"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yahya Kemal Beyatlı, vefatının 60'ncı senesinde yad ediliyor...

31 Ekim 2018, Çarşamba 15:26
Hayatı boyunca sadece dergi ve gazetelerde yazı hayatını sürdüren ve kitapları vefatından sonra yayınlanan şair-yazar, mütefekkir Yahya Kemal Beyatlı, vefatının 60'ncı senesinde yad ediliyor.

Yahya Kemal bir çeşit altın kapıdır

"Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi, / Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi, / Ta ki, yükselsin ezanlarla müeyyed namın / Galib et, çünkü bu son ordusudur İslamın /" gibi unutulmaz mısralara imzasını atan Yahya Kemal Beyatlı, Makedonya'nın Başkenti Üsküp'te, 2 Aralık 1884'te hayata gözlerini açtı.

Gerçek adı Ahmed Agâh olan Yahya Kemal, Üsküp Belediye Başkanı Nişli İbrahim Naci Bey ve şair Leskofçalı Galib'in yeğeni olan Nakiye Hanım'ın oğlu olarak dünyaya geldi.

Yahya Kemal Beyatlı, çocukluk yıllarını, Üsküp'te kaleme aldığı şiirlerine de yansıttığı Rakofça çiftliğinde geçirdi. İlköğrenimini özel Mekteb-i Edep'te tamamlayan Beyatlı, 1892'de Üsküp İdadisi'ne girdi. Aynı zamanda İshak Bey Camii Medresesi'nde Arapça ve Farsça dersleri alan Beyatlı, 1897'de ailesiyle birlikte Selanik'e taşındı. 

Göçebe bir hayat yaşadı

1903'te Paris'e giden Beyatlı, çeşitli eğitimler alarak, Fransızca bilgisini geliştirdi. 1904'te siyasal bilgiler yüksek okuluna girdikten sonra "Jön Türkler" olarak da tabir edilen Genç Osmanlılarla ilişki kuran Beyatlı, dönemin ünlü kişileriyle tanıştı.

Şefik Hüsnü ve Abdülhak Şinasi Hisar'la arkadaşlık kuran Beyatlı, 1912'de İstanbul'a döndü.

Usta yazar, 1913'te Darüşşafaka'da edebiyat ve tarih öğretmenliği yaptı ve Medresetü'l Vaizin'de uygarlık tarihi dersi verdi. Mütarekeden sonra "Âti", "İleri", "Tevhid-i Efkâr", "Hakimiyet-i Milliye" isimli dergilerde yazı yazdı.

Arkadaşlarıyla "Dergâh" dergisini kuran Yahya Kemal, edebiyatçılığının yanı sıra, siyasi hayatıyla da aktif bir rol üstlenerek yazılarıyla Milli Mücadele'yi destekledi. 

Bu esnada sanatla olan yakın ilişkisini her zaman sürdürerek Halkevleri Sanat Danışmanlığı yapan Yahya Kemal, 1949'da Pakistan Büyükelçisi iken emekli oldu ve hayatının son yıllarını İstanbul Beyoğlu'nda Pera Palas'ta geçiren usta yazar ve şair, rahatsızlanarak barsak kanaması tedavisi için 1957'de Paris'e gitti.

Doğumundan vefatına kadar sürekli göçebe bir hayat yaşayan ve aile kurmayan Beyatlı, bir arkadaşıyla hasbihali sırasında, "Ben evlenmedim, yalnızlığın acısını hâlâ çekiyorum." şeklindeki ifadesinde aktardığı gibi "göçebe ve yalnız" geçen bir hayatın verdiği hasret serencamını yazdığı şiir, nesir ve mektuplarına nakşetti.

Usta şair, tedavi için gittiği Paris'ten bir yıl sonra İstanbul'a dönerek, tedavisinin yapıldığı Cerrahpaşa Hastanesi'nde, 1 Kasım 1958'de hayata veda etti.

