Gazetemizin yazarlarından Cevher İlhan’ın Diyarbakır’da “Bediüzzaman’ın tesbitleriyle, Demokrasi, Hürriyet ve İttihad-ı İslâm” konulu seminerde, alem-i islÂmın tüm sorunlarının çaresi olarak Bediüzzaman’ın “İslâm kardeşliği” üzerine inşa ettiği maddi ve mânevî işbirliğine bağlı olduğunu söyledi.
Yeni Asya Diyarbakır Temsilciliği’nde düzenlenen seminerde Cevher İlhan, bundan bir asır sene Osmanlı’nın dağılmasına çâreler aranırken, Bediüzzaman’ın, Müslüman ülkelerin, demokrasiyi, hukuku, insan haklarını Kur’ân’daki temel târifleriyle, ve Peygamberimizin hadislerinin izâhıyla yeniden tefsir ettiğini belirtip, Müslümanların sahip çıkmalarının önemini anlattı. Bediüzzaman’ın Müslümanların her türlü istibdadı bir tarafa bırakıp Kur’ân’ın meşveret ve şuraya yönelmelerini ders verdiğini bildiren İlhan, “Geçen asrın başlarında Şark’taki aşiretlere verdiği Münâzarât derslerinde, evvela “istibdat” ile “meşrutiyet”, yani bugünkü anlamıyla demokrasi - demokratik cumhuriyet arasındaki farkı açıkladığına dikkat çekti.
Kur’ân istişareyi emrediyor
İlhan, evvela Bedüzzaman’ın “İstibdat tahakkümdür, muâmele-i keyfiyedir (keyfi dayatmadır), kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i vâhiddir (tek kişilik yönetimdir), sû-i istimâlâta gâyet müsâit bir zemindir, zulmün temelidir, insâniyetin mâhisidir (mahvedicisidir), sefâlet derelerinin esfel-i sâfilînine insanı tekerlendiren (yuvarlandıran) ve âlem-i İslâmiyeti zillet ve sefâlete düşürttüren ve ağrâz (garazları) ve husûmeti uyandıran ve İslâmiyeti zehirlendiren” bir zehir olduğu tesbitini nazara verdi. Akabinde Bediüzzaman’ın buna mukabil,. “hâkimiyet-i millettir ve umum akvâmın (milletlerin) sebeb-i saadetidir; kuvvete bedel, hayatı haktır, kalbi mârifettir, lisânı muhabbettir, aklı kânundur, şahıs değildir. Bizim devleti ömr-ü ebedîye mazhar eder, milletin bekâsıyla ibkâ edecek, Asya’nın tâliini açacaktır” dediği meşrutiyeti/demokrasiyi, “Ve işlerde onlarla istişare et” (Al-i İmran Suresi:159), “Onların aralarındaki işleri istişare iledir” (Şura Suresi:38) “âyet-i kerîmelerinin tecellîsi olduğu” beyânının özetledi.
Hürriyet Allah’ın lütfudur
İlhan, Bediüzzaman’ın “Hürriyet budur ki: adâlet kanunlarından başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın (korunsun), herkes meşru hareketlerinde şâhâne serbest olsun…” ifâdesiyle hürriyet Rahmân’ın (Allah’ın) ihsânı ve îmânın bir hassası” olarak kabul ettiğini ve “iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar” diyerek Asr-ı Saâdet modelini misal gösterip, günümüzde çağdaş değerler sırasına geçen bu kavramların gerçek anlamlarıyla Müslümanlarca benimsenmesinin kabulünün ehemmiyetini kaydetti.
