12. Risale-i Nur Kongresi sonuç bildirileri yayınlandı. Bildirilerde, “Topluma olan olumlu katkıları düşünülerek cemaatler itibarsızlaştırılmamalı” denildi.
12.’si düzenlenen Risale-i Nur Kongresi masa çalışmaları sona erdi. 5 farklı konuyla görüş alış verişlerinin yapıldığı masa çalışmalarında çok sayıda akademisyen ve yazar bir araya gelerek hukuk ve adalet çağrısı yaptı. Çalışmaların sonuç bildirgesi ise Kaya Ramada Otel’de düzenlenen ‘Hukukun Üstünlüğü ve Adalet” konulu Panel’de kamuoyuyla paylaşıldı.
5 farklı masada çok sayıda akademisyenin görüşlerini dile getirmesiyle varılan ortak bildiri maddeler şeklinde deklare edildi. Sonuç bildirgelerini 1. Masa adına Ahmet Hamdi Aydın, 2. Masa adına Sebahattin Yaşar, 3. Masa adına Malik Atom, 4. Masa adına Sacit Adalı, 5. Masa adına Abdülbaki Çimiç okudu.
1. Masa sonuç bildirgesi: ‘Hukukun Üstünlüğü ve Adalet’
1. Adalet hak sahibine hakkını vermek, haksızı da terbiye etmektir. Birey de devlet de adil olmalıdır. Adalet kutup yıldızı gibidir yerinde durur her şey onun etrafında döner. Devletin bekası adaletle mümkündür. Devlet adamları da adaletli ve ahlaklı olmalıdır.
2. Adaletten yoksun olunması durumunda her şeyimiz tehlikededir, adaletin olmadığı yerde hiç kimse güvende değildir.
3. Hukuk önünde herkes bir tarağın dişleri gibi eşittir. Müsavatsız adalet, adalet değildir. Kamu hizmetine girmede ve kamunun bu hizmetinden yararlanmada bütün vatandaşlar eşit olmalı, hiçbir kişi ya da zümreye imtiyaz tanınmamalıdır.
4. Bediüzzaman Said Nursî’ye göre adalet-i mahza (tam adalet) esastır, adalet-i izafiye (nisbi adalet) ise istisnadır, adalet-i mahzanın uygulanması mümkünken adalet-i izafiye uygulanamaz. Hakkın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez. Hak haktır büyüğüne küçüğüne bakılmaz.
5. Hukuk devletinde her bireyin lekelenmeme ve adil yargılanma hakkı vardır. Asıl olan masumiyettir, hiç kimseden masum olduğunun ispatı istenemez.
6. Adalet ancak adil, tarafsız ve bağımsız hâkimlerle mümkündür. Hâkimler toplumun hukukunu ve bireylerin onurunu korumak zorundadır. Adaleti yerine getirenler hiçbir ideolojinin icracısı ve tarafı olamaz.
7. Yargının bağımsızlığı için iki husus ehemmiyetlidir. Birincisi; hukuk eğitiminin niteliğinin artırılması, avukatlık, hâkimlik ve savcığa kabulün liyakat esası göz önünde bulundurularak kimsenin şüphe duymadığı objektif bir imtihanla olmalıdır. İkincisi; hâkim ve savcıların özlük hakları yine hâkim ve savcıların seçeceği bir tarafsız ve bağımsız kurul tarafından yerine getirilmelidir.
8. Adalet Kur’an’ın dört ana unsurundan biridir. Adaletin icrası ise ibadettir. “Bir saat adaletle hükmetmek, bir sene nafile ibadetten hayırlıdır” (Hadis)
9. Hukuk devleti; bireyi örgütlü yapılara karşı güçlendirmek, örgütlü yapıların özellikle devletin ve devlet gücünü kullanan iktidarın temel hak ve özgürlükler üzerindeki yetkisini ve etkisini sınırlamak olarak ortaya çıkmıştır.
10. Toplumu oluşturan bireyler temel hak ve özgürlüklerine sahip çıkma konusunda müteyakkız ve hassas olmalıdır. Zira “Bir millet cehaletle hukukunu bilmezse ehl-i hamiyeti dahi müstebit yapar.
2. Masa sonuç bildirgesi: ‘Din Devlet Ve Cemaat İlişkileri’
1. Cemaatler, hukuki çerçevede, insanlara dini hakikatleri tebliğ eden, moral destek veren, devletten ve siyasetten bağımsız, gönüllülük esasına dayanan sivil yapılardır.
