Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi'nin -Radiyallahu Anh- “İşte, zaman, çünkü, harekâtın bir rengi, bir levni, yahut bir şeridi hükmünde olduğundan, harekâtta câri olan bir hüküm, zamanda dahi câridir.'' şeklindeki tarifleriyle 'zamanın' değişken, izafi, bağıl ve hareketin bir göstergesi olduğuna dikkat çeker.
Risale-i Nur'um muhtelif bölümlerinde ve özellikle de Sözler isimli eserin Mirac-ı Nebeviyeye (a.s.m.) dair olan Otuz Birinci Söz'ünde Mirac Hakikatinin izah ve ispatı yapılırken zaman kavramının hakikatine de vurgu yapılmaktadır.
Mirac Hakikatini kavrama noktasında da tefekkür pencerenizi genişletebilmenize yardımcı olabilecek önemli bir makaleyi istifadenize sunuyoruz.
İşte Yeni Asya Yazarı Halil Akgünler'in 'Zaman' kavramı üzerine kaleme aldığı Risale-i Nur'dan mülhem makalesi:
Zaman nedir?
Az biraz fizik okumuşsak, bu soruya vereceğim cevap çok basittir. Zira Yol/Hız zamanı verir. Bir vasıtanız var. 90 km/saat hızında seyahat ediyorsunuz. 180 km yol almışsanız bu mesafeyi 180/90=2 saat gibi bir süre içinde kat etmiş olursunuz. Burada alınan yolun mesafeye bölümü zamanı verir.
Yani zaman bir ölçüde mekan ve harekete bağımlı olarak tanımlanan bir kavramdır. Ve bilhassa hareketin ve hızın bir göstergesi hükmündedir. Hareket de bir yer ve mekan içinde gerçekleştiği için, dolayısıyla zamanın mekana da bağlı olduğu söylenebilir.
İçinde bulunduğumuz dünyanın zamanı da böyledir. Yani saat dediğimiz kavram dünyamızın bir gece ve gündüzde kat ettiği yolun 24 eşit parçaya bölünmesi ile elde edilir. Bu nedenle dünyamız kendi ekseninde 24 saatlik bir zaman diliminde yaklaşık 40 bin km yol alır. Ekvator çevresini yaklaşık 40 bin km kabul edersek, dünyanın dönüş hızı da yaklaşık 1669 km/saat olur. Demek ki, '1 saat' diye tanımladığımız zaman kavramı dünyanın 1699 km yol almasına karşılık gelen bir zaman dilimidir.
Bu durum sadece dünyamıza ait bir durumdur. Güneşin, gezegenlerin ve yıldızların zamanı muhakkak ki farklıdır. Çünkü her bir yıldızın dönüş hızı farklıdır. Önceleri dünya zamanının tüm kainat ölçeğinde sabit bir değer olduğu kabul edilirdi.
Ancak yirminci yüz yılın başında zamanın izafi olduğu, cismin hızına bağlı olarak artıp azalabileceği keşfedildi. Yani zaman hıza göre değişen bir bir boyut, bir kavramdı. Yüksek hızlarda zamanın daha yavaş ilerlediği bilimsel deneylerle ispat edildi. Demek ki zaman hıza göre azalıp, artabiliyordu.
Bediüzaman Hazretleri Lemalar adlı eserinde bu hususa, “Şu dünyada zamanın, fena ve zeval-i eşyadaki tesiratı gayet muhteliftir” ifadesi ile dikkat çeker. Üstelik Sözler adlı eserinde biraz daha ileri bir tanım yapar: “İşte, zaman, çünkü, harekâtın bir rengi, bir levni, yahut bir şeridi hükmünde olduğundan, harekâtta câri olan bir hüküm, zamanda dahi câridir (Sözler: 525.) “
Bu ifadeler zamanın değişken, izafi, bağıl ve hareketin bir göstergesi olduğunu net bir şekilde açıklar. Aslında şu dünyada bile bu durum az bir dikkat ile anlaşılır. Zira biz insanlar aynı zaman dilimi içinde yaşamamıza rağmen, maddi hayatımız aynı zaman tesiri altında olmasına rağmen, his, ruh, akıl, kalp ve diğer manevi hasselerimiz farklı zamanlarda yaşayabilmektedir.
His ve duygularını inkişaf ettiren insanlar zamanı kendilerine göre tanzim edip, aynı anda farklı işler yapabilmektedirler. Öyle ki bazı insanlar bir dakikada bir günlük işi yapmışlar. Aynı zaman diliminde birkaç yerde bulunarak içinde bulundukları şu dünya hayatının zaman ve mekan sınırlarından dışarıya çıkabilmişler. Demek ki her insan için farklı bir zaman dilimi var.
Sual: Dünya hayatındaki zamanı bir ölçüde anladık. Peki ahiret yurdundaki 'zaman' nasıl olacak?
Cevap: Ahiret hayatı bu dünyadan farklı olduğu için elbette ki zamanı da farklı olacaktır. Belki de orada bizim bildiğimiz zaman olmayacaktır.
