Türkiye basın özgürlüğü sıralamasında her geçen gün gerilerken, ulusal medyada çalışan gazeteciler iktidarın hoşuna gitmeyecek haberleri “hissederek” bu haberleri yapamadığı, oto sansürün gazeteciler arasında virüs gibi yayıldığı kanaatinde.
Türkiye’de 161 gazeteci hapiste. Masa başında olanlar baskı ile karşı karşıya. Sansür ve oto-sansür ise gazetecilerin önündeki diğer büyük engeller. Türkiye’deki gazeteciler, yaşadıkları zorlukları anlattı. “Benim için kırılma noktası, Başbakan Binali Yıldırım’ın gazete ve televizyon yöneticilerini toplayıp 15 maddelik ‘operasyon andıcı’ vermesiydi. 15 maddeyi okuduktan sonra bulunduğum grupta herhangi bir görevde en asgari düzeyde dahi haberciliğin yapılamayacağını düşündüğüm için istifa ettim.” Bahadır Özgür, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’de Afrin’e yönelik askeri operasyon başlatmasından hemen sonra Hürriyet’ten istifa eden bir gazeteci. Onun için bardağı taşıran son damla, Başbakan Binali Yıldırım’ın Afrin operasyonundan bir gün sonra medya temsilcileriyle yaptığı görüşme olmuş. Bu görüşmede Yıldırım’ın askerî operasyonun nasıl haberleştirilmesi gerektiğine dair gazetecilere talimatlar verdiği Türk basınına yansımıştı. Bu talimatlar arasında “uluslar arası haber kaynaklarının Türkiye aleyhine yapacağı haberleri yansıtırken millî menfaatlerin gözetilmesi” ve “şehit haberlerinin verilirken titiz davranılması” gibi talepler vardı.
Basın özgürlüğü 30 yılın en kötü seviyesinde
Uluslararası sivil toplum kuruluşu Sınır Tanımayan Gazeteciler tarafından 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü gününde açıklanan küresel basın özgürlüğü endeksinde Türkiye 180 ülke içerisinde 157’nci sırada yer aldı. BBC’nin haberine göre, kuruluşun raporunda Türkiye’de basın özgürlüğünün son 30 yılı aşkın dönemin en kötü seviyelerine gerilediği ifade ediliyor; “Gazeteciler için dünyanın en büyük hapishanesi konumunda bulunan Türkiye, bu yılki endekste de 2 sıra geriledi. Bir yıldan uzun süre yargılama olmaksızın gözaltında tutulan gazeteciler topluca yargılandı ve Temmuz 2016’daki darbe girişimiyle bağlantılı olmakla suçlandılar. Neredeyse iki yıldır yürürlükte olan olağanüstü hâl yönetimi sayesinde yetkililer çok sesliliği neredeyse tamamen ortadan kaldırmış durumda. Bu sayede anayasa değişikliğinin ve [Cumhurbaşkanı Recep Tayyip] Erdoğan’ın iktidarını sağlamlaştırmasının önü açıldı. Artık ülkede hukukun üstünlüğü bir hatıradan ibaret. Ocak 2018’de Anayasa Mahkemesi’nin iki gazetecinin (Şahin Alpay ve Mehmet Altan) tahliye edilmesi yönünde karar almasına rağmen bu kararın uygulanmamış olması, durumu özetliyor.”
Gazeteciler sansürü içselleştirdi
Ana akım medyada çalışan bir başka gazeteci, Türkiye’de gazetecilerin artık sansürü içselleştirdiği için hangi haberi yazmaması ya da haber yazarken hangi kelimeleri seçmesi gerektiğini öğrenmek zorunda kaldığını söylüyor. Ulusal medyada çalışan meslektaşlarının, iktidarın hoşuna gitmeyecek haberleri “hissederek” bu haberleri yapamadığı, oto sansürün gazeteciler arasında virüs gibi yayıldığı kanaatinde… “İster editör ister yönetici olun, çalıştığınız kurumun ulusal medya kategorisine girmesi sizi ‘özgürlüğün olmadığı’ alana sokuyor” diyor. DW Türkçe’nin haberine göre, ana akım medya çalışanı, iktidar aleyhine ya da medya sahibinin işlerini zora sokacak bir haberin “gözden kaçması” durumunda sayfa editörünün ya da muhabirin uyarı aldığını veya işten atıldığını söylüyor. “Bizim burada oto sansür had safhada olduğu için haberlerimizde pek problem çıkmıyor. Gözden kaçanlar da şehir baskısında düzeltiliyor” diye de ekliyor.