Beyatlı'nın edebiyat ve şiirle olan yolculuğu

Selanik yıllarında "Esrar" takma adıyla şiir yazmaya başlayan genç Yahya Kemal, İstanbul'da Tevfik Fikret ve Cenap Şahabeddin'in şiirleriyle tanıştı. "İrtika" ve "Mâlumât" dergilerinde "Agâh Kemal" takma adıyla Servet-i Fünun'u destekleyen şiirler yazdı. 

Başta şiir olmak üzere 20. yüzyıl fikir, kültür ve sanat hayatının önemli simalarından olan Beyatlı, şiirleriyle olduğu kadar şiirle ilgili görüşleriyle de büyük yankı uyandırarak, Türk toplumunun Tanzimat'tan bu yana yaşadığı kimlik problemine şiirleriyle cevap üretmeye çalıştı. Sanatçının kendi milletinin dilini bulması gerektiği noktasındaki düşünce ve fikirlerini okuyucusuna aktaran Yahya Kemal, "Bu dil, ağzımda annemin ak sütüdür" mısrası, Türkçeye olan sevgisini ifade ettiği en meşhur mısraları arasında gösterildi.

Edebiyat ortamlarında sıkça konuşulmaya devam eden Beyatlı, 1918'de "Yeni Mecmua"da yayınlanan çalışmalarıyla ilgi odağı olmayı başardı. Daha sonra "Edebi Mecmua", "Şair", "Büyük Mecmua", "Şair Nedim", "Yarın", "İnci" ve "Dergah" gibi dergilerdeki şiirleriyle kendini yol gösterici olarak kabul ettirdi.

Vefatından sonra çıkan eserleri

Ebediyete intikalinden sonra yayımlanan "Kendi Gök Kubbemiz" ve "Eski Şiirin Rüzgarıyla" isimli kitapları iki bölüm halinde değerlendirilerek, Yahya Kemal'in şaheserlerini edebiyatseverlerle buluşturdu.

"Eski Şiirin Rüzgarıyla" adlı kitabındaki şiirlerden "Açık Deniz", "Itrî", "Erenköyü'nde Bahar", "Nazar", "Ses", "Çin Kâsesi" ve "Deniz Türküsü", şairin çok sevilen özel şiirleri olarak şiirseverler tarafından tanındı.

"Kendi Gök Kubbemiz" isimli kitabında yer alan şiirlerin temelinde ise "aşk" ve "İstanbul" şairi olarak görülen usta şair, "Ey talih! Ölümden de beterdir bu karanlık; / Ey aşk! O gönüller sana mal oldular artık; / Ey vuslat! O aşıkları efsununa ram et! / Ey tatlı ve ulvi gece! Yıllarca devam et!" mısralarıyla biten "Vuslat" adlı şiirinde ise aşk ve sevgiliyle kavuşma anını örselemeden şiirine taşıdı. 

Beyatlı'nın bitmeyen şiirlerinin bir bölümü ise "Bitmemiş Şiirler" adıyla yayımlandı.

Yahya Kemal'in vefatı sonrasında çıkarılan eserleri

Saf şiir anlayışının Türk edebiyatındaki iki önemli kurucu isminden biri olarak gösterilen Yahya Kemal Beyatlı'nın vefatından sonra 1961'de "Kendi Gökkubbemiz", 1962'de "Eski Şiirin Rüzgarıyla", 1963'de "Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş" ve 1976'da "Bitmemiş Şiirler" isimli şiir kitapları yayımlandı.

"Eğil Dağlar: İstiklal Harbi" 1966'da ve 1968'de yayımlanan "Siyasi Hikayeler" isimli kitaplarında Yahya Kemal, Türk edebiyatında büyük merhale teşkil eden şiirlerinden başka, makale, deneme, hatıra, tarih ve tefekkür yazılarını, edebi ve siyasi portrelerini bu kitaplarında ustaca ortaya koydu.

