Avukat Levent Mazılıgüney, “Adalet koşusu ne kolaydır ne de kısa sürede hedefe ulaşılabilir. Hukuka dört elle sarılalım, tek çözüm budur” dedi.
Dr. Avukat Levent Mazılıgüney KHK meselesi hakkında Yeni Asya’ya konuştu. Mazılıgüney, “OHAL döneminde kamudan çıkarılanların sayısı 250 bin mertebesinde. Kapatılan askeri okullarla 38 bin askeri öğrenci mağdur edildi. Kapatılan özel okullarda çalışan 22.474 öğretmenin lisansları geçersiz sayıldı. Özel sektörde kurumsal firmalara listeler gönderildiğini, bankalar başta olmak üzere birçok kurumdan çok sayıda ihraç yapıldığını, özel güvenlik sektöründe çalışan emekçilerin belgelerinin iptal edildiğini, işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanlığı gibi birçok alandaki sertifikaların da geçersiz sayıldığını biliyoruz ve sayamadıklarımız dahil tüm mağduriyetleri hesaba katınca tarih sahnesinde bu ölçüde kitlesel bir mağduriyetin görülmediğini söylemek yanlış olmayacaktır” dedi.
Kapkara lekeler olarak anılacak
“Dünyadaki tüm ulusal veya uluslararası kolluk teşkilatlarında terör örgütü üyeliğinden aranan kişi sayısı 300 bin mertebesindedir” diyen Mazılıgüney, şunları söyledi: “Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre ülkemizde 15 Temmuz sonrası 2020 yılı sonuna kadar terör örgütü üyeliği ve yöneticiliği suçlamalarından adli işlem gören kişi sayısı 1.576.566’dır. 2021 ve 2022 yılını da hesaba kattığımızda rakamın 2 milyonu geçtiğini söylemek yanlış olmaz. Tüm dünyada 300 bin mertebesinde “terör şüphelisi” varken ülkemizde 2 milyondan fazla olduğunu iddia etmek, iddianın ötesine taşıyıp bir istatistiğe göre %98,2’si daha önce hiç adli ya da idari işlem geçirmemiş, karakol görmemiş sıradan insanlara terör suçlamasıyla adli işlem yapmak hukuken de, aklen de izah edilemez. 21. Yüzyılda, insanlığın bunca tecrübesine rağmen ve muhafazakâr/dindar görünümlü bir iktidar tarafından oluşturulan bu mağduriyet tarih sayfalarında kapkara lekeler olarak anılacaktır.”
İnsanlar sivil ölüme mahkûm edildi
Mazılıgüney hukuk alanında oluşan kriz hakkında şu değerlendirmeleri yaptı: “İktidar ve ortaklarına yakın olanlar hukukun evrensel ilkelerinden yararlanırken muhalifler ve hatta yeterince yandaş olmayanlar için hiçbir ilke gözetilmedi. Bu ceza yargılamasının vahim tablosudur. İnsanlar sivil ölüme mahkum edildiler. İrtibat ve iltisak diye kavramlar uyduruldu. Daha önce hukukumuzda olmayan bu kavramlarla insanların mağdur edilmesi meşru gösterilmeye çalışıldı.Genellikle bir şekilde incelenen kişilerle ilgili tutulan raporlarda ‘falanca örgütle iltisaklı olduğu değerlendirilmektedir.’ şeklinde sonuç cümlelerine rastlanabilir. Bu saçma cümlenin anlamı aslında kayda değer bir şey bulamadık, delilimiz yok ama biz öyle düşünüyoruz demektir.”
Her birimiz kaybediyoruz
İltisak kavramının idari işlem ve idari yargıda kullanılmasının hiç şüphesiz hukuksuzluk olduğunu söyleyen Mazılıgüney, “Bir banka yöneticisini terfi ettirirken, çok önemli kurumların başına getirirken, bankada küçük miktarlarda hesabı olanları iltisaklı görüp ihraç etmek ve terörden yargılamak ise adaletsizlikte dahi eşit olunmadığını gösteren katmerli hukuksuzluktur. Her birimiz kaybediyoruz. Her birimiz kaybederken iktidar hukuksuzluğu terörle mücadele gibi göstererek ve muhalefeti de peşine takarak, hukuksuzluğa karşı duranları terör destekçisi diye yaftalayarak yoluna devam edebiliyor” ifadelerini kullandı.
Adalet talebine devam edelim
Mazılıgüney çözüm olarak şunlara dikkat çekti: “Toplumun genelinde bir bilinç oluşmadığı sürece, hukukun evrensel ilkelerinin hâkim olduğu, insan haklarını her koşulda üstün tutan bir demokrasi kültürü oluşmadığı sürece zalimler ve mağdurlar değişir, ama mesele bitmez. Bataklığı kurutmak istiyorsak etrafında birleşebileceğimiz değerler bütünü olan evrensel hukuk ilkeleri ve insan hakları etrafında demokratik, çoğulcu bir toplum kültürü oluşturmalıyız. Maraton koşucuları gibi sonuna kadar hukuk mücadelesine ve adalet talebine devam etmeliyiz. Adalet koşusu ne kolaydır ne de kısa sürede hedefe ulaşılabilir. Hukuka dört elle sarılalım, tek çözüm budur.”
Bir zulme engel olamıyorsak onu duyuralım
Bizim derdimiz sadece hukuktur ve insan haklarıdır” diye konuşan Mazılıgüney, “Hukuken bir kişi güvende değilse, hiç kimse güvende değildir. Askeri öğrencilerin güvende olmadığı yerde Boğaziçi öğrencileri de güvende değildir. Hukuksuzluğu yapanların, yani iktidar ve ortaklarının hukuksuzluklarına kılıf olarak uydurdukları söylemlerini bırakmaktır. İktidarın söylemleri ve tarzıyla, yaftalarıyla, bir kesime yapılan hukuksuzluğu mazur görerek iktidara alternatif olunmayacağı gibi adalet de tesis edilemez. En önemli görev siyasete, basına ve yargıya düşmekle birlikte toplumun her bireyinin sorumluluğu vardır. Hukuksuzluğa karşı duran her kesim ve kişi öncelikle adil olmalı, adaleti içselleştirmelidir. Bunun da ön koşulu bırakın bir kesimi, hiç bir insanı ayırt etmeden herkes için adalet isteyebilmektir. Adaletin tesisini herkes için ayrımsız isteyelim ve bir zulme engel olamıyorsak onu duyuralım” dedi.
Devletin temeli adalettir
KHK meselesinin doğrudan mağdurların meselesi olmadığını söyleyen Mazılıgüney, KHK meselesinin çözümü hakkında şunları kaydetti: “Yargının ve aslında hepimizin içinde bulunduğu kriz ve mağduriyet hukuk eğitiminden başlayarak hukukçularımızı ve yargımızı yeniden ele almayı gerektirmektedir. Hukuk fakültelerindeki hocalarımızdan başlayarak her yurttaş hukuksuzluklara karşı tavır alır, en azından dile getirir. Çünkü bir devletten hukuku çekip alırsanız geriye kalana devlet diyemezsiniz ve hukuksuzluk birçok yargı mensubunun hukuksuz kararlarına kılıf olarak dile getirdiği “devleti korumak” amacına hizmet etmez. Devletin temeli adalettir.”