“ŞÂYET OSMANLILAR DEMOKRATİK BİR SİSTEMİ KURARLARSA…”
“Şâyet Osmanlılar, Anayasayı tam olarak ayakta tutar ve demokratik bir sistemi kurarlarsa, bunun sonuçları bizim şimdi göremeyeceğimiz kadar uzaklara gidebilir; şâyet Türkiye’de Anayasa iyi işler ve işler iyi giderse” diye İslâm âleminin demokratik idâreye geçeceği derin kaygısıyla ‘önlem alınmasını’ ister. Öncelikli önlem’ olarak da, “Bizim mücadelemiz Türk halkının hisleriyle olacaktır. Bunu çok dikkatle ele alınacak bir konu olarak veriyorum’ önerisiyle, Müslümanlar arasında Kur’ân temel esaslarının zıddına Meşrutiyetin -demokrasi ve cumhuriyetin- İslâm’a aykırı olduğu ve hatta ‘küfür rejimi’ olduğu telkin ve tezvirâtının yapılması teklifinde bulunur.” İngiliz diplomatın, Müslümanlarda yönetimin demokratikleşmesiyle Meclis’in hâkimiyetinden rahatsızlığını açıkça bildirmesi, aslında emperyallerin ‘tek adamlık rejim”’i istediklerinin itirafı olduğunu belirten İlhan, “Bunun içindir ki, İslâm dünyasını istilâ edip sömüren sömürgeci küresel güçler, dünden bugüne Müslümanların temelde Kur’ân’ın emri olan “meşveret- demokrasi sistemi”ne geçmesini istemezler. İslâm ülkelerinin krallarla, otoriter rejimlerle, baskıcı yönetimlerle yönetilmesini “dinin gereği” çarpıtmasını propaganda ederler” değerlendirmesini yaptı.
Müslümanlar uyanık olmalı
“Emperyal güçlerin ve ifsad şebekelerinin, küresel hegemonya ve çıkarları hesâbına, İslâm dünyasındaki demokrasi ve hürriyet arayışlarını ‘Arap baharı’nın zehirlendirilip “Arap kışı”na dönüştürülmesinde olduğu gibi manipüle edip zehirlediğini ve Müslümanları etnik – ırki ve mezhebi çatışmalar tuzağına, iç savaş kargaşa ve kaosuna düşürdüğünü son yıllarda İslâm coğrafyasında olup bitenlerle Bediüzzaman’ın tefsir ve tahlilleriyle ortaya koyan İlhan, “Müslümanların, ecnebilerin oyunlarını boşa çıkarılması için, ırkçılık ve tefrika oyunlarına karşı uyanık olmaları, aynı inancı, aynı tarihi, aynı ortak kültür ve medeniyeti paylaşan, asırlarca beraber yaşamış halkların tefrika komplosuna karşı ikazı bu açıdan fevkalâde ehemmiyetlidir” diye konuştu. Kalabalık bir katılımın olduğu seminerin sonunda, Bediüzzaman’ın “İslâm kardeşliği” üzerine inşa edilecek maddi ve mânevî işbirliğine bağlı olduğunu ve “İstikbâlin hâkim-i mutlakı olan İslâmiyetle saadet-i dünyeviyeyi kazanacakları” müjdesinin bu şuura tahakkuk edeceği müjdesinin mânâsını hatırlattı. Seminer, dinleyicilerin sorularına yine Bediüzzaman’ın tefsir ve izâhlarına göre verilen cevaplarla sona erdi.
“Komşu, kardeş ve birbirine muhtaç” milletler
Osmanlıdan koparılan, iftirak plânları ve projeleriyle iç savaş kargaşasına düşürülen İslâm ülkelerinin mezhebi ve etnik tefrikayla daha da ufak parçacıklara bölünüp parçalanmasına karşı Bediüzzaman’ın dönemin Başbakanı merhum Menderes ile Cumhurbaşkanı Bayar’a (Emirdağ Lâhikası’nda yer alan) Türkiye Irak ve Pakistan arasında yapılan ve daha sonra İran’ın da katıldığı Müslüman bölge ülkelerinin işbirliğini esas alan “Bağdat paktı”nı örnek gösterip takdir ve teşvik etttiğini belirten Cevher İlhan bu konuda şu tesbitleri sıraladı: “Bediüzzaman, 1911’de Şam’da Emeviye Camiinde verdiği hutbede, ecnebilerin başta ‘iki büyük ve muazzam taife olan Arap ve Türk gibi hâkim milletler’ olmak üzere, bütün Müslüman milletlerin dünyevi ve uhrevi saadetlerinin, maddi ve mânevî kalkınmalarının yine mâddi ve mânevî işbirlikleriyle olacağını ders verir. “Bundandır ki, asırlarca beraber yaşamış, ‘komşu, kardeş ve birbirine muhtaç’ akraba milletlerin çeşitli tahriklerle karıştırarak ve kışkırtılarak birbirine hasım hale getirilmesiyle İslâm kardeşliğini berhava eden ve Müslümanları birbirine kırdıran “tahrik ve ifsad fitne stratejileri”ne dikkat çeker.”
Diyarbakır - Yeni Asya
Haber Merkezi