Gazetenin Zübeyir Ağabeyin onayı ile çıktığını belirten Aksakal, onun gibi Sungur Ağabeyin de destek çıktığını belirterek, mesafeli duranlara “Gazeteyi çıkaran kardeşlerimiz hizmet ediyor, sahip çıkmamız lazım” diye mektup yazdığını söyledi.
Demokrat Eğitimciler Derneği tarafından, Yeni Asya’nın ilk Yazı İşleri Müdürü Sabahattin Aksakal ile ‘Hizmette Örnek Alınacak Hatıralar’ konulu seminer düzenlendi. Yeni Asya Vakfı’nın, Vefa’daki merkezinde gerçekleştirilen seminerin açılış konuşmasını derneğin Genel Sekreteri M. Hanifi Örnek yaptı. Örnek, “Bu asrın yaralarına merhem olan reçeteleri yazan Bediüzzaman’ın davasını bayrak edinen Yeni Asya, 50 yıldır istikametini bozmadan meslek ve meşrebini muhafaza ederek canla başla çalışmaya devam ediyor” şeklinde konuştu.
Bir tek nurcuları ilzam edemiyor
Risale-i Nur’ları kabul eden ilim adamlarına karşı büyük bir muhabbet duyduğunu söyleyen Sabahaddin Aksakal, sözlerine şöyle başladı: “Bir gün Zübeyir Ağabeyle ‘Kirazlı Mescit Sokak’ta kaldığım zaman, İşaratü’l-İ’caz adlı eseri okuyordum. Daha önceden de şöyle bir şey duymuştum: “Bir İslam alimi var, Molla Sadrettin Yüksel isminde. Kendisi ilim erbabı, çok iyi bir alim. Üstadın mantık ilmi ile ilgili yazdığı ‘Kızıl İcaz’ adlı eserini ders verirmiş. Şarkta ilzam etmediği alim kalmamış. Fakat aynı zamanda kendisinde Kürtçülük de varmış eskiden. Ulema takımında olanlar hep Kürtçü olmuş bu yüzden. Bir tek nurcuları ilzam edemiyor. Bir tane kardeşe demiş, Bediüzzaman diye bir zat var bir de onu göreyim. Üstadın yanına gidiyor, görüşüyor. Ve orada her şeyini bırakmış, Kürtçülüğü bırakmış, nurlara karşı büyük bir aşkı var.”
Keşke sırf Risale-i Nur ilmiyle yetişmiş olsaydım
“Sadrettin Yüksel’in İstanbul’a geleceğini duymuştum, medrese kurmak için. Kapı zili çaldı, baktım tanımadığım bir zat geldi. Dedim bu odur, hakikaten tevazu sahibi bir zattı. İçeri girdi, kapının dibine oturdu. Ben de Risale-i Nur’u kabul eden hocalara karşı ilgimden hemen soru sordum. İşaratül-İcaz’dan siz hoca olarak neler anlıyorsunuz diye. Güldü ve ‘Biz de size imreniyoruz’ dedi. Ben de o zaman lise sondaydım, imrenilecek neyimiz var dedim. O da anlatayım dedi: ‘Biz kitapları okumak zorundayız. Otuz ciltlik sırf Arapça Kur’an tefsiri var. Şu anda bu Türkçeye tercüme edilse yetmiş seksen cilt olur. Şu elinizdeki ince kitap var ya, İşaratül İcaz, eğer ondan 70 80 defa üstün değilse ben ilmimi ortaya koyarım’ dedi. Peki, bize niye imreniyorsunuz dedim, ‘Kardeşim bakın bizim öğrendiğimiz eski ilimlerimiz, perde olduğu için sizin gibi saf anlayamıyoruz. Keşke hiçbir şey okumasaydım da sırf Risale-i Nur ilmiyle yetişmiş olsaydım. Daha berrak, saf anlardım’ diye konuşmuştu.”
20. Asrın Kur’ân tefsiri: Risale-i Nur
Risale-i Nur’u rahmetli babasıyla tanıdığını söyleyen Aksakal, sözlerine devam etti: “Sebilürreşad, Serdengeçti, Büyük Doğu bu gibi mecmualara babam abone idi. Onları getirirdi, okurduk. Hür Adam’da ’20. Asrın Kur’ân tefsiri’ diye Risale-i Nur’dan iktibaslar çıkardı hep. Ben babama sordum, kim bu zat diye. Babam da Üstad Hazretlerini görmüş, ‘Şu ana kadar gelmiş geçmiş en büyük alim’ derdi. Oradan gelen bir muhabbetimiz vardı. Zübeyir Ağabey de derdi ki, ‘Kardeşim, Risale-i Nur’dan başka bir şey görmüyorum, kara sevdalıyım.’ Bir gazeteyi okuduğu zaman, Risale-i Nur’a faydalı mı değil mi ona bakardı. Misafirleri geldiğinde, hoşgeldin der, Bediüzzaman’dan, Risale-i Nur’dan bahsederdi. Meslek ve meşrebe çok önem verirdi. Her gelene ‘müdafalar’ı anlatırdı. ‘Gerekirse derimizi kağıt, kanımızı mürekkep yapar gene Risale-i Nur’ları yazarız’ derdi.”
