Isparta ne kadar Bediüzzaman Said NursÎ’nin mekÂnı olarak bilinse de aslında eski medeniyetlere de ev sahipliği yapmış bir şehir.
Isparta, Bediüzzaman Said Nursî’nin mekânı olarak biliyor olsak da şehir aslında eski medeniyetlere de ev sahipliği yapmış bir yerleşim yeridir.
Isparta ismi; Büyük İskender Kral olduktan sonra, Anadolu’nun batısı Yunan egemenliği altına girer. İskender’in ölümünden sonra 36 yıl daha bu bölge Atina’ya bağımlı kalır. O yıllarda Mora Yarımadası’nda yaşamakta olan Ispartalılarla, Atina Yunanlıları, Anadolu’nun batısına göç etmeye başladılar. Mora Yarımadası Ispartalılarından büyükçe bir topluluk gelir. Isparta bölgesine yerleşirler ve şehre de kendi ülkelerinin ismi olan “ISPARTA” adını verirler.
Bölgesi Akdeniz, iklimi bozkır
Isparta Türkiye’nin Akdeniz Bölgesi’nde yer alan bir şehrimizdir. Karasal iklime sahip olan Isparta ilinin yazları oldukça sıcak iken, kışları ise yağışlı ve soğuk olarak geçmektedir. Torosların arka kısmında bulunmasından dolayı Akdeniz iklimini yaşayamaz. Bu yüksek dağlar onu Akdeniz ikliminden uzaklaştırırken bozkır iklimini yaşatmaktadır.
Pek çok medeniyete beşiklik yapmıştır
Isparta’nın ilk yerleşim tarihî Paleolitik döneme kadar gitmektedir. Isparta ili sınırlarında günümüzden bu yana Frigler, Lidyalılar, Persler ve Makedonlar yaşamıştır. Bu medeniyetlerden sonra Roma İmparatorluğu hakimiyetine girmiş daha sonra Anadolu Selçuklu Devleti ve ardından da Osmanlı topraklarında bulunan bir şehir haline gelmiştir. Bu yüzden sınırları içerisinde bu dönemlere ait pek çok izler bulunmaktadır.
İl genelde yerli ve yabancı turistler tarafından en çok uğranan yerler arasında,
“Antik Kentler, Men Tapınağı, Hoyran Odası ve Kaya Mezarlar, Eğirdir Kalesi, Bediüzzaman’ın Evi, Ertokuş Kervansarayı, Kavaklı Camii, Firdevs Bey Bedesteni” sıralanabilir.
Bediüzzaman’ın gözünde Isparta
Çocukluğu İsparit Nahiyesi sınırları içinde geçen Bediüzzaman’ın yaşlılık hayatının önemli kısmı Isparta’da geçmiştir. Bediüzzaman ise daha sonra İsparit ile sonradan geldiği Isparta arasında şöyle bir münasebet kurar: “Evet, ben üç cihetle Ispartalıyım. Gerçi tarihçe ispat edemiyorum, fakat kanaatim var ki, İsparit nahiyesinde dünyaya gelen Said’in aslı buradan gitmiş. Hem Isparta vilayeti öyle hakikî kardeşleri bana vermiş ki, değil Abdülmecid ve Abdurrahman, belki Said’i onların her birisine maalmemnuniye feda eylerim. Aynı düşüncesini farklı bir yerde tekrar şöyle dile getirir: “Belki muhtemeldir ki, o küçük Isparta’nın aslı, bu büyük Isparta’dan gitmiş. Benim vatan-ı aslim, bu Isparta olmak caizdir.”
Medresetüzzehra hükmüne geçti
Bediüzzaman’ın hayatında bu iki yerin önemi hiç kuşkusuz büyüktür. Bediüzzaman Hazretleri gençlik devresinden beri, asrın ihtiyacına uygun yeni bir medrese sistemi kurmayı planlıyordu. Isparta ili ise, Risale-i Nur’un en birinci telif ve neşir merkezi olması ve Isparta’da bulunan talebelerinin bu iman nurlarının dünyaya neşredilmesindeki olağanüstü gayret ve çalışmaları sebebiyle, Üstad Bediüzzaman’ın nazarında, yıllardan beri hayalini kurduğu Medresetüzzehra hükmüne geçmişti.
Üstad bu durumu şöyle dile getiriyor; “Eski Said çok zaman Medresetüzzehra’yı gaye-i hayal ederek çalışmış. Cenâb-ı Hak kemal-i merhametinden, Isparta’yı o Medresetüzzehra hükmüne getirdi. Ve nahiyemiz olan küçücük Isparta’nın mahdut akraba ve ahbap yerine, mübarek Isparta vilayetini verip binler kardeşi ihsan eyledi.
HABER - FOTOĞRAF: CEMİL SAİD DEMİRDÖĞMEZ