Daha önce TRT World’de İngilizce olarak yayınlanan röportajın tercümesini sunuyoruz.
Aslında güzel haberler var, ama medya onlara odaklanmıyor. Benim yeniden canlanmamın bir parçası da san’ata tekrardan dönmem. Bu sadece san’at uğruna yapılmış bir şey değil, güzel bir mesaj vermek için yapılmış bir dönüş.Umuyorum ki arkamda iyi şeyler bıraktım / bırakabilirim. Okullarımız var, merkezlerimiz var, şarkılarımız, kelimelerimiz var ve umarım benim bir zamanlar bulunduğum aynı karanlık noktalarda olanlara yardım edecek fikirlerimiz var. Onlara, ulaşabilecekleri bir ışık olduğunu söyleyen fikirlerimiz. Hakikat orada, sadece ona ulaşmaya çalışmak gerekiyor.
Kitabınızda 1977 Aralık ayında soğuk bir kış gününden bahsettiğiniz bir bölüm var. Bir Londra camisine yürüyerek inancını toplum içinde ilân ettiğin gün, bize o günü anlatabilir misin?
23 Aralık Cuma günüydü. Bütün Müslümanlar Cuma namazı için camiye gidiyordu ve ben çok korkmuştum. Daha önce hiçbir Müslümana yaklaşmamıştım ve tam olarak bir camide bulunmamıştım. Dolayısıyla Cuma namazı bitene kadar bekledim. Daha sonra herkes dağıldı ve kalabalık azaldıktan sonra içeri girdim, imamı gördüm ve Müslüman olmak istediğimi söyledim. Galiba İkindi vaktiydi. Çünkü kış günü olduğu için öğleden sonra ikindi namazına kadar olan vakit kısaydı. Namaza katıldım ve birlikte bir odaya geçtik. Basitçe bana “Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed’in (asm) O’nun kulu ve elçisi olduğuna” şahitlik etmemi söyledi. Ve bu kadar. Artık Müslümandım.
Duygusal olarak ani bir değişim yaşadın mı? Tam o an neler hissettin?
O an adeta uçuyordum. Ruhum yükseliyordu adeta. Dünyaya hizmet etme esaretinden kurtulmuştum, artık Allah’ın -dünyayı ve diğer her şeyi kontrol eden zatın- hizmetçisiydim. Bu sebeple çok çok özgür hissediyordum.
Bazıları Allah’ı, çocuğunun gözlerine baktığında bazıları ise namaz kılarken hissettiklerini söylerler. Sen kendi hayatında Allah’ı nerde hissedersin?
Bilirsiniz mealen şöyle bir hadis vardır: “Bütün insanlar günah işler, fakat günah işleyenlerin en hayırlısı tövbe edenlerdir.” Ve yine “Kulun tövbe etmesinden dolayı Allah’ın duyduğu memnuniyet, birinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır.” Bazen yanlış şeyler yaptığında ve Allah’a yöneldiğinde, o an Allah’a en yakın olduğun andır.
Sen ihtida ettikten sonra dünya Sovyet Rusya’nın Afganistan’ı işgaline, Filistinlilerin tek başlarına bırakılmasına, İran Devrimi’ne, Bosna Savaşı’na ve 11 Eylül olaylarına şahitlik etti. Bu olaylar karşısında kendini bir şeyler söylemek zorunda hissettin mi?
Evet, çünkü farklı bir konumdaydım. Etrafta ünlü Müslümanlar yoktu pek. Ve ne zaman zor bir soru olsa gelip bana soruyorlardı. “Şunun hakkında ne düşünüyorsun, bunun hakkında ne düşünüyorsun?” Benim ise bu konularla, meselâ İran Devrimiyle hiçbir alâkam yoktu. Sonuçta ben başlatmadım. Peki ne yapacaktım? İnancımı anlatmaya çalışıyorum, ama bunu dinlemek istemiyorlar. Onlar kaç kişinin öldürüldüğüyle ve akan kanla ilgileniyorlar. Medyanın kana karşı dehşet bir susuzluğu var. Ve İngilizcede dedikleri gibi “If it bleeds, it leads” yani “Eğer kan varsa, etkilidir.” Dolayısıyla, aslında güzel haberler var, ama medya onlara odaklanmıyor. Benim yeniden canlanmamın bir parçası da san’ata tekrardan dönmem. Bu sadece san’at uğruna yapılmış bir şey değil, güzel bir mesaj vermek için yapılmış bir dönüş.
“Neden hâlâ gitar taşıyorum” adlı kitabında aldığın kararlarda aktif olmaktan bahsediyorsun. Bunu hayatının her yönünde uyguluyor musun?
Eğer Kur’ân’a ve sünnete bakarsam hayatımdaki bütün problemlere çözüm bulabilirim. Ama bu çözümleri entelektüel bir mantık düzleminde uygulamak gerekir. Çünkü Peygamberimizin (asm) yaşadığı dönemden çok farklı bir dönemde yaşıyoruz. Bu İslâm’ın uygulanamaz olduğu anlamına mı geliyor? Elbette hayır. Zamanımıza ve şartlarımıza uygun bir yorumlamaya ihtiyacımız olduğu anlamına geliyor.
Kitabında müziğinden bahsederken, barış ve çözümlerin ancak iç gözlem yoluyla teşvik edilebileceğini söylüyorsun. Bunu biraz daha açar mısın?
Ghandi’nin dediği gibi “Değişimin kendisi ol.” Kur’ân’da da geçiyor “İnsanlar kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe, Allah onların genel durumunu değiştirmez.”1 Dolayısıyla değişim yapmak, değişimin ta kendisi olmak bizim elimizde. Bu ileriye ve geriye giden bir müzakere süreci gibidir. Gençken kalbin var, aklın ve fikirlerin var. Eğer dikkatli olmazsan yolunu kaybedebilirsin. Ve durumun değişir. Aynı şey yetişkin olunca da geçerli. Bir şeyler kötüyken eğer kalbini, aklını ve bilgini kullanır, rehberi takip edersen hayatın değişebilir. Her şey değişmekle ilgili, imtihan edilmek ve bu imtihana verdiğimiz cevapla ilgili. İşte “seçme özgürlüğü” dediğimiz şey bu. Nelere şahit olacağımıza ve neler olacağına Allah karar veriyor elbette ki, ama maruz kaldığımız imtihana nasıl karşılık vereceğimiz bize kalmış.
Senin için Yusuf İslam/Cat Stevens’ın mirası nedir?
Bence ne veriyorsan o senin mirasındır. Yanında götüreceğin şeyler ise fiillerin ve niyetlerindir. Umuyorum ki arkamda iyi şeyler bıraktım / bırakabilirim. Okullarımız var, merkezlerimiz var, şarkılarımız, kelimelerimiz var ve umarım benim bir zamanlar bulunduğum aynı karanlık noktalarda olanlara yardım edecek fikirlerimiz var. Onlara, ulaşabilecekleri bir ışık olduğunu söyleyen fikirlerimiz. Hakikat orada, sadece ona ulaşmaya çalışmak gerekiyor.
Evet, gerçekten “It’s a wild world”2. Vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
Tercüme: Emine Sultan Çakır
***
Önceki bölümü okumak için tıklayınız:
Allah’a seslendim ve ‘Lütfen beni kurtar!’ dedim