‘Dini siyasete alet etmeye kendini mecbur bilir’
Zübeyir Ağabey’in, Üstad’ın ‘4 parti’ meselesini ne zaman neden yazdığını anlattığına dikkat çeken Aksakal, “Millet Partisi o zaman kurulmuştu. Daha yeni Demokrat Parti kazanmış vaziyette. Başladılar Millet Partililer, Menderes’in iyi bir kimse olmadığını, İslamdan uzaklaştığını yazmaya. Müsbet gördüğümüz gazetelerde Sebilürreşad, Büyük Doğu bilhassa devamlı Menderes aleyhinde yazılar yazarlardı. Ve Millet Partisi’nin desteklenmesini isterlerdi. Anadolu’daki bazı ağabeylerde Millet Partisi’ne yönelince, hemen Üstad Hazretleri de, dört parti mevzusunu yazdırmış. Sonra İslam Demokrat Partisini kurdu Cevat Rıfat Atilhan. O da çok hatip bir insandı. Masonların aleyhinde çok kitap çalışmaları var. Ancak Üstad gene ona teveccüh etmiyor, Demokrat Parti’ye oy veriyor. Zübeyir Ağabey bunları yaşadığı için, sonraki hadiselerde de devamlı bu gözle bakardı. Üstadın ifadelerine dikkat etmek lazım. Tam mütedeyyin derken, dinden başka hiçbir şey düşünmeyen, her şeyi dine göre yapan diyor. İyi niyetle çıktığı halde, dini siyasete alet etmeye kendini mecbur bilir diyor. Niyeti güzel halbuki” diye konuştu.
Demokrat olamazlar çünkü..
“Bu hususlarda Zübeyir Ağabey, çok hassastı. Mesela Büyük Doğu’dan, “Son Devrin Din Mazlumları” diye bir kitap çıktı. Herkes Üstad’dan bahsediyor diye alkışladı. Ama Zübeyir Ağabey, Üstadın aleyhine küçük düşürücü ifadeler olduğunu söyledi. Ondan başka kimse anlayamadı. Üstad ‘Zalimler için Yaşasın Cehennem’ diye haykırırken, kitapta ‘mırıldandı’ yazıyordu ve daha başka şeyler.
Yeni Asya’da bir yazı çıkmıştı. Şimdikilerin demokrat olmadığına dair. Bunlar hiçbir zaman demokrat olamazlar; sebebine gelince, bunların hocası Necip Fazıl. Oradan ben uyandım. Hakikaten hep Menderes’le uğraştılar, e bunların talebesi de öyle olacaktı. Üstad da, böyleler için ‘dini noktada kardeşimiz ama siyaset noktasında değil’ demiştir. Sebilürreşad’ı çıkaran Eşrep Edip, Üstad’ın yakın bir arkadaşı aynı zamanda. Onun yazıhanesine gidiyorlar zaman zaman, orada oturuyorlar. Ama siyasi noktada maalesef yanılabiliyorlar. Üstad, Adnan Menderes için ‘İslam kahramanı’ diyor, onlar da aleyhinde yazı yazıyor. Aradaki farka bakın.”
Yeni Asya Gazetesi’nin çıkmadan önce, devamlı Zübeyir Ağabey ile istişareler yapıldığını söyleyen Aksakal, hizmete sahip çıkılması gerektiğini söyledi: “Zaten o zaman Zübeyir Ağabeyin onayı olmadan, kesinlikle İstanbul’da hiçbir ağabey elini kıpırdatmazdı. Gazete de onun onayı ile çıktı. Öyle olmasaydı ben gazetede vazife alırken, beni yanında barındırmazdı. Bu mümkün değil. Bazı ağabeyler gazeteye karşı mesafeliydi ama Zübeyir Ağabey ısındırırdı. Ağabeylerin karakterine göre konuşurdu, anladığı lisanla anlatırdı. Bayram Ağabeye bir gün, ‘Kardeşim inan Süleymaniye’den daha çok gazetede Risale-i Nur satılıyor’ diyerek, oranın da hizmet merkezi olduğuna ikna ederdi. Sungur Ağabey de, Abdullah Ağabey uzak duruyor diye, ‘Gazeteyi çıkaran kardeşlerimiz hizmet ediyor, sahip çıkmamız lazım’ diye mektup yazmıştı. Anadolu’dan gelenler önce Kirazlı Mescit’e sonra gazeteye muhakkak uğrardı. Orası da bir nevi hizmet bürosu, bir medrese gibi.Zübeyir ağabey, bana ‘Ağabeylerden sana ayrıl diye bir şey demezse, sakın kendin ayrılma’ derdi. Sonra gençlere yer vermek için emekliliğimi istedim.”
HABER: KÜBRA ÖRNEK