Gazeteci yazar Taha Akyol, kaleme aldığı son yazılarında, Türkiye’nin iç huzuru gibi dış dünyada dost çevreler kazanması için hukuk ve demokrasiyi güçlendirmek gerektiğine dikkat çekti.
Gazeteci yazar Taha Akyol, Türkiye’nin iç huzuru gibi dış dünyada dost çevreler kazanması için hukuk ve demokrasiyi güçlendirmek gerektiğine dikkat çekti. Taha Akyol’un, Hürriyet’de yayınlanan 10 Mart 2017 tarihli yazısında: “Türkiye dış politikada zorluklarla karşı karşıya, terör belası da malum. Türkiye için “istikrar” elbette çok önemlidir fakat bunu “tek ve sürekli iktidar” kavramına indirgemek yanıltıcıdır. Asıl sağlam istikrar, toplumsal barıştır, vatandaşların hukuka ve kamu kurumlarına güvenidir. Dış politika bakımından, Batı’da popülist İslamofobik hareketlerin güçlenmesi bizi “Haçlı Avrupa” falan gibi ölçüsüz genellemelere kaptırmamalıdır. O Avrupa’dan başka bir de otoriter popülizme karşı demokrasi ve hukuku savunan, Türkiye’ye destek olmuş bir Avrupa da vardır. Ben seçmen olsam oyumu elbette Merkel’e, Rutte’ye veririm, öbürlerine karşı. Türkiye’nin iç huzuru gibi dış dünyada dost çevreler kazanmasının yolu da elimizi hukukla ve demokrasiyle güçlendirmektir.Dünya sıralamasında 80. sıralarda durarak bunu yapamayız. Bakın, ABD ve Rusya beraberce Menbiç’e el koydular! Halbuki Menbiç’te “PYD’yi vuracağımızı” söylemiştik. Fırat Kalkanı elbette elimizi güçlendirdi fakat diplomaside elimizin daha fazla güçlenmesine çok ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.
Kutuplaştıracak davranışlardan sakınılmalı
Taha Akyol 9 Mart 2017 tarihli yazsında, “Ve işte AİHM bu komisyonun kurulmasını ve AYM’nin kararlarını beklemeden bireysel başvuruları kabul etmeye başladı. Bunun ne büyük bir alarm olduğunu, Türkiye’nin hukuk devleti imajının nasıl ağır hasar göreceğini AYM Başkanı Prof. Zühtü Arslan’dan dinlemelidir hükümet. Dahası, hayır oylarının terörle “aynı safta” gösterilmesi... Meral Akşener’in toplantılarına zorluk çıkarılması... MHP’nin olağanüstü kongresini durdurmak için açılan “tedbirli” davanın çoktan sonuçlanmış olması gerekirken 9 aya yakın zaman geçtiği halde hâlâ bir duruşmasının bile yapılmamış olması... Kamu gücünü kullanan kamu görevlilerinin propagandaya katılması. Genel tablo sür’atle giderilmeli; referandum “plebisit”e dönüşmemelidir. Plebisitle referandum arasındaki farkı Prof. Kemal Gözler’den okuyabilirsiniz: http://www.anayasa.gen.tr/plebisit.htm 17 Nisan sabahında sandıktan ne çıkarsa çıksın, gelişmiş demokrasilerin kalitesinde bir referandum yapıldığına bütün Türkiye içtenlikle inanabilmeli, bütün dünya da bunu görmelidir. Dışarıda elimizin güçlü olması için de bu son derece önemlidir. Bu süreçte Türkiye’yi daha da kutuplaştıracak davranışlardan sakınmak hem demokratik hem vatani görevimizdir” demişti.
Terörün bitmesine Bakanlar Kurulu mu engel?
“Bizim hükümetin Almanya ve Belçika’ya “AB kriterlerini” ve “ifade hürriyetini” hatırlatması da elbette çok iyi oldu ve yeri geldiğinde bu ilkeleri bizim hükümete hatırlatmak bakımından da iyi bir referanstır” diyen Akyol Hürriyet’te yayınlanan 6 Mart 2017 tarihli yazısında, “Son zamanlarda hayır oylarının “Kandil, PKK, FETÖ’yle beraber” olacağı söylenebiliyor! 12 Eylül’e bakışta yahut çözüm sürecinde veya 2010 referandumunda kim kiminle beraberdi?! Hayır oylarını böyle “terörle beraber” diye gösterince, evet oyları da her sorunu çözecek sihirli değnek oluveriyor: Terörü bitirecek, ekonomiyi hızlandıracak, Türkiye’yi uçuracak falan... Son olarak Sayın Başbakan Yıldırım “Evet çıkacak, terör bitecek” diye konuştu. ENGEL NE? Fakat şimdiye kadar terörün bitirilmesine Başbakanlık kurumu ve Bakanlar Kurulu mu engel oldu?!” sorusunu sordu.