Yavuz Sultan Selim Han’ın nedimi Hasan Can’ın Bursa’daki isimsiz mezarı görenleri hüzünlendiriyor.
Halifeliği Osmanlı devletine getiren cihan hükümdarının en yakın dostu olan Hasan Can’ın, Çelebi Sultan Mehmet’in türbesi önündeki mezarı ilgi bekliyor.
Meşhur, 'Hasan Can, bu ne haldir?' sorusuna, 'Sultanım Allahü Teâlâ ile olacak zamandır.' sözünün muhatabı Hasan Can’ın mezarını ortasında çıkan ıhlamur ağacı mezarı ikiye bölmüş. Yanındaki 5 Osmanlı paşasının mezarıyla birlikte bir hazire içinde yer alan mezar her gün binlerce yerli veya yabancı turistin ziyaret ettiği Yeşil Türbe’nin yanında boynu bükük duruyor. Kime ait olduğunu belirten bir yazı veya tabela bile bulunmayan hazire içindeki mezarın sahibi çok sonraları tespit edilmiş.
BU MEZAR ÇOK ÖNEMLİ BİR KİŞİYE AİT
Uzman rehber Mustafa Güleryüz, Yeşil Türbe yanında bulunan isimsiz mezarın Hasan Can’a ait olduğunu belirterek, “Bu hazirede bulunan 6 mezardan bir tanesi çok önemli. Ortasından ağaç çıkan mezar Hasan Can’a aittir. Yavuz sultan Selimin can dostu, sırdaşı, vefat anına kadar yanında 6 sene boyunca beraber olduğu arkadaşıdır. Meşhur, ‘Hasan Can, bu ne haldir? buyurunca, ‘Sultanım Allahü teala ile olacak zamandır.’ manasına gelen sözü söyleyen kişidir.” dedi.
Hasan Can’ın şeyhülislam, tarihçi ve devlet adamı olan ve Tacüt Tevarih’in yazarı oğlu Hoca Sadettin Efendiden öğrenildiğini anlatan Güleryüz, şunları söyledi: “Hasan Can ve babası Hafız Mehmed Efendi, 1514’de Çaldıran’dan sonra Yavuz Sultan Selim tarafından İstanbul’a getirilmiş.
Hafız Mehmet Efendi sarayda görevlendirilmişken, Hasan Can’ı Yavuz Sultan Selim yanına almış ve 6 sene boyunca her gittiği yere onu da götürmüş. Gece sefere çıktıklarında ve kitap okumalarında bile en yakınında bulunmuş, sırdaşı olmuştur.”
Yavuz Sultan Selim’in vefatından sonra Hasan Can’ın Kanuni Sultan Süleyman’ın ısrarına rağmen inzivaya çekilmeyi tercih ettiğini anlatan Mustafa Güleryüz, “Daha sonra 1567 yılında oğlu Hoca Sadettin ile birlikte Bursa’ya gelen Hasan Can burada öldükten sonra Yeşil Türbe yanında defnedilmiş.” ifadesini kullandı.
Aynı zamanda Bursa’da rehberlik işini başlatanlardan biri olan Mustafa Güleryüz, hikayesini anlattığı Hasan Can’ın Yavuz Sultan Selim hastalığında son nefesini veren kadar en yakınında bulunduğunu sözlerine ekledi.
HASAN CAN
Yavuz Sultan Selim Han’ın musahibi, yakın arkadaşı Hasan Can Çelebi, İsfehanlı müezzin Hafız Mehmed Efendi’nin oğlu, Şeyhülislam Hoca Sadeddin Efendi’nin babası. 1514’te Çaldıran Zaferi’nden sonra Tebriz’e giren Yavuz Sultan Selim Han, Hasan Can Çelebi’yi maiyetine alarak babası ile birlikte İstanbul’a götürdü.
Babası hafız, kendisi de sultanın nedimi, yani en yakınlarından oldu. Selim Han’ın daima yanında ve sohbetinde bulunan Hasan Can, padişahla birlikte Mısır seferine de katıldı.
Mısır Seferinden döndükten sonra, Edirne’ye hareket etmek üzere olan Yavuz Sultan Selim, Hasan Can’la saray bahçesini gezerken sırtına batan bir şeyden şikayet eder. Sultan’ın düğmelerini çözüp sırtında henüz baş vermiş, etrafı kızıl, olmamış katı bir çıban gören Hasan Can, “Padişahım büyük bir çıbandır, henüz hamdır, zorlamak uygun değildir, bir münasip merhem koyalım.” deyince, Yavuz; “Biz çelebi değiliz ki, bir çıban için cerrahlara müracaat edelim.” şeklinde karşılık verir.
Daha sonra hamamda çıbanı oğduran Sultan Selim, yaranın büyümesi üzerine Hasan Can’a; “Seni dinlememekle kendimizi telef ettik.” demektedir. Hastalığının ağırlaşmasına rağmen hedefi olan Macaristan’a doğru Edirne’den yola çıkan Sultan Yavuz, Sırt köyüne gelindiğinde hareket edemeyecek kadar takatsiz düşer.
Yattığı yerden bir ara nedimine dönerek; “Hasan Can, bu ne haldir?” buyurunca, Hasan Can ise “Sultanım Allah'u Teala ile olacak zamandır.” der. Yavuz ise “Hasan Can bizi bunca zamandan beri kiminle bilirdin? Cenab-ı Hakk’a teveccühümüzde kusur mu gördün?” dedikten sonra ondan Yasin suresini okumasını ister.
Hasan Can, Yasin suresini okurken Padişah da kendisine iştirak eder. İkinci defa okurlarken, 'Selamün kavlen min Rabbirrahîm' ayetini okuduktan sonra Kelime-i Şehadet getiren Yavuz, ruhunu teslim eder.
NASIL BRE?
Rivayete göre mısır seferine çıkacakları gün kayıkla Üsküdar’a geçerken, Sultan, yoldaşına takılarak; “Hasan Can kahvaltı yaptın mı?” diye sorar. Hasan Can, “Beli (evet) sultanım!” cevabını verir.
“Yumurta seversin değil mi? diye soran Sultan’a Hasan Can; “Beli sultanım!” der. Aradan yıllar geçer. Yollar, yıllar savaşlar ve zaferlerden sonra nihayet Mısır seferinden dönerken İstanbul’da yine sandalla bu kez Sarayburnu’na dönerken Sultan Selim ansızın Hasan Can’a döner; “Nasıl bre?” diye sorunca cevap ışık hızıyla gelir: “Rafadan sultanım!”
Bu da Sultan ve Hasan Can’ın ‘birlikte düşünmek, beraber hissetmek ve hemhâl olmak’ özelliğinin en belirgin örneklerinden biri olarak anlatılır. Kanuni Sultan Süleyman Han tarafından da büyük bir sevgi gören Hasan Can, Enderun’da hocalık yaptıktan sonra 1567’de geldiği Bursa’da vefat etti. Kabri Bursa’da Çelebi Sultan Mehmet’in türbesi önünde bulunuyor.