"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hat bir sanat, ama aynı zamanda ibadet...

30 Ocak 2018, Salı 00:06
Hattın önemi, Allah kelâmı, âyet, hadis, duâ, ya da kibar-ı kelâm denilen güzel sözler yazılıyor olmasındadır. Hattın önemi bundan kaynaklanıyor. Ne hattatta, ne yazanda, ne talebede kimsede değil. Hattı önemli yapan onun manevî değeridir.

Birinci Bölüm: Hat sanatını yeni nesillere aktarmak gerekir

Sizce hattın ya da genel manada sanatın kadına ve aileye katkısı nedir?

(Cemile Fıçıcı): Çocuklarınız da aileniz de o sanatla tanışmış oluyor. Sizin ne kadar zor bir süreçten geçtiğinizi görüyorlar. Sabahlara kadar çalışıyorsunuz, uykunuzdan fedakârlık ediyorsunuz, zamanı ona ayırıyorsunuz, sosyal hayatınız bitebiliyor belli dönemlerde. Onlar da sizinle birlikte bunu yaşıyorlar. Ve bu sanatlarla iç içe olma şansı elde ediyorlar. Ailede olması farklı bir şey, dışarıdan bakması ayrı bir şey. Onlar da sizinle birlikte hemhal oluyorlar. Bu da onları zenginleştiriyor.

(Aysel Karakaş): Aile içindeki herkes bizi görüyor. Nasıl bir aşkla yazdığımızı görüyor, bizim adımıza mutlu oluyorlar. Eğer ben beslenerek o mutluluğu yaşarsam aileme yansıtabilirim, bir de oradan faydalanıyorlar. O yüzden kimsenin sesi çıkmıyor. Ayrıca çevrede de ailenin yakın üyeleri bu sanatla tanıştı. Yapamasalar bile en azından gördükleri zaman değerlendirme aşamasına geçtiler.

Peki yaşadığınız en büyük zorluklar nelerdi?

(Aysel Karakaş): Uykusuzluk. Çocuklarımızı büyütürken uykusuzluk geçirdik. Onlardan hep şikâyetçiydik “Hep bizi uykusuz bıraktılar” diye. Ama hatla geçen uykusuz günlerim için hiç şikâyet etmedim. 

(Suzan Suluoğlu): Şimdi bu öyle bir şey ki, hem çok çalışmayı, hem araştırmayı, hem sabrı hem de özveriyi gerektiriyor. Bütün bunları yaptığımızda zaman zaman evde yemek yapamadığımız oldu. Şikâyetçi olmadılar diyemeyeceğiz. Zaman zaman ihmal ettik; çok özenli masalar hazırlayamadığımız dönemler oldu. Çünkü çalışmak zorundayız yani.

(Özlem Savaşkan): Evdeki bireylerin, akrabaların, çevredekilerin bu harflerle bir an dahi olsa göz temasına girmiş olmaları bence aile bireylerine ve çevrene yapabileceğin en büyük katkıdır. 

(Gülay Güngör): Evet, çevremizde hatla ilgilenen yok. Hepsinin bu sanatla tanışmasını sağladı. 

(Özlem Savaşkan): Bu da her şeyden önemli. Zaten onu da değerlendiren şikâyette bulunmuyor. Artık bir noktadan sonra başlıyorlar seni eleştirmeye, ‘dikkat et harfine’ diye. 

(Gülay Güngör): Şunu da çok dinledik senelerce: “Yapamıyorsanız, olmuyorsa bırakın bu işi. Niye uğraşıyorsunuz? Seneler geçti, hâlâ mı? Başka bir şeye başlasaydınız çoktan o işin uzmanı olurdunuz.” 

(Cemile Fıçıcı): “Bu arada kaç üniversite bitirirdiniz!” Onlar o işin mahiyetini bilmediği için çok da görmüyoruz açıkçası. 

Sizce bu sanatla uğraşmak için sahip olunması gereken özellikler var mıdır? Herkes hattat olabilir mi?

(Herkes bir ağızdan) Sabır!

(Özlem Savaşkan): Gerçekten isteyen herkes hattat olur. İstemek çok önemli.

(Cemile Fıçıcı): Tek başına yetenekle gitmiyor. Yetenekli olabilirsiniz, fakat yeterli sabrınız, özveriniz yoksa, zaman ayıramıyorsanız zor. 

(Aysel Karakaş): Yani çok yetenekli arkadaşlar bizimle yola çıktı. O sabrı gösteremedikleri için hepsi bir noktada bırakmak zorunda kaldı. Ama Rabbim sonradan da nasip edebiliyor. Sen iste yeter ki. 

