Gazeteci yazar Hayko Bağdat, Hrant Dink cinayetinde bütün olağan şüphelilerin baş tacı edildiğini söyledi.
Hrant Dink cinayetiyle ilgili konuşan gazeteci yazar Hayko Bağdat, “Bu cinayet külliyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin o dönemi yöneten bütün kadrolarının cinayetidir. Hepsinin kafasında beyaz bere vardır. Kimin ölüsü üzerinden politik çıkarlarımızı ve egemenliğimizi sürdürürüz mantığı ile hareket ediliyor. Cinayetten 3 gün sonra yapılması gereken şeyler, Cemaat’le kavga ettiği için sadece Cemaat’e yakın olduğu düşünülen kişiler üzerine yıkılmaya çalışılarak devam ediyor. Muammer Güler’in valilik makamında Hrant Dink MİT tarafından tehdit edildi. Bu adamın bakan olmasına mani olacak, sicil olarak, daha ne olması lazım?” dedi.
Soruşturulması gereken isimlerin masumiyetine inanmadığını da dile getiren Hayko Bağdat, listedekilerin bir kısmının hâlâ Bakan, emniyet müdürü, vali ve MİT bölge şefi olduğuna işaret etti. MİT’in “istihbarat bilgimiz yoktu” açıklamasına da sert eleştirilerde bulundu. MİT’e “Niye Hrant’ı çağırdın ve uyardın o zaman? Buradaki emir komuta zinciri ne? Sana kim verdi bu emri?” sorularını yöneltti. MİT’çilerin sorgulanması için gereken izni Başbakanlık’ın vermediğinin altını çizdi.
Zaman gazetesinden Selma Tatlı’ya konuşan Hayko Bağdat’ın konuyla ilgili tespit ve eleştirileri özetle şöyle:
“Suikasttan 8-9 ay sonra Ergenekon operasyonları başladı. Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Sevgi Erenerol gibi sembol isimler Dink’i sağlığında en çok tehdit eden kişiler olarak direkt şüpheli sıfatıyla gözaltına alındı. Fakat cinayetle ilgili soru sorulmadı. Ergenekon yapılanması Hrant’ı öldürmek istemiş olabilir mi? Elbette, şüphem yok. Başlatacakları Ergenekon operasyonunun toplumsal zeminini oluşturmak için cinayete göz yummuş olabilirler mi, elbette. İktidar cinayetin aydınlatılmasına mani olacak hareketleri, kendi kadrolarının parmağı olduğu için yapmış olabilir mi? Elbette.
Bu cinayet külliyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin o dönemi yöneten bütün kadrolarının cinayetidir. Hepsinin kafasında beyaz bere vardır. Kimin ölüsü üzerinden politik çıkarlarımızı ve egemenliğimizi sürdürürüz mantığı ile hareket ediliyor. Cinayetten 3 gün sonra yapılması gereken şeyler, Cemaat’le kavga ettiği için sadece Cemaat’e yakın olduğu düşünülen kişiler üzerine yıkılmaya çalışılarak devam ediyor. Muammer Güler’in valilik makamında Hrant Dink MİT tarafından tehdit edildi. Bu adamın bakan olmasına mani olacak, sicil olarak, daha ne olması lazım?
Cumhurbaşkanı dün, “Dink’i yazılarını hazmedemeyen gençler öldürülmüş. Arkasında başka bir şey yok” derken bugün Cemaat’i cinayetle ilişkilendirmeye çalışıyor. Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Hüseyin Çapkın yolsuzluk soruşturmalarını hükümete haber veremediği için görevden alındı. Dink döneminde o polis şefleri, savcılar niye terfi aldı o zaman? Katille fotoğraf çektiren polis şefi emniyet müdürü oldu. Bütün olağan şüpheliler baş tacı edildi. Muhsin Yazıcıoğlu bir cinayet ise onun da aydınlatılması için elimizden geleni yapmalıyız. Çünkü Yazıcıoğlu’nu öldüren bir devletin sana bana ne yapacağını bilmemiz gerekir.
Biz bugün adalete yakın mıyız?
Eskiden bize sıkılmıştı bu kurşunlar diyen, devletle halk arasında durduğunu iddia eden bir siyasi iktidar, devlete yaklaştığı günden itibaren o kurşunları savunmaya başladı. Demek ki bu siyasi iktidar eski devleti kendisinin olmadığı için beğenmiyordu, devleti ele geçirme noktasına geldiği anda devletten çok fazla şikayet eder bir konuşmasını duymamaya başladık. Bir devleti elinde silahlı elemanları olduğu için teröristten ayıran, çeteden ayıran yegane malzeme hukuktur. Devlet, elindeki silahıyla vatandaşını katletmeye başladığında onu çete olmaktan çıkaracak tek şey adalettir. Adalet yoksa devlet katildir. Biz bugün adalete yakın mıyız? Al, yolsuzluk soruşturmalarını gördük işte. Dört bakanın yargılanacağı bir tane yer bulamadılar.
Ben arkadaşımın cenazesindeki kalabalıklar ile övünmekten sıkıldım artık. 8. yılında adalete yaklaşmak istiyorum. Devletin kendi mekanizmalarıyla bir Ermeni gazeteciyi Osmanbey’in ortasında vurabildiği ve katillerin ortada olmadığı bir Türkiye’de yaşıyorsak kendimi güvende hissetmiyorum.”