Usta yazar, 1971'de çıkarılan "Edebiyata Dair" isimli eserinde tarihi olayları hikaye tekniğiyle anlatırken, 1964'de basılan "Aziz İstanbul" isimli kitabında ise İstanbul'un semtlerini, tarihini, kültürünü edebi bir üslupla istikbale taşıdı.

1975'de çıkartılan "Tarih Musahabeleri", 1973'de "Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım" ile yakın tarihe ışık tutan kitabının yanı sıra Beyatlı'nın, siyaset, felsefe ve sosyal hayata kadar her mevzuda kaleme aldığı yazıları ise 1977'de "Mektuplar ve Makaleler" isimli kitabında toplanarak okuyucularına ulaştırıldı.

Yahya Kemal Beyatlı'nın eserlerinin yayınlanmasında Nihad Sami Banarlı'nın ve İstanbul Fetih Cemiyeti'nin önemli katkısı olduğu biliniyor. (AA)

***

Vefatının 60. yıldönümünde unutulmaz bestelerin şairi Yahya Kemal Beyatlı

Kaynak: Yeni Asya

Şimdiye kadar bu sütunlarda genellikle bestekârlarımızın hayatlarından bahsedip, tanıtmaya çalıştık. Bu yazımızda ise bir şâirimizi kısa da olsa tanımaya çalışacağız. Sadece bir şâir değil aynı zamanda çok iyi bir mûsikişinas ve devlet adamı olan Yahya Kemal’i. Geçtiğimiz Salı, yani 1 Kasım günü şairimizin vefat yıldönümü idi.

Ahmed Âgâh, 1884 yılında Üsküp’te doğmuştur. Daha sonra Yahya Kemal olarak değişecek bu isme soyad olan Beyatlı ise dedelerinden Şehsüvar Paşa’nın kelime karşılığı olması hasebiyledir. Kanunî Hacı Arif Bey idaresindeki klâsik Türk Musikisi icralarını dinleyerek kuvvetli bir müzik kültürü edinmiştir. Üniversite ve okullarda dersler vermiş, gazetelerde başyazarlıklar yapmıştır. Lozan Konferansı murahhas üyeliğine seçilmiş, milletvekilliği ve elçilik görevlerinde bulunmuştur. Kendi Gök Kubbemiz, Aziz İstanbul, Eski Şiirin Rüzgâriyle, Rubailer gibi daha birçok kitap yazmıştır. 1 Kasım 1958 de İstanbul’da Cerrahpaşa Hastanesi’nde vefat etmiştir. Cenazesi büyük bir halk kitlesi tarafından törenle kaldırılarak Rumelihisarı yolundaki kabristana defnedilmiştir.

Yahya Kemal şair ve fikir adamlığı yönü ile edebiyatımızda hak ettiği özel yeri almasının yanı sıra onu en çok hatırlatan diğer bir tarafı da hafızalarda yer eden şarkıların şiirlerini yazmış olmasıdır. Özellikle Münir Nureddin Selçuk’un bestelediği şarkıların bir çoğunun şiiri ona aittir. Aziz İstanbul, Dönülmez Akşamın Ufkundayız, Kandilli Yüzerken Uykularda, Hafızın Kabri, Endülüste Raks gibi unutulmaz Münir Nureddin bestelerinin şairi Yahya Kemal Beyatlı’dır. Türk Musikisinde Yahya Kemal–Münir Nureddin birlikteliği kalitenin, estetiğin, sanatın buluştuğu bir mükemmel uyumun adı olmuştur. Vefatının 53. yılında merhum şairimizi rahmetle anıyoruz.

Ezansız Semtler / Yahya Kemal Beyatlı

Ramazan sevincini ‘’Atik valde’ den inen sokakta‘’, bayram namazı kılmanın mutluluğunu ‘’Süleymaniye’de bir bayram sabahı‘’ ve musîkimizin değerini ‘’Eski musîkimiz‘’ şiirlerinde Yahya Kemal’den okumak ayrı bir güzeldir .   

