İstanbul Üniversitesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı’nda öğretim üyesi, travma uzmanı Prof. Dr. Doğan Şahin’e göre, Türkiye henüz depresyon aşamasında değil. Fakat çok yoğun travmalara maruz kalmış ve bunları aşamamış bir toplum olarak, ‘öğrenilmiş çaresizlik’ içinde.
Şahin, Türkiye’deki öfke ve kutuplaşmayı 1970’lerden bu yana süregelen travmalara bağlıyor. Şahin, “Travma demek, şiddete uğramak demek. Türkiye 70’li yıllardan bu yana çok yoğun bir şekilde travmatize oluyor. Neredeyse iç savaş boyutuna ulaşan bir siyasî çatışma dönemi, arkasından gelen çok ağır bir askeri darbe ve toplumun neredeyse sıra dayağı ve işkenceden geçirildiği bir dönem, güneydoğuda başlayan kayıplar, sonra deprem, sonra artan iş cinayetleri. Bir toplum bu kadar travmayla yüklendiği zaman, en belirgin olarak ortaya çıkan şey öfkedir. Sürekli dayak yiyen insanlar bir süre sonra öfkeli ve hırçın hale gelir” dedi.
Ümitsizlik ve çaresizlik hakim
Peki Türkiye depresyonda mı? Prof. Şahin, şu benzetmeyi yapıyor: “Yani daha evvel tekrarlayıcı bir şekilde kendi çabalarıyla çektiği acıyı durduramayanlar, ‘Yapabileceğim bir şey yok, çaresizim’ diye hissedenler, aslında bu yeni durumda rahatlıkla diğer tarafa kaçabilecekken hiçbir şey yapmayıp, yatıp elektriğin geçmesini bekliyorlar. Türkiye’deki ruh hali buna daha çok benziyor. Depresyondan ziyade öğrenilmiş çaresizlik söz konusu. ‘Yapacak bir şey yok’ denilen, ümitsizlik ve karamsarlığın egemen olduğu bir durum.”
Liderler uzlaştırıcı dil kullanmalı
“SiyasÎ liderler bu dille konuşursa, toplum nasıl birbiriyle uzlaşacak, nasıl yatışacak, nasıl yumuşayacak?” diye soran Şahin, şöyle devam ediyor: “İlk yapılacak şey, siyasî liderlerin bir daha herhangi bir farklı düşünceden olan insanı aşağılamaması. Fikirlerini tartışabilir ve başka bir şey düşünebilir, ama reddetmek, insan yerine koymamak çok kışkırtıcı bir şey.”