DP GENEL BAŞKANI: KÂĞIT KRİZİNİ, BASIN KARTI VE GRİ PASAPORTTAKİ KEYFî VE AYRIMCI UYGULAMALARI MECLİS GÜNDEMİNE TAŞIYACAĞIZ.
DP LİDERİ GÜLTEKİN UYSAL YENİ ASYA’YA KONUŞTU:
Gazeteler baskı yapamaz hale gelmenin eşiğinde
“İthalâta dayalı sektörlerde büyük sıkıntı yaşanıyor. Özellikle son kur artışlarıyla beraber fahiş bir fiyatlamayla maalesef gazeteler ve basılı yayınlar baskı yapamaz hale gelecek ciddi maliyetlerle karşı karşıya kaldılar. İlgili ve sorumlu kurum ve kuruluşların ferahlatıcı bir tedbir alma noktasında devreye girmeleri lâzım.”
Basın tazminat ve ceza davalarıyla baskı altında
“Demokrasinin nefes alıp verdiğinin en önemli ölçütü basın, fikir ve vicdan özgürlüğü gibi alanlardaki genişlemeden anlaşılır. Türk basını çok uzun süredir mahkemelerle, maddî tazminat ve ceza davalarıyla hukuk eliyle de baskılanmakta. Siyasî iklimin de daralması çok sınırlı bir fikir hürriyeti alanı bırakıyor.”
Basın kartı ve gri pasaportta keyfî uygulamalar
“Maalesef Türkiye’de uygulanan, ‘Herkes eşittir, ama birileri daha fazla eşittir’ mantığının yansıması... Bunlar, üzerinde soru işareti olan ve keyfi uygulamalardır. Devlet kurumları böyle tavır alamazlar. Vatandaşlık hukukunun temel haklarından, şeksiz, şüphesiz, imtiyazsız bütün vatandaşlar yararlanır.”
***
Temel haklar icazetle kullanılıyor
Basın ve medya sektörünün problemlerini konuştuğumuz Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, özellikle muhalif medyaya uygulanan keyfilikleri, “En temel hakları bile icazetle kullanır hale gelmiş olduğunu görüyoruz” sözleriyle değerlendirdi.
Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, ekonomik kriz, basının içinde bulunduğu durum, ithalata mahkûm edilen kâğıt sektörü ve kâğıt fiyatlarındaki büyük artış, hak edildiği halde verilmeyin basın kartları ve pasaportlar gibi konularda YENİ ASYA’nın sorularını cevaplandırdı.
Her alanda ekonomik krizin olduğu ortada
Ekonomik krizi yok deniliyor. Ama piyasalara bakıldığında krizin olduğu ortada. Yaşanan ekonomik durumu ile ilgili neler söylersiniz?
Keşke ifade edildiği gibi ortada bir kriz olmasa. Krizin olduğu hangi göstergeye baksak, Türkiye’de yaşanmış fiilî devalüasyondan, konkordato taleplerinden, işçi çıkarmalarına, vatandaşın alım gücünün zayıflamasından, marketlerdeki zamlara bakıldığında krizin olduğunu görürsünüz. Bütün bunlar krizin olduğunun göstergesidir. Krizin çözümüne Orta Vadeli Plan’ın ismini değiştirerek başlandı. “İsim değiştirmekle hakikat değişmez” güzel bir kaide vardır. Türkiye’de maalesef çok uzun süredir yapısal meselelerden başlayıp siyasî risklerle, hukuk devleti güvencesinden yoksun bir şekilde, keyfileşmiş bir iktisadî düzen devam ediyor. Serbest piyasa olmaktan çıkmış, ‘ahbap çavuş kapitalizmi ekonomik sistemi’ diyebileceğimiz bir model içerisinde büyük krizlere de dâvetiye çıkardığı ortada.
Kağıt gibi, ithalata dayalı sektörler büyük sıkıntı içinde
Türkiye’nin kâğıt ihtiyacını karşılayan SEKA Fabrikası’nın özelleştirilmesiyle Türkiye kâğıt ithal eder hale geldi. Döviz fiyatlarının artışı ile birlikte kâğıt fiyatları son bir kaç ay içinde yüzde 100’leri geçen bir artış yaşandı. Türkiye’de kağıt krizi yaşanıyor. Gazeteler ve kitaplar basılamama riskiyle karşı karşıya... Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Vahap Munyar imzasıyla Cumhurbaşkanlığı’na sunulan raporda bu açık şekilde ifade edildi. “Türkiye’de gazetecilik ve yayıncılık sektörünün zor günlerden geçirdiği, yaşanan maliyet artışlarının gazetelerin ve kitapların basılamaması gibi bir krize gidişi başlattığı ifade idildi.