Bence ‘’biz’’i anlatan en güzel yazılardan biridir Yahya Kemal’in ‘’Ezansız Semtler’i’’. O günlerin Şişli’si Moda’sı ile bugünki arasında aslında çok fark olmadığını düşünüyorum. En basitinden Şişli’de yıllardan beri ikinci bir cami inşa edilmemiştir meselâ. Taksim’de bir cami yapımını gündeme almak bile siyasiler için başlı başına bir cesaret konusu olmuştur her zaman. Teşvikiye, Nişantaşı hakeza. Gelin o günlerin İstanbul’una Yahya Kemal’in kalemi ile bakıp ‘’Ezansız Semtler’in ruhlara verdiği acıyı bir nebze olsun hissetmeye çalışalım:

‘’…Kendi kendime diyorum ki: Şişli, Kadıköy, Moda gibi semtlerde doğan, büyüyen oynayan Türk çocukları milliyetlerinden tam bir derece nasip alabiliyorlar mı? O semtlerdeki minareler görülmez, ezanlar işitilmez, Ramazan ve kandil günleri hissedilmez. Çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler?

İşte bu rüya çocukluk dediğimiz bu Müslüman rü’yasıdır ki bizi henüz bir millet halinde tutuyor. Bugünkü Türk babaları havası ve toprağı Müslümanlık rü’yası ile dolu semtlerde doğdular. Doğarken kulaklarına ezan okundu. Evlerin odalarında namaza durmuş ihtiyar nineler gördüler. Mübarek günlerin akşamları bir minderin köşesinden okunan Kur’ân’ın sesini işittiler. Bir raf üzerinde duran Kitabullah’ı indirdiler, küçücük elleriyle açtılar, gül yağı gibi bir ruh olan sarı sahifelerini kokladılar. İlk ders onlara besmeleyi öğrendiler. Bayram namazlarına babalarının yanında gittiler. Camiler içinde şafak sökerken Tekbir’leri dinlediler. Bugünün çocukları büyük bir ekseriyetle yine Müslüman semtlerinde doğuyorlar, büyüyorlar, eskisi kadar derin bir tahassüs ile değilse bile yine Müslümanlığı hissediyorlar. Fakat fazla medenileşen üst tabakanın çocukları ezansız yeni semtlerde alafranga terbiye ile yetişirken Türk çocukluğunun en güzel rüyasını göremiyorlar. Ah! Büyük cedlerimiz. Onlarda Galata, Beyoğlu gibi Frenk semtlerine yerleşirlerdi. Fakat yerleştikleri mahallerde Müslümanlığın nuru belirir, beş vakitte ezan işitilir; asmalı minare, gölgeli mescid peyda olur; sokak köşesinde bir türbenin kandili uyanır, hasılı o toprağın köşesi imana gelirdi. Medenileştikçe Müslümanlıktan çıktığımızı tabi ve hoş gören eblehler uzağa değil, Balkan devletlerinin şehirlerine kadar gitsinler….

Bir beste

Rindlerin Akşamı

Şiir:  Yahya Kemal Beyatlı

Beste: Münir Nureddin Selçuk

Makam: Segâh

Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç

Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç.

Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile 

Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.

Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan 

Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan

Geçince başlayacak bitmeyen sükûnlu gece

Guruba karşı  bu son bahçelerde keyfince

Ya şevk içinde harâb ol ya aşk içinde gönül

Ya lâle açmalıdır göğsümüzde yahud gül.

Gönülden dile...

‘’Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden,

Ve ondan anlamıayan bir şey anlamaz bizden.

Açar bir altın anahtarla ruh ufuklarını 

Hemen yayılmaya başlar sâda ve nur akını. ‘’ 

Yahya Kemal Beyatlı

 

AA

Okunma Sayısı: 3511
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı