Yeni Asya Ankara temsilciğinde ‘Başkent Sohbetleri’ kapsamında düzenlenen toplantıda konuşan Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay, “Türkiye’de hiçbir zaman hukuk olması gerektiği kadar düzgün işlemedi, ama bu kadar da kötü işlemedi” dedi.
Yeni Asya Gazetesi Ankara Temsilciliği tarafından düzenlenen ‘Başkent Sohbetleri’ kapsamında, Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay’ın katılımıyla, “Son Siyasal Gelişmeler Işığında Adalet” konulu bir seminer gerçekleştirildi.
Ali Serdar Beykoz’un sunuculuğunu yaptığı seminerde Ertuğrul Günay, son dönemde yaşanan siyasî ve hukukî sıkıntılar üzerinde görüşlerini aktardı.
TEMİZ HAVA KADAR ÖNEMLİ
Konuşmasının başında doğru haber almanın büyük bir ihtiyaç olduğundan ve bazı kısıtlamalar sebebiyle özellikle son dönemlerde doğru habere ulaşmanın zorluğundan bahseden Günay, milletin vergileri ile işleyen ve millete doğru haber aktarmakla yükümlü olan devlet kanalının bile vazifesini yapmadığı bir ortamda, Yeni Asya’nın büyük bir vazife üstlendiğini ifade ederek, “Yeni Asya gerçekten özel bir teşekkürü hak ediyor. Objektif kalmaya gayret ediyor. Mümkün olduğu kadar doğruyu yansıtmaya, çarpıtmamaya çalışıyor. Bu gerçekten içinde bulunduğumuz ortamda temiz hava kadar önemli” dedi.
YOKSULLUKLA VE YASAKLARLA MÜCADELE
27 Nisan muhtırası karşısında gösterdiği demokratik tavır neticesinde Adalet ve Kalkınma Partisi’nden teklif aldığını, o dönemde bağımsız konumda olduğunu ve esasen 1980’den itibaren milletvekili olmadan siyaset yapılabildiğini gösterdiğini söyledi. O dönemde gelen teklifi tek başına kabul etmesinin yanlış anlaşılacağını düşündüğü için bir grup arkadaşı ile birlikte hareket ettiğini ifade eden Günay, bu teklifi demokrasiyi savunmak amacıyla ve başlangıçta söylenen ‘yoksullukla mücadele, yolsuzlukla mücadele, yasaklarla mücadele’ söylemine itibar ederek kabul ettiklerini belirtti.
YERYÜZÜNDE KİBİRLE YÜRÜMEYİN…
Partideki ilk 4 yıllarının küçük bir koalisyon mantığı ile ilerlediğini ve o dönemde bazı yanlışlar olmakla birlikte doğru ve önemli işlere de imza atıldığını ifade eden Günay, seçimleri üst üste kazanmanın partide bir kibir durumu oluşturduğunu söyledi. (İsra Sûresinin 37. Âyetini naklederek) “Yeryüzünde kibirle yürüme ne yeri yarabilirsin, ne de boyun dağlara yetişir. Bizim böyle bir inancımız var” diyen Günay inancımızda kibrin yerinin olmadığını ve Hakk’ın alçak gönüllü olanın tarafında olduğunu belirtti. Günay, parti ile aralarındaki koalisyonun ilk çatlağının bu kibirlenme dolayısıyla oluştuğunu söyledi.
İSTANBUL’UN SİLUETİ BOZULDU
AKP ile aralarındaki ilk ihtilâfın ise Kültür ve Turizm Bakanlığı yaptığı dönemde İstanbul’un siluetini bozan Zeytinburnu’ndaki yüksek binalara yaptığı itiraz dolayısıyla başladığını anlatan Günay, bu yapıların “gecekondu bölgesinde, kimsenin dikkatini çekmez” denilerek savunulduğunu söyledi. İstanbul’un siluetinin bozulacağını o dönemde açıkça ifade ettiğini söyleyen Günay, İstanbul’da artık minare ve kubbelerin gökdelenlerden dolayı görünmediğini dile getirdi. Günay, “Burası Manhattan değil. Burası Dubai değil. Burası İstanbul. Biz yokken vardı, bizden sonra da var olacak, Semavi Eyice Hocanın bir sözü var ‘Bu kubbeler ve bu Minareler İstanbul’un tacı gibidir, buna dokunmaya hakkımız yok’ diyor hele ki bir muhafazakâr iktidarın buna dokunmaya hakkı elbette olamazdı; ama ne yazık ki ilk ihtilâfımız orada oldu” dedi.
TATLI DİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR
Sonraki ihtilâf sebebinin ise Gezi Parkı meselesinden kaynaklandığını ifade eden Günay; Gezi Parkının rant alanı haline getirilmek istenmesine karşı çıktığını belirtti. Hükümetin Gezi Parkı eylemlerine yaklaşımının da yanlış olduğunu söyleyen Günay; “Oradaki çocuklar ağaçlar kesilmesin diyorsa olayı büyütmeye gerek yok, gider iyi niyetle konuşur, anlaşırsınız; tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.” diyerek, eylemciler ile musalaha yolunun tercih edilmemesinin olayların şiddetlenmesinin ve acı sonuçlar oluşmasının önünü açtığını ifade etti.
SURİYE POLİTİKASINDA YANLIŞ YAPILDI
Sonraki ihtilâflarının ise Suriye meselesinden kaynaklandığını ifade eden Günay, Suriye ilişkilerin en ileri seviyede olduğu ve Suriye turizminde söz sahibi olunduğu bir dönemde olayın mümkün olduğu kadar dışarda kalınması gerektiğini ifade ettiğini, fakat ‘6 ay içinde bu iş bitecek’ şeklinde cevap verildiğini söyledi.
Ortadoğu coğrafyasında en derin örgütlü devletin Suriye olduğunu ve dengelerinin o dönemde kuvvetli kurulduğunu ifade eden Günay, Baas rejiminin doğru tanınmaması ve kozmopolit bir yapıda olan Suriye’nin Şiiler ve Sünnilerden ibaret olduğunun sanılması neticesinde yanlış politika belirlendiğini, Mısır’da İhvan’ın gelmesi ve Libya’da Kaddafi’nin düşmesinin hükümeti yanılttığını, Esad’ın da çabuk düşeceği, yerine ihvan geleceği ve Suriye içinde daha etkili olunacağı düşüncesi ile bu meseleye bu kadar dahil olunduğunu ve bunun yanlış olduğunu ifade etti.
VEBALİ KİMDE?
Bosna savaşında gördüklerinden hareket ile savaşlardaki en feci olayların aile, kadın ve çocukların başına gelen olaylar olduğunu söyleyen Günay, Suriye’de de aynı şiddette olaylar yaşandığını, insanların evlerinden olduğunu, bir kısmının öldüğünü ve kadın ve çocukların büyük sıkıntılar çektiğini ifade ederek; “Bunun vebali kimde?” diye sordu.
EKMEKSİZ YAŞARIM, HÜRRİYETSİZ değil
Günay, yaşanan ihtilâflar, fikir ayrılıkları, yolsuzluk iddialarını üzerine gidilmemesi ve kuruluştaki ‘yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ile mücadele’ taahhütlerinin aksi bir istikamette gidilmeye başlanması neticesinde Parti ile yollarını ayırmak zorunda kaldıklarını ve bir basın toplantısı düzenleyerek “Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem. / Gelenin hatırı için geçmişe kalkıp sövemem.” ve “Ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam.” diyerek parti ile yollarını ayırdığını ifade etti.
BARIŞ İÇİNDE YAŞATMANIN ÇARESİ
Bir toplumun ancak adalet ile barış içinde yaşayabileceğini ve her işin başının adalet olduğunu ifade eden Günay, “Adalet hakkı olanın hakkını aldığı, haksızın da kendi sınırları içinde kaldığı bir anlayıştır. Herkes hakkını almışsa ötekinin itirazını kimse ciddiye almaz, ama adalet sarsılmışsa haklı olan derdini anlatacağı yer bulamıyorsa, hakkını arayabilecek bir kapı çalamıyorsa o toplumda düzen olmaz, o toplumda barış olmaz, Olsa bile barış değildir baskıdır o, baskı hafiflediği anda millet birbirinin gırtlağına sarılır. Onun için bir toplumu bir arada yaşatmanın, esenlik içinde yaşatmanın, barış içinde yaşatmanın tek yolu, tek çaresi adalettir” şeklinde konuştu.