(Özlem Savaşkan): Zaten hatta öyle bir nokta var. Sen yeterli sabrı gösterip belirli bir yolu kat ettikten sonra öyle bir açılma oluyor ki, anlayamadığın şeyleri anlamaya, yıllardır göremediğin şeyleri, aslında çok güzel yaptığını zannettiğin şeyleri hoca refüze ettiği zaman, “Hayır, bu olmamış. Tekrar yenisini yaz” dediği zaman bir türlü anlamlandıramadığın şeyleri anlar hale geliyorsun. Bu sefer daha da güzelini aramaya çalışıyorsun. 

(Cemile Fıçıcı): Ruhun bir şekilde oraya, hatta yansıyor. Meselâ tezhiple de uğraştım, çiniyle de uğraştım zaman zaman. Fakat diğer sanatlarda hatta olduğu kadar insan ruhunun yansıdığını düşünmüyorum. Meselâ çok sıkıntılı, çok üzüntülü zamanlarda tezhip yapabildim yahut çiniyle meşgul olabildim. Fakat hatta direkt yansıyor ruh haliniz. Bunun da harflerdeki o maneviyatla alâkalı olduğunu düşünüyorum. Bir de şöyle bir dipnot düşmek istiyorum; kesinlikle gurur ve kibir kaldıran bir sanat değil. Şu harfi ben bugün çok güzel yapıyorum dediğiniz noktada ertesi gün, daha ertesi gün onu yapamıyorsunuz. Yapamadığımı çok yaşadım. Ondan sonra “Allah’ım ben yazamıyorum. Ya Rabbi, sen lütfet yazdır!” dediğimiz çok zaman oldu. 

(Aysel Karakaş): Biz yazmıyoruz, Rabbim yazdırıyor. 

Büyük üstatlar hat sanatına bir ömür yetmez diyorlar. Bir harfin yazılışını öğrenmek bile çok uzun zaman alıyor. Ve yeni talebelerde diğer hat üstatlarını görünce “Ben asla onlar gibi olamayacağım” düşüncesi hasıl olabiliyor. Sizde zaman zaman bu düşüncelere düşmüşsünüzdür. Bu ümitsizlikten kurtulup nasıl devam edebildiniz? Bu durumda olanlara tavsiyeleriniz nelerdir?

(Cemile Fıçıcı): Teslimiyet. Bakalım Rabbim ne kadar lütfedecek yazabilmem için. Teslimiyet noktasında aşabiliyorsunuz bunu. 

(Özlem Savaşkan): Pazarlık isteyen bir durum değil zaten bu. ‘Yani benim ömrüm yetecek mi, öyle olacak mı, böyle olacak mı…’ Zaten bu işe girdikten sonra ve belli kırılma noktalarını geçtikten sonra hiç böyle bir hesaba girmiyorsunuz. Gittiğin yerden su gibi akıyorsun, yazabildiğin kadar, olduğu kadar. Bir Hamit Aytaç’la, kimseyle yarışımız yok. Biz sadece ne kadar çıkabiliyorsa bizden onu çıkartmaya çalışıyoruz.

(Suzan Suluoğlu): Ben kendim çok zamanlar diyorum ki; ‘Bunu Allah nasip etti, inşallah bunun yolunu da açar. Muhakkak bize bir yerden yol verecektir.’ Yoksa zannetmiyorum ki Allah bir eğitimi aldırsın, yaptırsın, öğrettirsin ondan sonra da onu körelttirsin. İstemez Rabbim. Ona gerekli kolaylığı açar, ummadığı yerden ummadığı şekilde devam etmesini sağlar. Biz de şunu düşünüyoruz; Allah bize nasip etti bu yola girdik, gidebildiğimiz kadar bu yolda olmak. Yani yarın Allah ahirette sorar “Ben size böyle bir imkânı verdim, değerlendirdin mi, gittin mi, o yolda oldun mu?” Deriz ki: Olduk. Ama ne kadar? Elimizden geldiğince. 

(Cemile Fıçıcı): Şöyle düşünelim; Allah size onu lütfetti, sizin göreviniz çalışmak. Neticesine karışmak değil. Netice Allah’a ait. Siz çalışırsınız, Rabbim neticesinde neyi verirse o olur. 

(Suzan Suluoğlu): Tabi şu da var; Allah ilmi isteyene verir, zenginliği dilediğine verir. İstemişiz demek ki, Allah da bize bunu nasip etmiş. O halde mühim olan; su akıyor, gidiyoruz. Sonuç Allah’tan, sonuç ne olur bilmiyoruz, ama yolda olmak güzel. 

(Cemile Fıçıcı): Meşgul olmak. Bizi en çok orda tutan, onla meşgul olmak. Çok mükemmel olmak, o değil. Tabi yaptığımızın en iyisini yapmaya çalışıyoruz, ama onunla meşguliyet ruhumuza, hepimize iyi geliyor. 

 (Aysel Karakaş): Yol güzel, yolcular güzel, yolculuk güzel, yoldaşlar güzel. Ama tabi çok da tökezledik. Akşam bırakıp sabah başladık, sabah bırakıp akşam başladık.

(Suzan Suluoğlu): Bir de düşünüyorsun ki, hepsi bizim gibi, demek hep böyleydiler. Bu yol böyle. Dikenleri çok. İnşallah sonu güzel. 

Peki son olarak, bu sanata yeni başlayacaklara vermek istediğiniz tavsiyeler nelerdir?

(Aysel Karakaş): Sabretsinler. İstiyorlarsa sabretsinler. Ne kadar istediğine bağlı. 

(Özlem Savaşkan): Hat yazmak aslında büyük bir hedef. Küçük bir şey istemiyoruz, istenilen şeyin karşılığı çok büyük. Bütün sanatların içerisinde en seçkin noktada olan bir sanattır hat sanatı. 

Burada hemen bir şey sormak istiyorum. Hat sanatından bahsederken hep övgüyle, seçkin bir sanat olmasından bahsediliyor. Hattın bu kadar önemli olmasının nedeni nedir? Çünkü baktığımız zaman Latin harfleri de kaligrafiyle güzel bir şekilde yazılabilir.

(Cemile Fıçıcı): İlâhî kelâmın vücut bulduğu harfler.

(Gülay Güngör): Fuat Başar Hoca’mızın şöyle bir sözü var: “Bir sanat yapıyorsunuz, ama aynı zamanda da ibadet yapıyorsunuz.” 

(Cemile Fıçıcı): Bir harfe on sevap.

(Özlem Savaşkan): Harflerin bir görünen tarafı var. İşte diyoruz ya; iki nokta, beş nokta, altı nokta ölçüleri var. Bir de onun içsel, manevî bir tarafı var, farklı bir yönü var. İşte o yönünü zaten sen harfle bakıştığın anda hissettiğinde bu yolda devam ediyorsun. Bunun tamamen izinle alâkası var. İzin gelirse devam edersin. Gelmezse edemezsin, istediğin kadar iste. Bu çok önemli. 

(Suzan Suluoğlu): Ondaki en büyük güzellik, önem; Allah kelâmı, âyet, hadis, duâ, ya kibar-ı kelâm denilen sözler ya da naat, kaside, hilye-i şerif gibi Peygamberimizi  (asm) öven yazılar olması. Oradaki önem bundan kaynaklanıyor. Ne hattatta, ne yazanda, ne talebede kimsede değil. Hattı önemli yapan onun manevî değeri. 

(Özlem Savaşkan): İlk zamanlar hocamız şöyle derdi: “Harfin hakkını vermiyorsunuz, kalemin hakkını vermiyorsunuz.” Yani bu hak nedir? Orada onların birbirine hakkı varsa, biz burada neyiz? Ağır bir işin altına girmişiz. Açtığımız kalemin/kamışın yongasını saklayıp çöpe atmıyoruz. O kadar ağır bir sorumluluk ki bu, hiçbir şeyle karşılaştıramayız. Sıradan bir şey değil, çok önemli bir şey. Açtığımız kalemin çöpünü saklıyoruz. Bunun değeri öyle bir değer. Edepten kaynaklanıyor bu. Ve eski hattatlar öldüklerinde yıkanma suyunun kaynatılmasında kullanılırmış bu kalem çöpleri. Bu kadar derinliği olan bir mevzuya baş koymuşuz. Bunun altında ezileceğiz, büzüleceğiz, sıkılacağız. Bu yola baş koyanlar girecek. Yoksa “Rabbi yessir” duasını yazmadan geri gidiyorlar. 

(Cemile Fıçıcı): Herkes gezerken, başka faaliyetlerin peşindeyken siz oturuyorsunuz masanın başına, saatlerce uğraşıyorsunuz. Uğraşıyorsunuz da ortaya çok mükemmel bir şey de çıkmıyor yani. Karşılığını hemen aldığınız bir şey değil. 

(Suzan Suluoğlu): Ama işte büyüklerimizin dediği gibi aşk olmadan meşk olmuyor. Mürekkebi yalamadan olmuyor, dirsek çürütmeden olmuyor. Benim dizlerimde kireçlenme oldu masada oturmaktan. Hepimizin kulunçları var. Ama elhamdülillah diyorsun ki; Allah güzel bir yolda bunları kullanmayı nasip etti. Ona da şükür elhamdülillah. 

(Cemile Fıçıcı): Yani çilesine razı olacaksınız başlarken. 

Bütün cevaplarınız için çok teşekkür ederim.

Biz teşekkür ederiz.

RÖPORTAJ: Emine Sultan Çakır

Fotoğraflar: Nurefşan Tuna Kübra Ünüvar - Yeni Asya

Etiketler: hat sanatı
Okunma Sayısı: 4229
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı