Türkiye’de yaşanan hukuk katliamlarına her geçen gün yenisi eklenirken, eşitlik ve adilliği simgeleyen adalet terazisinin ayarı da iyice şaştı.
KHK ile Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanlığı görevinden ihraç edilen Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, ‘Bir KHK listesinde adları yer alan kişilerin yaşamları karartılıyor’ diyor.
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanlığı görevinden 7 Şubat 2017’de yayımlanan OHAL KHK’sı ile ihraç edilen Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli hukukçulardan biri. Sadece Türkiye’de yürüttüğü çalışmalarla değil, aynı zamanda Avrupa’da imza attığı çalışmalarla da hukuk çevrelerinde adı bilinen bir hoca. Yarım yüzyıla yaklaşan akademisyenlik hayatı boyunca sayısız öğrenci yetiştirdi, düşünceleri modern hukukta uluslararası anlamda kabul gördü.
Emekli olamayacak
Ancak KHK’yla ihraç edilen Kaboğlu’nun emeklilik hakkı elinden alınmış oldu. Kaboğlu’nun artık bir geliri yok. Tüm kamu haklarından mahrum, sağlık güvencesi dahi yok. Sorbonne Nouvelle Üniversitesi’ndeki derslerine de gidemiyor, çünkü pasaportu iptal edildi. Prof. Kaboğlu, ihraç edilmesinin üzerinden aylar geçmesine rağmen hiçbir düzeltme yapılmadığını belirterek, “Bütün hak arama yolları da kilitlenmiş bulunuyor” dedi. Kaboğlu, “Bütün mesleki yaşamını hukuka ve hukuk devletine adamış bir kişi için, kendisinden çok ülkesi adına bundan büyük acı düşünülebilir mi?” sözleriyle içinde bulunduğu durumu anlatıyor. Milliyet’e konuşan Kaboğlu, şunları söyledi: “Açlık grevindeki genç meslektaşımız Nuriye Gülmen’in, ‘Burada ekmek kavgası veriyoruz, bunu duymak zorundasınız’ sözleri, sorunun maddi yönünün özeti. Ama işin bir de hukuki yönü var ki, o daha çok acı verici. Bir gece yarısı yayımlanan OHAL KHK listesinde adları yer alan kişilerin, aileleri ile birlikte yaşamları karartılıyor, hiçbir gerekçe yok.
Bütün hak arama yolları kilitlenmiş bulunuyor
Cumhurbaşkanı, ‘At izi it izine karıştı’ diyor; Başbakan, ‘Kurunun yanında yaş da yanıyor, listelerde kimlerin adının yer aldığını, haber olunca öğreniyoruz’ diyor; Başbakan yardımcısı, ‘Yanlışlar düzeltilecek’ diyor. Aradan aylar geçtiği halde, hiçbir düzeltme yapılmadığı gibi, bütün hak arama yolları kilitlenmiş bulunuyor. Hukuk dışı bir işlemin kurbanı olduk. Bu, işlem sahipleri tarafından da itiraf edildiği halde, ‘şüpheli kişi’ yaftası vurularak hedef gösterilmek de, haysiyet kırıcı tabii. Yarım yüzyıla yaklaşan akademisyenlik geçmişim bitti. Dersler konusuna gelince; hepsi bıçak gibi kesildiği gibi yurtdışındakiler hariç, Marmara Üniversitesi’nde yönettiğim 10 doktora tezi vardı.”
‘Skype’ ile ders
“Ağlayan asistanlar ve akademik kariyerden vazgeçmek isteyen genç meslektaşları teselli etmek, bilimsel çalışmalarına döndürmek kolay değil. Yurtdışı derslerime gelince; bana ülkem adına hicap veren şey, 2017’de yöneticilerin içeride uyguladığı hukuk dışı yaptırımın dış ülkelere kadar uzanmasının Türkiye hakkında verdiği olumsuz görüntü. Skype yoluyla verdiğim birkaç saat ders sırasında, ben anlattıkça not alan öğrencilerin ülkem hakkında ne düşündüklerine zihnimin kayması ya da 19 mayıs günü Paris 2 Üniversitesi’nde yapılan uluslararası bir toplantıya gönderdiğim bildiri metninin bir meslektaşım tarafından okunması sırasında dinleyicilerin ne düşündükleri.”
‘Düşünce bilim ve hukuk kıyımı’
“Bu hukuki değil fiili bir durum. Fiili durumun sürdürülemez olması nedeniyle geçiciliğine de inanıyorum. Çünkü Türkiye’nin birikimi bunu hak etmediğimizi gösteriyor. Günlerim daha çok çalışmakla ve yazmakla geçiyor. Bunlar, kısmi harçlık olanağı yaratsalar da daha çok çalışma motivasyonu, ülkemizin asgari hukuk güvenliğine dönebilmesine katkı sağlayabilme umudu. Ama benim açımdan, en büyük acı, yaşam boyu özgür düşünceyi, bilimi ve hukuku savunan bir kişi olarak, yarım yüzyıla yaklaşan mesleki yaşamımın bu üçlü kıyımla sona erdirilmesi: düşünce-bilim ve hukuk kıyımı.”