Gönüllü karantinalarınız ve şahsî OHAL’leriniz nasıl gidiyor? Benimki güzel gidiyor açıkçası. Sanki dışarıda her köşe başında bir kurban yakalayıp pençesine düşürmeyi bekleyen bir virüs kol gezmiyormuş gibicesine (evet biliyorum böyle bir kelime yok, ama kulağıma hoş geldi ayrıca kendi kendime OHAL ilan edebiliyorsam, kelime de türetebilirim teşekkürler saygılar) evde takılıyoruz. Bütün dünya resmen her zaman yapmak istediğimiz, ama işten güçten ve sorumluluklardan bir türlü vakit bulup da yapamadığımızı bahane ettiğimiz türlü çeşit şeyleri artık daha fazla ertelemek için hiçbir mazeret olmadığından, dahası yapacak daha iyi bir işimiz olmadığından, yapmak zorunda kaldık gibi görünüyor. Ben şahsen bu zamanı öncelikle anneme ev işlerinde yardım etmekle değerlendiriyorum. Hatta iş öyle bir vaziyet aldı ki artık annem bana ev işlerinde yardım eder oldu. Bu boş vakitte yaptığım ikinci şey ise yaklaşık 2 senedir okuldaki sorumluluklarım sebebiyle bir türlü okuyamadığım, ama hep okumak istediğim kitapları okumak.
TULUM PEYNİRİNE DÖNMEK
Yaptığım üçüncü şey bol bol su içmek ve evde yapılabilecek egzersizleri uygulamak. Özellikle haftalardır evden çıkmayan bütün vatandaşlarımızın dikkat etmesi gereken bir konu. Çünkü yani eninde sonunda günün birinde gergin uykulardan kör gecelerden bir sabah dışarı çıkabileceğiz ve o zamana kadar yürümeyi unutmuş tulum peynirlerine dönmemek adına harekete devam etmeliyiz. Gerçi ben tulum peynirini pek severim, ama yalnızca kahvaltıda, bir yaşama şekli olarak değil. Ve son olarak size bahsedeceğim ve gönüllü karantinamı zehir eden ve pek gereksiz bulduğum şey online eğitimim. Artık zaman ve gün kavramımı yitirmeye başladığımdan mütevellit ne zamandır olduğunu kestiremediğim bir süredir hocalarımız okulumuzun sistemi aracılığıyla bize eğitim vermeye devam ediyor. Sanırım kendilerinin eğitimden anladığı tek şey hiçbir işe yaramayan uyduruk ödevler vererek zamanımızı çalmak. Ben ortada herhangi bir eğitim göremiyorum çünkü. Okula gittiğimizde de slayttan yazı okuyup ağır ödevler veriyorlardı, şimdi de slayt atıp zaman katledici ödevler veriyorlar. Vallahi son senemin son döneminde verdikleri uyduruk ödevlerden dolayı diplomamı alamayacak olursam başta yarasa yiyen pis mideli Çinliler olmak üzere hiçbir hocama hakkımı helal etmem. Bunu da buraya yazıyorum.
HAYAT TECRÜBESİ
Online eğitim böyle bir şey değil arkadaşlar! Ebatv gibi bir şey asla değil. Zaten EbaTv’yi de erkek kardeşim en fazla 3 gün takip etti, artık kanalı açma zahmetinde bile bulunmuyor. Onun yerine ben ve ablam apartmanımızdaki 2 ilkokul talebesiyle beraber erkek kardeşimize de ödevlerini yaptırıyor ve ders anlatıyoruz. Vay be, kırk yıl düşünsem böyle bir hayat tecrübem olacağı aklıma gelmezdi. Dedelerimizin ninelerimizin 80’li yıllarda yaşadıklarına yahut 2. Dünya Savaşı’nı konu alan filmlere benzer ortaya karışık bir şey. Dünyayı bu kadar etkileyen ve hâlâ dilden dile bir efsane gibi dolaşan son salgın kara veba olduğundan ve o zamanları tecrübe eden insanlar anılarını anlatabilecek kadar yaşayamadığından, hepimiz bu tarz bir duruma çok yabancıyız. Ama düşünsenize, yüzyıllar sonra ilk defa bu kadar büyük çapta bir pandemi yaşanıyor ve biz buna şahitlik ediyoruz. Resmen 50 yıl sonranın tarihiyiz. Belki de yıllaar yıllar sonra torunlarımızın torunlarının torunları bu zamanları anlayabilmeleri için onlara büyük bir kaynak sağlayacak olan, herkesin dilinde dolanan ama bir türlü keşfedilememiş efsanevi “ÇedileDökümanları”nı keşfedecek ve tarihin tozlu raflarında kaybolmaya yüz tutan bir gizem daha su yüzüne çıkmış olacak. İşte şimdi muasırlarıma değil, 300 seneden sonraki torunlarıma seslenmenin tam zamanı! Ey torunlarım, sizlere söylüyorum, bu tedbirsizlik ve milletimizin bu laf anlamazlığı vallahi beni deli edecek ve sayelerinde biraz olsun insafı olan bir avuç insan olarak hangi yılda olduğumuzu bile unutana kadar evlerimizde oturmak zorunda kalacağız çünkü HERKES DIŞARI ÇIKIYOR!
Normal insan davranışı değil
Haftalardır tam buradan, köşemden, sokağa çıkma yasağı ilân edilsin diye çağrılarda bulunuyorum ama elde ettiğimiz tek şey 20-64 yaş aralığındaki insanlara sokakta hürce dolaşabilecekleri yanılgısını kazandırmak oldu. Ya sizi Allah ıslah etsin ben artık bir şey demiyorum yav. Dünyanın dört bir yanında virüsle savaşan on binlerce insan ve bu insanlara canı pahasına yardım ve hizmet eden binlerce sağlık personeli için her daim duâ ediyoruz tabi ki, ama hiçbir işi olmadığı halde sırf keyfinden böyle bir zamanda dışarı çıkmaya devam etmek cidden normal insan davranışı değil bence ya. Yanlış anlaşılmasın sözüm geçimleri hiçbir şekilde güvence altına alınmadığından dolayı çalışıp eve ekmek getirmek zorunda olan, devletten yardım beklerken bir anda selâm verip borçlu çıkan vatandaşlarımıza değil.
Dedeme sesleniyorum!
Daha çok dedeme falan sesleniyorum. Çünkü kendisi 90 yaşında ve günlerdir bir şekilde evden kaçmaya çalışıyor. Bugün hastaneye gitmekte çok ısrarcı olduğu için giderse ölümcül bir virüs kapacağını söyledik, ama “Zaten ölmeyecek miyiz veyy” diyip ısrarlarına devam etti. Annem de “Baba bak polis çağırırım” diyerek onu sakinleştirdi. Ay bilemiyorum ya kafam allak bullak oldu. Allah sonumuzu hayır etsin. Böyle lâf dinlemeyen ve olayın ciddiyetini kavramamakta ısrar eden arkadaşlar tabiî seçilimle aramızdan ayrılacak gibi duruyor, ama giderken yanlarında çok sayıda masumun hakkını da götürüyorlar farkında değiller. Ben artık söyleyecek söz bulamamaktayım. Söyleyecek söz bulamayıp bu kadar yazı yazıyorsam, bulsam Orhun Kitabeleri’ni baştan yazarmışım her hâlde. Her neyse, haftaya (bunu istemem çok garip ama) sokağa çıkma yasağının ilân edildiği ve salgının biraz daha kontrol altına alındığı haberleriyle yeniden görüşmek dileğiyle, esen kalın!