Adaletli olmanın dinimizin de gereği olduğunu ifade eden Günay, “Benim bildiğim, bizim dinimizde bir devlet modeli falan dayatılmıyor, devletin ahlâkı dayatılıyor. Önce adil olacaksınız, merhametli olacaksınız” dedi.
GELİNEN NOKTA ÜZÜCÜ…
Günay, gelinen noktada insanların dinden uzaklaştığını ve inançtan korkar hale geldiğini ve bunun muhafazakâr bir hükümet döneminde olma- sının çok vahim olduğunu ifade ederek, Âkif’in dediği gibi, ‘Müslümanlık bilmem ama galiba göklerdedir. / Kaç hakikî Müslüman gördümse hep makberdedir.” diyerek, dinin -özünden uzaklaşılıp- şekle indirildiğini, bütün kutsalların menfaate alet edildiğini söyledi ve bu durumu bir çürüme olarak tarif etti..
KHK’LAR HUKUKSUZLUK BELGESİ
KHK’lar ile ilgili gelen bir soru üzerine Günay, “KHK şu anda Türkiye’de maalesef bir hukuksuzluk belgesi olarak duruyor. KHK, olağanüstü dönemde, durumla sınırlı olarak çıkarılması gereken bir düzenleme, olağanüstü dönemle sınırlı olarak yapılması gereken ve hukuk sınırları içinde amaca uygun yapılması gereken bir düzenleme. Gerekçelerinin de olağanüstü hal ile, KHK yetkisini veren anayasal düzenleme ile ilgisi olması lâzım, ama şu anda bütün bu sınırlar aşıldı. KHK her konuda çıkarılıyor. Mecliste kanun konusu olan herşey KHK ile çıkıyor. Daha da vahim olan, KHK ile insanların ekmeğiyle oynuyorlar, en vahimi bu, insanları işten çıkarıyorlar; insanların ekmeğini, yuvasını, işini, aşını yok ediyorlar ve KHK’yı yargıya götüremiyorsunuz. Hâlbuki idarenin her faaliyetinin yargı önüne gitmesi lâzım, bizim elli yıldır uygulamamız böyleydi; fakat şimdi AYM de, yargı da maalesef bu konuda kendini kenara çekti, hukuku devre dışı bıraktılar, bu kabul edilebilir bir şey değil” diye konuştu.
HUKUK HİÇ BU KADAR KÖTÜ İŞLEMEDİ
Türkiye’de hukukun olağanüstü dönemlerde çok zedelendiğini ve zaman zaman büyük hukuksuzluklar yaşandığını ifade eden Günay; “Türkiye’de hiçbir zaman hukuk olması gerektiği kadar objektif ve düzgün işlemedi, ama bu kadar da kötü işlemedi” dedi.
Hukuk organlarının kendilerinden beklenen tepkiyi vermediğini söyleyen Günay, “Bu olabilecek iş değil. İnsan bir haksızlığa uğradığı zaman nereye başvuracak? Bunu hukuk içinde tarif etmek mümkün değil. İşin üzüntü verici tarafı, durumun sapmalarını söylemesi ve düzeltmesi gereken yüksek yargı, AYM -kendisi ile ilgili konularda bile o kadar sessiz kalmayı seçiyor ki, insanlarımız nereye başvuracağını bilemiyor” şeklinde konuştu.
DEVLET ODUR Kİ…
Devletin temelinin adalet olduğunu vurgulayan Günay; “Devlet odur ki; doğruyu, yanlışı, haklıyı, haksızı, suçluyu, suçsuzu ayıracak mekanizmayı işletir. Çünkü devletin düzenini kuran adalettir. Adalet mülkün temelidir. Kınalızade Ali Efendi’nin ünlü Ahlâk-ı Alai kitabında ünlü hükümdür: ‘Adl’dir mucib-i salah-ı cihan!’ Dünyada salah istiyorsan adalet olacak. Olmayınca devletin düzeni bozuluyor” dedi.