2. Dini cemaatler, yüzde doksan dokuzu ahlak, ibadet, ahiret ve fazilet olan Kur’an ve Sünnet esaslarıyla hizmet etmelidirler.
3. Bediüzzaman, ‘Zaman, cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değildir.” diyerek Risale-i Nur cemaatlerinin esaslarını, düsturlarını, dinamiklerini belirlemiş ve bu esasları bozacak hastalıkları tespit ederek talebelerini çok ciddi olarak uyarmıştır.
4. Risale-i Nur cemaati, bir cemiyet değildir. Siyasi, dünyevi, şahsi ve cemaati bir menfaat gözetmez. Müspet iman hizmeti çerçevesinde insanların anarşilikten ve serserilikten kurtulmasına ve imanla ahirete gitmesine çalışır.
5. Devlet; bütün sivil unsurlara eşit mesafede durmalıdır. Bazı bireylerin olumsuzlukları karşısında ‘suçun şahsiliği’ esasından hareketle, adaletle davranmalıdır.
6. Devletin; din ve cemaatlerle ilişkilerinin sağlıklı olması için ideolojilerden kurtulması ve AB standartlarında bir demokrasiye kavuşması gerekir.
7. Dini cemaatler fikir, hedef ve faaliyetlerinde şeffaf olmalıdırlar.
8. Cemaatler kendi mesleklerinin muhabbetiyle hareket etmeli ve başka mesleklerin olumsuzluklarıyla meşgul olmamalıdırlar.
9. Topluma olan olumlu katkıları düşünülerek cemaatler itibarsızlaştırılmamalıdır.
10. Devlet ile cemaatler arasında herhangi bir ekonomik çıkar ilişkisi olmamalıdır.
11. Tarih boyunca iktidara mesafeli duran, dünyevi makam-mevki peşinde olmayan ve bu tür teklifleri kabul etmeyen, başta dört mezhep imamı ve Bediüzzaman Said Nursi olmak üzere, İslam büyüklerinin bu tavrı cemaatler için her zaman örnek olmalıdır.
3. Masa sonuç bildirgesi: ‘İslami hizmet metodları ve Diyanet’
1. İslâmî hizmet, kısaca “emr-i bilmaruf nehy-i anilmünker”dir. Allah’ın yapılmasını istediği işleri tebliğ, yapılmasını yasakladığı işlerden ise sakındırmaktır. Bu manasıyla İslâmî hizmetleri yapmak şartlara göre her fert, cemaat, kurum ve kuruluşun vazifesi olmalıdır. Bediüzzaman Said Nursî, bu zamanda cihad-ı manevî olarak ifade ettiği iman hizmetini farz-ı ayn olarak de-ğerlendirmiştir.
2. İslâm’a hizmet ferdî ve içtimaî hayatta dinin temel gayesi olan iman, ibadet, ahlâk ve hukukun hâkim kılınmasını temin etmektir. Diyanet ve cemaatler bu gayeyi gerçekleştirerek dine hizmet edebilirler.
3. Hizmetler; doğru İslâmiyet ve İslâmiyet’e lâyık doğruluk, ihlâs, uhuvvet temelinde emniyeti, asayişi bozmayacak tarzda ‘müsbet hareket’ çerçevesinde yapılmalıdır.
4. İslâmî hizmetler, ‘hürriyet-i şer’iye, meşveret-i şer’iye ve meşrutiyet-i meşrua’ yani demokrasi ve cumhuriyet zemininde olmalıdır.
5. İslâmî hizmetleri yapanlar siyasî, ilmî ve içtimaî her türlü istibdadı izale edecek bir üslûp ve tarzda hareket etmelidir.
6. Cemaatler kendi mesleklerinin muhabbetiyle hareket etmeli, başkalarının noksanlığı ve adaveti ile meşgul olmamalı, hakkı inhisar altına almamalı, “Hak yalnız benim mesleğimdir” dememe-lidir.
7. Cemaatler bir siyasî görüşe sahip olsalar da, siyasî cemiyet görüntüsü vermemelidir. Siyasî anlayış ortaya koyabilir, fakat cemaat adına siyaseti icraya kalkışmamalı, idareye karışmak tar-zında bir yapılanmaya gitmemelidirler.
8. Hocalar, vaizler ve hatiplerin üslûbu dinde muvazeneyi koruyacak şekilde ölçülü, kucaklayıcı ve kavl-i leyyin tarzında yumuşak olmalı, ayrıştırıcı ve ötekileştirici olmamalıdır.
