İyi Parti kurucusu, emekli büyükelçi Aydın Sezgin, Türkiye’nin dış politikasının ulusal çıkarların terk edilmesiyle çıkmaza girdiğini söyledi. Sezgin, “Demokratik dünyayı ve kamuoylarını kaybettik” dedi.
İYİ Parti’nin kurucu üyesi, emekli Büyükelçi Aydın Sezgin, Türkiye demokrasinin kaybettiği zemini “Eğri oturup doğru konuşalım, biz bugün Kopenhag kriterlerine riayet eden bir noktada değiliz. 2005’in gerisine düştüğümüze hiç şüphe yok” sözleriyle anlattı. Cumhuriyet’tin sorularını yanıtlayan Aydın Sezgin’in açıklamaları şöyle: Türkiye, hep ulusal çıkarlarını esas alan bir dış politika izlemiştir. Dış politika tatlı masallar alemi, hayaller iklimi değildir. Maalesef son yıllarda dış politikamız ulusal çıkar esasından uzaklaştı. Türk dış politikasının yönetimi ve uygulaması ciddi zorluklarla karşılaştı, ulusal çıkarlardan uzaklaşma bizi savrulmalara ve yalnızlığa yönlendirdi. İtibarımızda, güvenilirliğimizde aşınmalar oldu.
İç siyasetin dış politikayı rehin alması zehirli bir olaydır
İç siyaset, dış politika üzerinde her zaman etkili olmuştur ama iç siyasetin dış politikayı tamamen rehin alması zehirli bir olaydır ve hiçbir zaman dış politikamız üzerinde bugünkü kadar etkili olmadı. Hollanda ve Almanya da iç siyasete malzeme yapıldı. Avrupa’da yabancı düşmanlığı yükseliyor ve Türkiye karşıtlığı mevcut; bunu seslendiren de genelde radikal partiler. O ülkelerde yaşayan vatandaşlarımızı korumak istiyorsak, radikal partilere karşı büyük geleneksel partilerle işbirliği yöntemleri geliştirebilirdik. Yapmadık. Aksine AKP, o ülkelerdeki yabancı düşmanlığıyla beslenmeyi tercih etti.
“2005’in gerisindeyiz”
Türkiye’nin adaylığı ve müzakere süreci AB müktesebatının parçasıdır. AB’nin, Türkiye’ye rağmen müzakere sürecini sonlandırması hukuken mümkün değil. Bu, AB açısından siyaseten de zor bir karardır. Madem ki kendimizi Avrupalı olarak addediyoruz, biz de bu konularda görüş üretebilmeliyiz. Fakat bu anlayıştan çok uzak bir politika izliyoruz ve müzakereleri hızlandırma yönünde samimi bir niyet ortaya koymuyoruz. Eğri oturup doğru konuşalım, biz bugün Kopenhag kriterlerine riayet eden bir noktada değiliz. 2005’in gerisine düştüğümüze hiç şüphe yok.