Zaman yazarı Ali Bulaç, bugün yayınlanan "Ak Parti bir proje miydi?" başlıklı yazısında AKP'nin kuruluş aşamasında Amerika'nın ve Abdurrahman Dilipak'ın rölüne geniş yer ayırdı. ABD'nin daha önce Necmeddin Erbakan ile anlaşmak istediğini fakat Erbakan'ın bunu reddettiği için farklı bir yol izlediğini belirten Bulaç çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İşte, Bulaç'ın 21.12.2014'de Zaman'da yayınlanan o yazısı:
Geçenlerde Merkez Parti Genel Başkanı Abdurrahim Karslı, +1 TV’ye verdiği röportajda Abdurrahman Dilipak’ın, “AK Parti’nin bir proje olarak ABD, İngiltere ve İsrail tarafından kurulduğunu iddia ettiğini”, kuruluşuna destek veren güçlerin, şu üç şeyi talep ettiğini söyledi:
“1. Biz sizi iktidara taşıyalım.
2. Size iktidarda sorun çıkaracakları opere edelim.
3. Size gerekli finansal destekleri getirelim.”
AK Parti’den istenenler de şunlardı:
"a. İsrail’in güvenliğini artıracaksınız, önündeki engelleri kaldıracaksınız.
b. Büyük Ortadoğu Projesi yani sınırların değişmesi.
c. İslam’ın yeniden yorumlanmasında bize yardımcı olacaksınız.”
Bu konuyu yazmamın iki sebebi var: İlki, Sayın Karslı beni de şahid gösteriyor. Konu sosyal medyada yer aldıktan sonra doğru olup olmadığını soran onlarca e-mail aldım. Yine yazmayacaktım ama Dilipak, Rotahaber’den Ünal Tanık’a konuşulanları teyid edince yazmaya karar verdim. İkincisi, AK Parti hükümetinin neden Batı’yla bozuştuğunu anlamak için artık bunları yazmak lazım. Evet, o toplantıda vardım, 40 senedir tanıdığım Abdurrahman Dilipak, bunları –ifadelerde bazı değişiklikler olsa da- anlattı. Mesele şu:
1998’lerden başlamak üzere Amerikalılar, sıklıkla bizlerle görüşmeye başladılar. Biri gidiyor, üçü geliyordu. Sordukları şuydu: “Türkiye’de dindar zemini kuvvetli bir iktidar mümkün mü?” Ben ana fikir olarak şunları söylüyordum: “Türkiye’de İslami-muhafazakâr aktörlerin belirleyici rol oynadığı bir döneme giriyoruz. Kronikleşmiş sorunlarımızı eski zihniyetle çözemeyiz; bölge gibi Türkiye de yeniden şekillenmek durumunda, Batı İslam’a, Müslümanların hayat tarzına ve kaynaklarına saygı göstermelidir. Batı ile savaşmak zorunda değiliz ama Batı’nın süren tahakküm ve hegemonyası altında Ortadoğu böyle devam edemez. İsrail sınırlanmalı, rejimler demokratikleşmeli, kaynaklar adil dağıtılmalı, İslam’ın cevaz verebileceği siyasetlere engel olunmamalı.”
Ancak ne aktivisttim ne siyasi bir hevesim vardı. Dilipak ise çok hareketli, aktif bir arkadaşımız. Tanıyanlar bilir, her konuda projesi var. Yeni dönemde Türkiye için mümkün bir siyasi proje hazırladı, bundan hayli saygın kişilere bahsetti. Ve onun ifadesine göre Ankara’da birilerine çalıştığı dosyayı verince, Amerikalıların görüşme trafiği değişti, bir süre sonra Dilipak, projesinin “bazı değişiklikler”le AK Parti olarak ortaya çıktığını gördü. Bundan sonrası hepimizin malumu!
Amerikalılar, ikna edebilselerdi söz konusu projeyi Erbakan hocaya uygulatmayı düşünüyorlardı, ancak o reddetti. Erbakan hoca vefatından önceki son görüşmemizde AK Parti’nin nasıl kurulduğunu uzun uzun anlattı, elindeki bazı belgeleri bana gösterdi; Ertan Yülek Bey şahittir.
Karslı’nın evinde Dilipak, şunları da söyledi: “AK Parti böyle kuruldu ama Erdoğan artık bağımsız hareket ediyor.”
Bu köşeyi takip edenler, benim ilk günden AK Parti’nin BOP merkezli politikasına muhalefet ettiğimi; kuruluşta Amerikalılara ve Batı’ya –bölge ve İsrail adına- verilen taahhütlerin çok ağır olduğunu yazdığımı, bol keseden taviz ve taahhütlerde bulunmadan da bölgesel politika yürütmenin mümkün olduğunu savunduğumu bilirler. Elbette kıyamete kadar Batı’ya bağımlı kalmayacaktık ama bağımlılıktan kurtulmanın yolu bu değildi.
M. Ali Bulut’un yazdığına göre o dönemde bu proje rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’na da teklif edilmiş. Yazıcıoğlu, Erdoğan’a: “Kardeşim zaman ve hadiseler bana öğretti ki, Amerika’nın desteğindeki bir siyasete hizmet edilmiyor. Eğer millete dayanarak siyaset yapacaksan geleyim. Aksi takdirde Amerika hep kendine hizmet ettirir.” Tayyip Bey ona, “Bir müddet Amerika’nın dediklerini yaparız, sonra millete hizmet ederiz. Mani olurlarsa dirsek vurur, gideriz.” deyince rahmetli, “Amerika dirsek vurulacak bir güç değil. Fil ile gireceğin yataktan ezilerek çıkarsın.” demiş, teklifi nazikçe reddetmiş. (Bkz. Haber7, 11 Ocak 2014)
Sistemin onayını al, imkânlarını kullan, sonra “Ben yokum” deyip diklen! Arkasından Saddam’ın Batı adına İran’la savaştıktan sonra Kuveyt’i işgal etmesini andırırcasına Suriye “Bizim iç meselemizdir, birkaç hafta sonra Beni Ümeyye Camii’nde namaz kılacağız” diye silahla rejim devirme ve müdahale arzularını açığa vur. Bu ilk günden yanlıştı. Bugün faturası hepimize kesiliyor!