Son günlerde "Bediüzzaman" ünvanında geçen "Bedi" kelimesinin Allah'a ait bir isim olduğu ve insanlar için kullanılamayacağı iddialarına, gazetemiz Genel Yayın Müdürü Kâzım Güleçyüz Bediüzzaman'a ait gayr-i münteşir bir lahika mektubuyla cevap verdi.
İşte Kâzım Güleçyüz'ün Yeni Asya'da yayınlanan "Hocanın itirazına Üstadın cevabı" başlıklı o yazısı.
Hür Adam filmi vizyona girdiğinde Üstad Bediüzzaman’la ilgili müsbet değerlendirmeler yaptığını hatırladığımız Mustafa İslamoğlu, nedense, son beyanlarında tamamen farklı ve asılsız isnadlarda bulunmuş.
Seslendirdiği uyduruk iddialardan birinin cevabını, bizzat Üstadın gayrimünteşir bir Emirdağ mektubundan hep birlikte okuyalım:
“Aziz, sıddık kardeşim Sabri!
“O hocanın ‘Aziz’ kelimesine itirazına deriz:
“Evvelâ: Eskiden beri ve ehl-i ilim mükâtebelerinde (yazışmalarında) ‘Aziz kardeşim, aziz arkadaşım’ ve umum halkın muhaverelerinde (konuşmalarında) ‘Azizim, azizim’ tabirleri, sıfat ve mana-yı lügavî itibariyledir. Hem ‘Allah dilediğini aziz eyler’ (mealindeki ayetin) sırrına göre insana verilen ‘aziz’ lafzı İlm-i Sarf usûlünce (...) ‘izzete mazhar olmuş’ demektir.
“Sâniyen: Gerçi ‘Aziz’ ismi, Esma-i Hüsnadandır. İsim olarak başkada istimal edilmez. Fakat manası itibariyle sıfat olarak daima hem ‘Aziz,’ hem esma-i İlahiyeden ‘Halîm ve Hakîm ve Mâlik ve Melik ve Alîm ve Âlim ve Mü’min ve Semi’ ve Basîr’ gibi çok istimal edilmiş. Hiç kimsenin hatırına itiraz gelmez. Yoksa (...) Mü’min ismi, sıfat manasıyla umum mü’minlere ümmetçe verilmesi ve Hakîm ismi, sıfat manasıyla bütün doktorlara bütün halk tarafından istimal edilmesi; o zatın itirazına göre hata ve günah olmak lâzım gelir. Bunlara kıyasen Mâlik ismi ve Semi’ ve Basîr isimleri, sıfat manasıyla herkese her vakit veriliyor.
“Sâlisen: Benim de eski ulemaya iktidaen bu ‘aziz’ kelimesini sıfat olarak kardeşlerime vermenin sebebi ise; onlar dini ve ilmi dünyaya alet yapmadıklarından, ilmin ve dinin izzetini muhafaza ettiklerinden—temsilde hata yok — Yusuf Aleyhisselamın Aziz-i Mısır olması gibi bunlar da derecelerine göre bu asrın azizleridirler. Cenab-ı Hak onları aziz ediyor. ‘Allah dilediğini aziz eyler’ (mealindeki ayetin) sırrına mazhar ediyor, diye istimal ediyorum.”
***
Konuyu yine Üstadın sözleriyle bağlayalım:
“Risale-i Nur’a, daha vatana, idareye zararı dokunmak bahanesiyle tecavüz edilmez. Daha kimseyi o bahane ile inandıramazlar. Fakat cepheyi değiştirip, din perdesi altında bazı safdil hocaları veya bid’a taraftarları veya enaniyetli sofî meşreblileri, bazı kurnazlıklarla Risale-i Nur’a karşı iki sene evvel İstanbul’da ve Denizli civarında olduğu gibi istimal etmeye münafıklar belki çabalayacaklar. İnşaallah muvaffak olamazlar.”
(Emirdağ Lâhikası, s. 218)