ve yataklıktan ceza alan büyük sinemacımız Yılmaz Güney de bu ‘Hava’ya kendini öyle kaptırmıştı ki, 1971’de Altın Koza Film Festivali’nde Ağıt filmiyle aldığı bütün ödülleri Türk Hava Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’na bağışladı... Merak ediyorum. O ödüller halen Hava Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’nın müzesinde duruyor mu?)
Her şey hazırdı. Bu arada belirtmem gerek. Bu liste Orgeneral Muhsin Batur’a sunulan bakanlar kuruluydu. Bir de Madanoğlu cuntası altında birleşen Doğan Avcıoğlu’nun alternatif listesi vardı. Orada da ortak isimler vardı. (Bu arada tanıdık isimler dikkatinizi çekmiştir. Gazeteci Altan Öymen ve 28 Şubat tartışmalarının en çok bağıran gazetecisi Can Ataklı’nın amcası Mucip Ataklı devrim konseyinin bakanlar kurulu listesinde yer alıyordu.)
Anayasaları da hazırdı.
İlk 3 madde mevcut 1961 anayasasının aynısıydı. Değişiklikler 4. maddeden itibaren başlıyordu.
‘Madde 4- Egemenlik kayıtsız şartsız Türk ulusunundur. Ulus, egemenliğini, anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanılır. Egemenliğin kullanılması hiçbir kişiye, zümreye ya da sınıfa bırakılmayacağı gibi; devrim ilkelerine de aykırı olamaz.’
Devrim ilkeleri anayasayla güvence altına alınmıştı. Yasama yetkisi, Devrim Konseyi ve Devrim Meclisi tarafından kullanılır, deniyordu. Yani meclisin üzerinde bir devrim konseyi bulunuyordu. Para basımından, seferberlik ilanına kadar neredeyse bütün icrai faaliyetler devrim konseyinin emriyle olacaktı.
FERMUAR MODELİ
9 Martçıların anayasası tam 65 maddeden oluşuyordu. Onlar için her şey hazırdı artık. Ama bu arada CIA da elbette boş durmuyordu. Bakınız... Ordu içinde birbirine girmiş bu cunta savaşları içerisinde ABD fermuar modelini uygulamıştı. Yani bir cuntacı, bir ABD’ci.
En tepede Memduh Tağmaç vardı. Genelkurmay Başkanı. Son ana kadar rengini belli etmemeye çalışıyordu. ABD’nin itiraz etmediği bir komutandı. Onun hemen altında Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler cuntanın en kudretli adamıydı. Onun altında Atıf Erçıkan cunta toplantılarına sırtına bağladığı teyple giriyordu. Sık sık ‘prostatım var’ diyerek tuvalete gidiyor ve kaseti değiştiriyordu. Deşifre ettiği toplantılar dolaylı yoldan CIA’ya kadar ulaşıyordu.
Onun altında Plan ve Prensipler Daire Başkanı Celil Gürkan vardı ki sol-Kemalist cuntanın en faal adamıydı. Yani ABD sadece sahaya ajan sokmakla kalmamış, yukarıdan aşağıya doğru hiyerarşik darbe kadrolarının arasına sızmıştı. ABD’nin formülü basitti. Bir onlardan bir bizden. (Bizi ne ilgilendirir demeyin. Merakımı yenemiyorum. Sert bir Kemalist ve laik bir subay olan Celil Gürkan’ın eşi çarşaf takıyor muydu?)
CIA yazdığı 6 büyük raporla TSK içindeki darbe hazırlıklarını günbegün takip ettiğini okyanus ötesine bildirmişti. Aralık ayında cuntacıların faaliyeti çoktan deşifre olmuştu. Yukarıda yazdığım bilgilerin hemen hepsi ABD’nin eline geçmişti. Şimdi bir Anadolu özdeyişini hayata geçirmeye kalmıştı iş: Hasan değil basan alır!
YARIM KALAN HAYAL
9 Martçılar 1971 yılının ilk üç ayında da faaliyetlerine devam ettiler. 2 kudret noktasına güveniyorlardı. Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’a... Ancak her ikisi de daha 1970 Aralık’ında teslim bayrağını çekmişti. Sadece girdikleri bu cunta işinden nasıl sıyrılacaklarını bilmiyorlardı.