9. Hutbeler “vahyin” tebliğ makamı olduğundan siyasî ve dünyevî meselelerden uzak, imana, ibadete, ahlâk ve hukuka ait hususların tebliğ edilmesine hasredilmelidir.
10. Bediüzzaman Said Nursî’ye göre bu zamanda dünyevî işlerde olduğu gibi, din ve iman hizme-tinde de bir şahs-ı manevî teşekkül ettirilerek hareket edilmelidir. Bu da ancak Kur’ân’ın emri olan “meşveret ve şûra” ile gerçekleşir.
11. İslâmî hizmetleri yapan cemaatler ve din adamları, dini ve ilmi bir geçim vasıtası yapmamalı, sırf Allah rızasını esas alarak ihlâs, uhuvvet ve tesanüt içerisinde hareket etmelidirler.
4. Masa sonuç Bildirgesi: ‘Sosyal Ve Kültürel Yapılar Ve Hürriyet’
1. Said Nursi’nin “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” özdeyişiyle vurguladığı üzere; asıl yoksulluk, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik ve hürriyetsizlikten kaynaklanan yoksulluktur.
2. Sanat ve marifetin gelişmediği, ihtilafın körüklendiği topluluklarda, dolaylı olarak sosyal ve kültürel yapılar zayıf karakterdedir. Toplumların refah, hak ve adalet merkezli bir yapıya kavuşması için“cehalet, zaruret ve ihtilaf” gibi sorunların çözülmesi ve buna bağlı olarak “sanat, marifet (bilgi-bilim),ittifak”ariayet prensiplerinin tatbiki gereklidir.
3. Gönüllülük esasına dayanan sivil toplumun gelişmesi için “ötekileştirme” yerine, bilgi, istişare, diyalog ve ortaklık kültürünü geliştiren katılımcı demokrasiye ihtiyaç vardır. Sınırlamalar ve yasaklamalar sivil toplumun gelişmesinin önündeki engellerden biridir.
4. Bir toplulukta sivil toplum anlayışını geliştirmenin yolu karizmatik lider arayışına girmek değil,katılımcı demokrasiyi geliştirmektir. Sosyal ve kültürel yapılarda hak ve hürriyetler, çoğunluk hâkimiyeti yerine çoğulculuk kültürünün gelişmesiyle mümkündür. Zira çoğunlukçu anlayış “sayıca kuvvetli olan haklıdır” fikrine dayanırken, çoğulculuk “kuvvet haktadır” anlayışını esas alır.
5. Gerçek sivil toplum, yukarıdan aşağı (devletin buyruğu altında) bir yapılanmayla değil aşağıdan yukarıya (fıtri ve bağımsız) gelişmelidir.
6. Devletin farklı dinî - etnik - kültürel cemaatler arasında ayrımcılık uygulaması milli birlik ruhunu zedelemiş, devleti belirli cemaatlerle karşı karşıya getirmiş ve cemaatler arasında çekişme ve husumetlere de yol açmıştır. Oysa siyaset tek tipliliği teşvik etmemeli, “farklılıkların uzlaştırılması”ndan beslenmelidir. Zira birlik kabulle, tek-tipleştirme dayatma ile olur.
7. Cemaatlerkendi bünyeleri içinde fikir hürriyetinden ve amaç birliğinden beslenen meşveret sistemini tatbik etmelidirler.
8. Siyasi İktidar, tüm cemaatlere hukuk çerçevesinde eşit mesafede olmalıdır.Cemaatler, siyasi partiler tarafından siyasi rant malzemesi ve potansiyel oy kaynakları olarak görülmemelidir.
9. Cemaatler din adına siyaset ve iktidar mücadelesi yapmamalı ve siyaseti dine hizmet ettirmek için de yine siyaset dışı bir duruş sergilemelidirler. Cemaatlerin asıl işlerinin siyaset değil, dine ve topluma hizmet olması gerektiği gözden kaçırılmamalıdır.
10. Said Nursi’nin kullandığı “siyasetli cemaatler” ifadesine dikkat edilmelidir. Zira siyasi karakter taşıyan dinî hareketler,“siyaseti dine hizmet ettirelim” fikrinden de hareket etse, sonuçta “dinin siyasete alet edilmesi” noktasına varmaktadır.
11. Meşru ve samimi bir muhalefet bir denge unsurudur. Bir ülkede hak ve hürriyetlerin gelişmesi bir yönüyle muhalefet kültürünün gelişmesine de bağlıdır. Otoriteye muhalefet etme, hukuka muhalefet şeklinde anlaşılmamalıdır.
