Gazeteci yazar Hakan Albayrak, iktidarın eleştirilere kapalı olmasını eleştirerek, "Bu gidiş iyi değil" diye yazdı.
Albayrak'ın Karar'da yayınlanan yazısının bir bölümü şöyle:
Bazı internet siteleri ve Twitter fenomenleri etrafında yeni bir tür “Reisçilik” şekilleniyor.
Kendilerini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın has adamları gibi takdim eden ve çoğunun gerçek isimlerini bilmediğimiz bazı tuhaf adamlar sabahtan akşama kadar ırkçı raconlar kesiyor, İslamcılığın fenalıklarından dem vuruyor, fikirlerini beğenmedikleri herkesi vatan haini ajan ilan edip tutuklatmaya çalışıyor, liderin söylem ve eylemlerinin mutlak doğruluğunu ve tartışılmazlığını savunuyor, devletin kutsiyetini vazediyor vs, vs, vs…
“Yerlilik” ve “millilik” diyorlar buna.
Yerine koyacak “yerli” ve “milli” bir kelime bulamadığım için ben şimdilik faşizm diyorum.
Durumun vahametini ifade etmeye yetmiyor ama bu kelime.
Ankara-Tel Aviv yakınlaşmasını eleştirenlerin “devlete şerik koşmak”la itham edilmesi gibi, Ümmet-i Muhammed’in daha evvel hiç şahit olmadığı garabetlerle karşı karşıyayız.
(...)
Diriliş Postası’nda Erdoğan’ı bir hususta eleştirdiğimde AK Parti yöneticisi bir sosyolog (Burası enteresan: SOSYOLOG) bana şöyle bir ‘ders’ vermişti: “Unutulmasın ki siyasette ortaya çıkacak olan mahzurların, krizlerin, anlaşmazlıkların iz’ale yolu yine siyasettir. Dışarıdan akıl verip ayar çekmeye çalışan kim olursa olsun vesayetçidir, cuntacıdır her kim olursa olsun… Biz birilerinin vesayetini bertaraf ederken kendi mahallemizin oligarşisini kurmak için değil, millet iradesi tecelli etsin diye yaptık. Kimse siyasetçilere ayar vermeye kalkışmasın, Hakan Albayrak da dahil.”
Gazetelerde siyasi eleştirilerin yer alamayacağını, gazetecilerin siyasetçilere tenkit veya nasihatte bulunamayacağını, siyasetteki problemleri “iz’ale” hususunda yalnızca siyasetçilerin yetkili olduğunu, basında çıkan her türlü eleştirinin (de) cuntacılık ve oligarşizm manasına geldiğini böylece öğrenmiş oldum!
Geçenlerde başka bir üst düzey AK Partili siyasetçi, İHH’nın Ankara-Tel Aviv anlaşmasına itirazları ile alâkalı bir açıklamasında, “STK’lar devlet politikalarına yön vermeye kalkmasın” deyince, ‘ders’ tamamlandı.
Sadece gazeteciler-yazarlar değil, sivil toplum kuruluşları da hadlerini bilecek, devlet işlerine maydanoz olmayacak!
İnanılır gibi değil; biri ‘Gazeteci-yazar tayfası siyasetçilere akıl veremez’ diye ahkâm kesiyor, öteki “STK’lar devlet politikalarına yön vermeye kalkamaz” diye kestirip atıyor.
(...)
Var mı kardeşim böyle bir şey?
Siz ciddi misiniz?
Cumhurbaşkanı Erdoğan da, yine İsrail’le anlaşmaya itiraz edenlere cevap verirken, “Herkes yerini bilecek!” dedi.
Yerimiz basındır yahut sivil toplum; dernek, vakıf, sendika…
Şu veya bu hususta iktidar partisine, hükümete, devlete, Cumhurbaşkanı’na katılmadığımızı söyleyip kendi fikrimizi ortaya koyduğumuzda yerimizi bilmezlik etmiş olmuyoruz, bilakis yerimizin hakkını vermiş oluyoruz.
(...)
Bu gidiş iyi değil.
Tepedekiler öyle konuşunca, Twitter’daki fanatik de “devlete şerik koşanlar”dan bahsedebiliyor işte.
Tövbe estağfirullah.
Konuyla ilgili diğer haberler:
İsrail'le hangi cephede beraber savaşacağız?
Devamını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/gundem/israil-le-hangi-cephede-beraber-savasacagiz_402295
Haber Merkezi