(Bir önemli bilgiyi aktarayım. Deniz Binbaşı Erol Bilbilik bütün bu yapılanmaların ortasındaki kişiydi. Ve o günden 40 yıl sonra bugünlerde hazırladığı yeni kitabında yukarıda anlattığım bilgilerin çok daha fazlasını isim isim yazdı. Kitabın hazırlık aşamasına ben de yardımcı oldum. Bilgilerin bir kısmını ondan derledim. Meraklıları çıkacak bu kitabı kaçırmasın derim.)
9 Mart ihtilal günü olarak belirlenmişti. Ama ABD çoktan karşı darbeyi tezgahlamıştı bile...
Bir başka cuntanın başbakan adayı olan Doğan Avcıoğlu’yla Ankara’da DİE’nin köşesinde buluşan Erol Bilbilik ‘kötü haberi’ ondan aldı. Avcıoğlu ‘Faruk bizi sattı’ dedi. Oysa Faruk Gürler son noktaydı. Batur bile karşı cephede yer almıştı. Devrim hayalleri yarım kalmıştı.. Karşı darbe 12 Mart’ta gerçekleşmişti...
«««
28 Şubat’a ‘yarım kalmış darbe’ diyenler var. Yarım kalan darbeyi anlamak için 9 Mart 1971’e bakmak yeterli. Orada da karşımıza göz korkutma ve manipülasyon geliyor. Doğru 28 Şubat bir göz korkutma girişimidir. 12 Eylül gibi yıkıcı ve kıyıcı bir etkisi yoktur. Ama 9 Mart’a bakınca 28 Şubat’ta TSK’daki fermuar modeli nasıl işledi diye de sormadan edemiyor insan.
Kim laik-Kemalist?
Kim Israel-ABD?
Sahi Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın 23 Şubat günü yaptığı İsrail gezisi tesadüftü değil mi?
ALTERNATİFLİ BAKANLAR KURULU
Aralık ayında artık her şey belliydi. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur’a sunulan bakanlar kurulu ve devlet yönetim listesi de çok renkliydi.
Devlet Başkanı Orgeneral Faruk Gürler olacaktı. Kod adı Selim Bey’di. Başbakan ise Yavuz Bey kod adını taşıyan Orgeneral Muhsin Batur’du. Başbakan Yardımcısı Nuri Bey kod adlı Tümgeneral Celil Gürkan, Genelkurmay Başkanı Erci Bey kod adıyla Korgeneral Atıf Erçıkan, Devrim Konseyi Gen. Sek. Hava Tuğgeneral Aydın Kırışoğlu, Kara Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Şükrü Köseoğlu olacaktı. Deniz Kuvvetleri Komutanı henüz belirlenmemişti.
Peki ya bakanlar kurulu?
O da hazırdı.
Kurulacak kabineye girecek asker bakanların Devrim Konseyi içinden ya da dışından olabileceği görüşünden hareketle Batur’un istediği sivil isimleri de öngören bir taslak oluşturulmuştu. Taslakta her ismin bir de alternatifi vardı.
Adalet Bakanı Prof. Bahri Savcı-Miraç Aktuğ, Bayındırlık Bakanı Sedat Özkol- Şükrü Kaya, Çalışma Bakanı Necdet Şaluuz- Erciş Kurtuluş, Dışişleri Bakanı Sezai Orkunt- Osman Olcay, Enerji Bakanı İhsan Topaloğlu- Cemal Silahoğlu, İçişleri Bakanı Enver Kuray, Köyişleri Bakanı O. Nuri Koçtürk-Cevat Geray, Maliye Bakanı Ziya Kayra- Erhan Işıl, Milli Eğitim Bakanı Fehmi Yavuz, Milli Savunma Bakanı Fakih Özfakih, Sağlık Bakanı Nusret Fişek, Ticaret Bakanı Adnan Başer Kafaoğlu- Sabahattin Özmen, Gençlik ve Spor Bakanı Halit Çelenk- İrfan Solmazer, Devlet Bakanı Memduh Aytür-Numan Esin, Devlet Bakanı Atilla Sönmez-Orhan Kabibay, Devlet Bakanı Mucip Ataklı-Şaban Demir, Plan Koordinasyon Başkanı O. Nuri Tosun-Atilla Karaosmanoğlu, Basın Yayın Sabahattin Selek-Altan Öymen.
Gürkan Hacır
Akşam, 4.3.2012