12. Dinin devletin himayesine ihtiyacı yoktur. Dini hizmetler ilgili sivil yapılara bırakılmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı özerk olmalıdır.
13. Sivil toplum kuruluşları, ortak kader konularında karar sürecine daha aktif biçimde katılmalıdır.
14. Bediüzzaman’ın her üç hayat devresinde de devletten uzak ve sivil kalması bilhassa günümüzde çok kıymetli ve sembolik değer taşıyan bir tutumdur. Bediüzzaman’ı kendisine bağlamayı başaramayan bir “parti devleti”, onun talebelerini de kendisine bağlayamaz.
15. Cemaatler sivil oluşumlardır. Devlete dayanmamalıdırlar. Cemaatleri akredite etme fikri fevkalade tehlikelidir. Cemaatleri kayıt ve kurala tabi cemiyete dönüşmeye zorlamak onları devlete köle etmenin kapısını açar.
16. Siyasileşmiş camiler, vaaz ve hutbeler, toplumsal grupları birbirinden ve dinden soğutmaktadır.
17. Sivil toplum örgütü görünümlü dış kaynaklı bölücü ve yıkıcı faaliyetleri önlemenin yolu yasaklar koymak değil, iç kaynaklı sivil toplum örgütlerini güçlendirmektir.
18. “Bir musibet bin nasihatten yeğdir” denilmiştir. Sivil toplum kuruluşlarının devletle ilişkilerinde yaşanan ve iki taraftan kaynaklanan hatalardan ders çıkarılmalıdır.
19. Düşmanı sık değişenin dostluğuna güven olmaz. Düşman üretmekten vazgeçilmeli, düşman üretenden uzak durulmalıdır. Hele devlet, iyi-kötü vatandaş ayrımı yaparak toplumsal kesimleri karşısına almamalı, birbirine karşı kışkırtmamalıdır.
20. Bediüzzaman’ın da dediği gibi hukuka riayet etmeyen idareci halife de olsa hayduttur. Bediüzzaman ve talebeleri Haydar Ağa’ya Haydar Ağa, Haydar’a Haydar, Haydo’yaHaydo ve hayduta da haydutdeme cesaretini ve basiretini göstermiştir.
5. Masa sonuç bildirgesi: ‘İslâmi Düşünce Geleneği ve Risale-i Nur’
1. Risale-i Nur; Asr-ı Saadet ruhunu yeniden ihya ve inşa programıdır.
2. Bediüzzaman, İslâm düşüncesinin ve medeniyetinin inşası için “akıl, kalb, hayal, hafıza, zekâ, vicdan, ruh” gibi yeteneklerimizi bir bütün halinde geliştirmenin ve yükseltmenin formüllerini gösterir.
3.Risale-i Nur’un Medresettüz’zehra projesi, yaygın ve örgün bir eğitim modeliyle yepyeni bir çığır açarak her mekânı eğitim merkezi haline getirir.
4. Risale-i Nur Kur’ân dilini kullanarak, kendi kendisinin hocası olan yeni bir din dili kurmuştur.
5. Risale-i Nur; tefsir, hadis, kelam, tasavvuf, fıkıh, ahlak, siyer gibi İslâmî ilimlerde geçen kavramları yeniden tanımlayarak İslâm medeniyetini ihya ve inşa edecek bir dil geliştirmiştir.
6. Risale-i Nur fıtratı bozan kültür istilasına karşı Kur’ân ve Sünnetteki insan saygınlığını öne çıkarır.
7. Risale-i Nur, şahıs merkezli yönetim yerine “cemaat, meşveret, şahs-ı manevi ve meclise” dayalı bir modeli esas alır. Toplum hayatının merkezine hürriyet, meşveret ve adaleti koyarak barışçı, kaynaştırıcı, dayanışmacı bir modeli toplumun bütün katmanlarında tesis eder.
8.Bediüzzaman, insanlığın ortak mirası olan fen, felsefe ve san’atı, tevhid düşüncesi içinde yoğurarak insanlığın gündemine taşımıştır.
9.Risale-i Nur, ötekileştirmeyen, yaralamayan ve şüphelere kapı açmayan eğitim, iletişim ve bilişim metodu takip eder.
10.Risale-i Nur, geleneksel İslâm düşüncesini Kur’an ve Sünnet çizgisinde asrın idrakına uygun şekilde yorumlamıştır.
HABER: SEVDE YENİ, KÜBRA ÜNÜVAR, KÜBRA ÖRNEK / İSTANBUL