Makine kâğıt, mürekkep gibi basının türlü ihtiyaçlarını temin etmekle 1961 yılında kanunla görevlendirilen Basın İlân Kurumu gibi kurum ve kuruluşlar müdahale etmiyor. Bu konudaki görüşleriniz nedir?
Yaşanan krizin çok derinden etkilediği sektörler var. Mutlaka bütün vatandaşlarımız hane hane etkileniyor, ama bahsettiğiniz gibi tamamen ithalata dayalı sektörlerde büyük sıkıntı yaşanıyor. Bu kaçınılmaz bir sondu. Türkiye’de dünü eleştirenler maalesef Türkiye’nin stratejik sektörlerinden başlayarak kademe kademe bütün ziynetlerini satarak, özelleştirmeler eliyle plânsız bir şekilde hareket etmişlerdir. Hangi girdiye bakarsanız bakın, en minimumda bile yüzde 20-30 yabancılar girdisinin olduğunu görürsünüz. Özellikle son kur artışlarıyla beraber fahiş bir fiyatlamayla maalesef gazeteler ve basılı yayınlar baskı yapamaz hale gelecek ciddî maliyetlerle karşı karşıya kalmışlardır. Bu kaçınılmaz sondur. Elbette bu teşhisi yapmak lâzım, ama Türkiye’nin bu noktada başta ilgili, sorumlu kurum ve kuruluşlarının ferahlatıcı, düzenleyici bir tedbir almak noktasında devreye girmeleri lâzım.
Basın HÜRRİYETİ demokrasinin nefes aldığını gösterir
Basındaki sıkıntılar bununla da bitmiyor. Basın kartları bundan 2 yıl önce değiştirilmişti. Ancak iki yıl geçmesine rağmen sürekli basın kartları ve normal basın kartları verilmeyen gazeteciler var. İlgili birimlere sorulduğunda da yazışmaların devam ettiği bilgisi veriliyor. Hak edilmiş basın kartlarının verilmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de maalesef her alanda kurumlardan ziyade, tek kişilik bir devlet teşekkülü ile karşı karşıyayız. Bu noktada akreditasyonun ölçüleri alışageldiğimiz kurumların ortaya koymuş olduğu kuralları teamüllerinden daha ziyade maalesef iktidar partisiyle, iktidar unsurlarıyla yakınlığın en temel belirleyici. Bu nedenle en temel hakları bile icazetle kullanır hale gelmiş olduğunu görüyoruz. Türkiye’de demokrasinin nefes alıp verdiğinin en önemli ölçütü basın özgürlüğü, fikir ve vicdan özgürlüğü gibi alanlardaki özgürlük alanlarının genişlediğinden anlaşılır. Çok uzun süredir kadame - kademe koyulaşan, mahkemelerle, maddî tazminat davalarıyla, ceza dâvâlarıyla Türk Basını hukuk eliyle de baskılanmakta. Siyasi iklimin de kademe kademe daralmış olması hepimiz için çok sınırlı bir fikir hürriyeti alanı bırakıyor. Bu da üzücüdür.
Türkiye’de ‘herkes eşittir, ama birileri daha fazla eşittir’ mantığı uygulanıyor
Basında yaşanan bir başka sıkıntı da hakkında herhangi bir soruşturma bulunmayan ve hiç bir gerekçe sunulmadan bazı medya mensuplarına gri pasaport verilmiyor olması...
Maalesef, Türkiye’de uygulanan “herkes eşittir, ama birileri daha fazla eşittir” mantığının yansıması... Bunlar, üzerinde soru işareti olan ve keyfi uygulamalardır. Devlet kurumları böyle tavır alamazlar. Vatandaşlık hukukunun icap ettiği en temel haklarından, şeksiz, şüphesiz, imtiyazsız bütün vatandaşlar yararlanır. Türkiye’de böyle bir hal yok maalesef.
Medyanın sıkıntılarını meclis kürsüsünden dile getireceğim
Medyanın içinde bulunduğu bu durumu Meclis gündeme getirmeyi düşünüyor musunuz?
Kesinlikle. TBMM’nin asli vazifelerinin yapmasının önüne ket vurulmuş pek çok unsur olmasına rağmen, özellikle muhalefet partileri ve her milletvekili Meclis’in manevî şahsiyetinde mündemiç parlamento olması hüviyetiyle bütün haklarını fiilî bir performansla genişletecek aktivite dönemi, faaliyet dönemi olarak Türkiye’nin can alıcı, can yakıcı bütün meselelerini Meclis Kürsüsü’nden ifade etmeye gayret edeceğiz.
HABER: MEHMET KARA
[email protected]