Bunu şu ifadelerden anlıyoruz: “Evet, dünya dârü’l-hikmet ve âhiret dârü’l-kudret olduğundan, dünyada Hakîm, Mürettîb, Müdebbir, Mürebbî gibi çok isimlerin iktizâsıyla dünyada icad-ı eşya, bir derece tedricî ve zamanla olması, hikmet-i Rabbâniyenin muktezâsı olmuş. Âhirette ise, hikmetten ziyâde kudret ve rahmetin tezâhürleri için maddeye ve müddete ve zamana ve beklemeye ihtiyaç bırakmadan, birden eşya inşa ediliyor. Burada bir günde ve bir senede yapılan işler, âhirette bir anda, bir lemhada inşâsına işareten Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân, “Kıyâmetin gerçekleşmesi ise, ancak göz açıp kapayıncaya kadar, yahut ondan da yakındır.”
(Nahl Sûresi: 77.) ferman eder.(Sözler: 106.)”
Bu ifade ahirette zaman kavramının olmayacağına işaret ediyor. Zira ahirette mekan değiştiği için bu dünya şartlarında yaşadığımız zaman da o ölçüde anlamını yitiriyor.
Sual: Mezkur ifadede geçen, “âhirette bir anda, bir lemhada inşâsına işareten” tabiri içindeki “bir anda” kelimesi bir zamana işaret ediyor gibi?
Cevap: Evet, burada bir zaman varmış gibi gözüküyor. Ancak bu bildiğimiz tarzda bir zaman değil. Belki zamansızlığa işaret ediyor. Mana, zihinlerimize yakınlaşsın diye böyle denilmiş. Aslında bu dünya şartları içinde bile ışık hızındaki bir süratte zaman sıfırlanıyor. Ahirette ise hayal ve ruh süratinde bir hayat olacak. Bu nedenle bildiğimiz zaman kavramı da anlamını yitirecek.
Sual: Yukarıda geçen ifadede “zaman, harekâtın bir rengi,” olarak tanımlanmış. Buradan hareket olan her yerde zaman olacağı anlaşılır. Ahirette ise mutlaka ki hareket vardır. Bu da bir zamanın olması gerektiğine işaret etmiyor mu?
Cevap: Muhakkak ki hareket olan yerde zaman da vardır. Ama bu bir ölçüde hareketin hız ve niteliğine bağlıdır. Asrımız bilim adamları şu yaşadığımız kainat içinde bile zamanı harekete göre sınıflandırmışlar. Bu sınıfa göre üç tip zaman var: Birisi, ışık hızının altında pozitif yönde akan bir zaman. Diğeri, ışık hızında sıfır olan bir zaman. Üçüncüsü ise, ışık hızının üstünde eksi yönde akan bir zaman.
Demek ki bu dünya şartlarında bile ışık hızına çıktığınız zaman, zaman ortadan kalkabiliyor.
Ahiret şartlarında ise iki durum gözüküyor. Birincisi mekan açısından ortaya çıkan zaman. Ahirette mekan sabit olacağı için dünya şartlarındaki zamanın orada olmayacağı açıktır.
Zira bu dünyadaki zaman tegayyür ve tebeddül sonucundaki hareketten ortaya çıkıyor. Ahirette böyle bir durum yok. Cennet ve Cehennem hayatı bir ölçüde sabit ve daimi hayat tarzlarıdır.
İnsanın hareket ve hayat tarzına gelince: Ahirette insan hayatı inkişaf edecektir. Üstadın tabiri ile insan, “ruh süratinde, hayal hızında” bir hayat sürecektir.
Bu nedenle her insanın kendine ait bir zamanı olacaktır. Veya zamansızlığı... “Çünkü ruh zamanla mukayyet değil. Hissiyat-ı insaniye ruh derecesine çıktığı vakit, o hazır zaman genişlenir; başkalarına nisbeten mazi ve müstakbel olan vakitler, ona nisbeten hazır hükmündedir.(Mektubat: 55. )” sırrınca zamanı kendine ait olan bir hayat tarzı ile yaşamaya devam edecektir.
Ruh ve hayal süratindeki bir hızın da zamanı kendine göre bükebileceği açıktır. Bu durum dünya şartlarında bile olmaktadır ki, ahirette elbette ki yaşanacaktır. Üstelik her bir insanın ahirette farklı bir boyutu olacaktır. Her bir insan farklı bir boyut ve hayat tarzı içinde yaşayacaktır. İnşallah bu konuyu da başka bir yazımızda ele alalım.
Risale-i Nur penceresinden Mirac ve zaman yolculuğu
Yeni Asya yazarlarından Halil Akgünler'in ; Miraç hadisesinin hakikatini Risale-i Nur'da Mi'rac-ı Nebeviyeye (a.s.m.) dâir olan 31. Söz penceresinden ele aldığı ve değerlendirmeler yaptığı diğer makalesini okumak için tıklayınız;.
http://www.yeniasya.com.tr/gundem/risale-i-nur-penceresinden-mirac-ve-zaman-yolculugu_335262
Haber Merkezi