YANLIŞI ÖNLEMEK ZOR
Bakanlık yaptığı süre içerisinde yaşadıklarını anlatan Günay, “Bir bakan kendi görev alanında iyi iş yapmaya çalışıyorsa onu yapabilir, ama yanlış bir iş yapılıyorsa onu önlemek zor. Bakıyorum ki yanlış, gereksiz yüksek bir bina yapılıyor, onu engellemeye çalışıyorsun, engelleyemiyorsun. Ya da haksız yere bir kaynak heba ediliyor, onu önlemek için en yukarıdaki iradeye ihtiyaç var, yukarıdaki irade eğer onu arkalıyorsa yanlışı engelleyemiyorsunuz” diye konuştu.
SORUMLULARIN ÜZERİNE GİDİLMELİ
ABD’de görülen dâvâyı da değerlendiren Günay, en başta hata yapıldığını ifade ederek şöyle konuştu:
“Siz bunun önlemini baştan alacaktınız, baştan Türkiye’de yargılama yapacaktınız, belli bir yere kadar getirecektiniz, en azından o banka müdürünü mahkûm edecektiniz, onunla açık ilişkisi olan bir-iki siyasî varsa onu yargının önüne çıkaracaktınız, AYM yargılama yapacaktı belki orası beraat ettirecekti, ya da ceza verecekti. Bunlar yapılmadı. Dünya, havuz medyası okumuyor. Dünya kendi kaynaklarından haber alıyor. Bizim burada görmek istemediğimiz her şeyi onlar görüyor. Burada sizin kendi vatandaşınıza örtbas edip, göstermediğinizi bir ölçüde dünya kendisini de ilgilendirdiği için bir yerden tuttu ve yargılıyor. Ne yapacaksınız? Bağırmayacaksınız, diyeceksiniz ki; ‘bunun sorumlularının üzerine gideceğim. Evet ben bu boyutlarını bilmiyordum. Bunun sorumlularının üzerine gideceğim ve gerekeni yapacağım, diyeceksiniz...”
Yaşanan sürecin bir utanç sebebi olduğunu söyleyen Günay, Avrupa ile ilişkilere de zarar geldiğini ve 2012 senesine kadar Türkiye’ye sahip çıkan çevrelerin hepsini artık kaybettiğimizi, eskiden itibar ile karşılandığımız ülkelere şimdi bakanlarımızın dahi giremediğini ve bu durumdan ancak özeleştiri yapılarak ve sorumluluk alınarak çıkılabileceğini dile getirdi.
TELEVİZYONA ÇOK ALIŞTIK
Günay, Türkiye’nin Televizyona çok alıştığını ve bunu bilen iktidar çevrelerinin ekranı kullandığını ifade ederek; “TV kanallarından Türkiye şu anda iktidarın duyurmak istediklerini duyuyor. İktidarın söylemek istediklerini duyuyor, geri kalanı duymuyor. TV’lere sözüm ona tartışmaya çıkıyorlar, tartışmanın iki kanadını da yukarısı tayin ediyor. Bazı kişiler her gece televizyonda, her konuyu iktidarın ağzıyla konuşuyor.” dedi.
HUKUK DEVLETİ KAVRAMI İÇSELLEŞTİRİLEMEDİ
Türkiye’nin devlet yapısının Batılı devletler gibi aşağıdan yukarı değil de, Doğulu devletler tarzında yukarıdan aşağı teşkil edildiğini ifade eden Günay, ülkede yapılan anayasaların hep yukarıdan dikte edilerek yapıldığını ve herkesin tepedeki güce bakması sonu- cunda hukuk devleti kavramının içselleştirilemediğini belirtti.
Haber - Foto: Fatih KARAGÖZ - Bilâl Said PARLAKOĞLU - Şükrü KALI Zübeyir Seyda OKAY
[email protected]