Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ, Türk medyasının içinde bulunduğu sorunların ve güven kaybının sebebinin; gazeteciliğin esas sorumluluğunun halka karşı olduğunun unutularak ‘omurgasını’ kaybetmesinden kaynaklandığını söyledi.
Güldağ, “Medya, sorumlu olduğu esas mercinin halk olduğunu unuttu. Unutunca omurgasını kaybetti. Şiraze bozuldu. O zaman da başı derde girince halk da medyayı pek sahiplenmedi. Bugün toplumun en az güvendiği kesimler arasında medyanın çıkması boşuna değil." dedi.
Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ, Türk medyasının bugününü, içinde bulunduğu sorunlar, basın özgürlüğü, güven kaybının sebepleri, ekonomi gazeteciliği ve ekonomik durum ile ilgili Cihan Medya Haber Dergisi'ne çarpıcı açıklamalarda bulundu. Freedom House'un Türkiye’yi ‘basın özgürlüğü olmayan ülkeler’ ligine düşürmesi ve RSF’in yayınladığı 2014 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye'nin 180 ülke içinde 154 ya da 155’inci sırada yer almasına dikkat çeken Güldağ, "Aslına bakarsanız, onların söylemesinin ötesinde biz sadece uygulamalar nedeniyle değil, bizzat kimi yasalar nedeniyle basın özgürlüğünün baskı altında olduğunu zaten biliyor ve yaşıyoruz Türkiye’de." diyor.
TCK’daki kimi maddeler ve bu maddelerin uygulamasından kaynaklanan problemler sebebiyle, pek çok medya organı ve gazetecinin yüzlerce dava ile karşı karşıya kaldığını dile getiren Güldağ, şöyle devam ediyor:
"Özellikle TCK’nın 285’inci maddesi, keza 288’inci maddelerine dayanılarak ceza tayini ne uluslararası hukuk kurallarına ne de çağdaş hukuk ruhuna uygun. Ayrıca Terörle Mücadele Kanunu’nun bazı maddeleri de hukukun ruhuna ters. Kanunlar arasında da çelişkiler var. Örneğin bu saydığım ceza yasalarının bazıları, mesela 285 Basın Kanunu’na da uygun değil. 288. maddenin de basın açısından yürürlükten kaldırılması lazım. Başka yasalar da var. Bir de yasaları uygulayanların yorum haklarını nasıl kullandıkları önemli. Maalesef çoğunlukla basın özgürlüğü ve ifade hürriyeti lehine kullanılmıyor."
Güldağ, bütün bunlara rağmen Türkiye'de durumun söz konusu raporlarda yer aldığı kadar kötü olmadığını düşünüyor. Konuya bakış açısını aktarırken, "Türkiye’de basın özgürlüğü inşa halindedir. Zaman zaman geriye ve ileriye doğru zikzaklar çiziyor. Şu sıralarda, basın özgürlüğü konusunda iyiye gittiğimizi iddia etmek mümkün değil. Ve sorunların ağırlaşmakta olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de basın özgürlüğü üzerindeki baskılar bir gerçektir ve bu baskılara karşı mücadele edilmesi gerekir. Ama her şeye rağmen Türkiye bir muz cumhuriyeti de değildir. Ve Türkiye’de bunlara karşı hem hukuki hem de demokratik açıdan mücadele edebilecek bir zemin ve ne kadar kesilirse kesilsin bir damar ve ne kadar törpülenirse törpülensin bir gelenek vardır." ifadelerini kullanıyor.
Medyada hâlâ, ‘Gerekirse kalemini kır ama asla satma’ sözüne uygun davrananlar bulunduğunu da ifade eden Güldağ, ünlü Amerikalı yazar John Steinbeck'ten şu alıntıya yapıyor:
"Steinbeck, bir konuşmasında kendi kendine soruyor; ‘Gazetecilikle ilgili ne söyleyebilirim?’ diye. Sonra da yine kendisi cevaplıyor; ‘Gazetecilik en büyük erdem ve en büyük kötülüktür. Diktatörlerin ilk kontrol ettiği şey gazeteciliktir. Gazetecilik çoğu kez sahip olduğumuz tek tarihtir ama en kötü insanların elinde bir araç da olur. Çok sayıda kişinin ortak ürünü olduğu için gazetecilik zaman içinde belki de sahip olduğumuz en masum şey haline gelir.’ diyor ve şöyle bitiriyor sözlerini: ‘Dürüstlük, amaçlanmamış olsa bile bir şekilde gazeteciliğin içine sızar!" (cihan)