HER GEÇEN GÜN TEHLİKELİ BİR HAL ALAN ÜLKEMİZDEKİ KUTUPLAŞMANIN AŞILMASI GEREKTİĞİ BELİRTİLİRKEN, BUNUN BİR YOLUNUN FARKLI OLANLARIN BİRBİRLERİYLE DİYALOĞUNDAN GEÇTİĞİ VURGULANDI.
“Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları” araştırmasını yapan Prof. Dr. Semerci ve Doç. Dr. Erdoğan: Türkiye kutuplaşmayı aşmalı
Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci ve Doç. Dr. Emre Erdoğan’ın yaptığı “Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları” araştırmasına göre, Türkiye’de herkes kendi mağduriyet öyküsü üzerinden bir kimlik oluştururken ‘kendi öteki’sini de oluşturuyor. Türkiye’deki kutuplaşmanın önüne siyasetçilerin geçmesini beklememek gerektiğini söyleyen Erdoğan ve Uyan Semerci, ötekileştirmenin üstesinden gelmenin en önemli yolunun farklılıkların birbiriyle temasından geçtiğini düşünüyor. Duvar’a konuşan Semerci ve Erdoğan şu ifadeleri kullandı;
Kutuplaşma siyasilerin işine yarıyor
Emre Erdoğan: “Öncelikle araştırmamızın kutuplaşmanın failini aramadığını, durumu tespit etmeye odaklandığını söylemeliyiz. Fakat kutuplaşmada siyasilerin büyük etkisi olduğu da bir gerçek. Kutuplaşma tüm siyasetçilerin işini çok kolaylaştırıyor. Çünkü kutuplaşma derinleştikçe, oy almak için fazla çaba sarf etmenize gerek kalmaz. İnsanlara tercih edebilecekleri kutupları göstermeniz yeterli oluyor. Tüm siyasileri kastediyorum. Kutuplaşmış bir seçmen, muhalefetin de iktidarın da işini kolaylaştırır. En azından kutuplaşmayı engelleyecek adımları atmadıkları için siyasetçilerin bu sorunda kolektif bir sorumluluğu var. Öte yandan hangi kurumların, hangi düzeneklerin kutuplaşmayı çoğalttığına da bakmalıyız. Medyadaki çeşitliliğin kaybolması, herkesin kendine ait bir medyasının oluşması yeni ve çok dikkat çekici nokta. İkinci sorun seçimlerden, daha doğrusu seçim sıklığından kaynaklanıyor. Türkiye çok uzun bir zamandır, çok sık aralıklarla referandum veya referandum benzeri seçimler yaşıyor. Bunlar sakıncalı şeyler.”
İnsanların birbiriyle temasının hayatÎ önemi var
Pınar Uyan Semerci: “Araştırmamızda “Yankı Odaları” dediğimiz Facebook, Twitter gibi sanal ortamlarda insanların kendi yansımalarını, kendi yankılarını aradıklarını, daha ziyade onlarla temas kurmaya çalıştıklarını gördük. Bunun benzeri gerçek hayatta da yaşanıyor. Daha önce yaptığımız “Ötekileştirme” araştırmasında insanların birbiriyle temasının ne kadar hayati olduğunu vurgulamıştık. Oysa insanlar istediği gibi yaşayabilmek için ötekisiyle temas etmekten kaçınıp benzeriyle belli kabukların içine çekiliyor. Ve bu Türkiye’ye özgü de değil.”
Kimliğiniz siyasallaşIıyor
Emre Erdoğan: Herkesin kendine ait büyük bir mağduriyet öyküsü var. Kolektif mağduriyetinizin siyasal bir sebebi, bir bağlamı olması gerekiyor. “Ben yoksulum çünkü Kürdüm, çünkü kadınım, çünkü işçiyim, çünkü Lazım, çünkü laikim, çünkü muhafazakârım” dediğiniz zaman sadece kişisel bir durum değil kolektif, kimliğe bağlı bir mağduriyet oluşturuyorsunuz. Ve bu söylemle kolektif mağduriyetin müsebbibini işaret edip mağduriyetin giderilmesini istediğiniz zaman, kimliğiniz siyasallaşmış oluyor. Başarılı siyasallaşmış kimlikler bu döngüyü tamamlayanlar aslında.
BARIŞ YUKARIDAN DEĞİL, AŞAĞIDAN GELİR
Emre Erdoğan: Frene basabilenler bunu başarıyor. Geçmişle yüzleşmek çok önemli bir yol açıyor. Güney Afrika bunu bir dereceye kadar denedi. Kuzey İrlanda bu konuda önemli bir olumlu örnektir. Popülizm literatüründe kin politikasından, kaybedenin kininden bahsedilir. Bir kere kin sahibinin frene basması gerekiyor. Mağduriyetten kaynaklı kin öldürücü olabilir Ne yazık ki hiçbir akıllı siyasetçi bunun önüne geçmez. Çünkü siyasetçi olarak size artı bir oy bile kazandırmıyorsa, o kin duygusunun etrafında oluşturduğunuz sınırları genişletmek yerine onu muhafaza edersiniz. Dolayısıyla kutuplaşmayı siyasetçiler kırmaz. Bunu yapacak olan tek tek bireyler veya sivil toplumdur. Siyasetin barışmayı tetiklediğine dair bir örnek bilmiyorum. Barış yukarıdan değil aşağıdan gelir.