Büyükada’daki toplantılarına baskın yapılan 10 insan hakları savunucusunun gözaltına alınmasıyla ilgili Af Örgütü’nden Andrew Gardner, insan hakları savunucularının korkutulmak istendiğini söyledi.
Af Örgütü’nün Türkiye şubesi araştırmacılarından Andrew Gardner, 5 Temmuz günü Büyükada’da bir otelde toplantı yapan 8’i Türk 10 insan hakları savunucusunun gözaltına alınmasını “korkutma amaçlı genel bir mesaj verme” olarak değerlendiriyor. İki üyesi aynı toplantıda gözaltına alınan Yurttaşlık Derneği Eş Koordinatörü Hakan Ataman ise olaya “bilinçli bir karalama” olarak bakıyor. DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Gardner, 5 Temmuz’da gözaltına alındıktan sonra 11 Temmuz günü gözaltı süreleri 7 gün uzatılan 10 insan hakları savunucusunun dosyasına getirilen gizlilik kararı sebebiyle tam olarak ne ile suçlandıklarını bilmediklerini söyledi. Kendilerinin bildiği kadarıyla bu kişilerin toplantıya katılmış olmaları ve bir terör örgütü üyesi olmalarından şüphe edildiği için gözaltına alındıklarını belirten Gardner, yapılanların hukuksuz olduğunu belirtti.
İnsan haklarını savundukları için hedefteler
Af Örgütü’nün Türkiye araştırmacısı, gözaltına alınanların ve bağlı bulundukları kuruluşların Türkiye’nin önde gelen sivil toplum ve insan hakları savunucuları ve kuruluşları olduğunu söyledi. Gardner, “Bu insanlar doğrudan insan haklarını savundukları için hedef haline geldi. Bu baskın, insan hakları kuruluşlarına daha genel bir mesaj. Onları korkutmak için yapıldı” dedi. Gözaltına alınanlar arasında Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Direktörü İdil Eser, Yurttaşlık Derneği’nden Nalan Erkem ve Özkem Dalkıran, İnsan Hakları Gündemi Derneği’nden Günal Kurşun ve Veli Acu, Kadın Koalisyonu’ndan İlknur Üstün, Eşit Haklar İzleme Derneği’nden Nejat Taştan ve Hak İnsiyatifi’nden Şeyhmus Özbekli bulunuyor. 8 Türk vatandaşına ek olarak Peter Steudtner ve Ali Gharavi isimli iki yabancı eğitmen de halen gözaltında.
“Lekeleme, karalama kampanyası”
Yurttaşlık Derneği Eş Koordinatörü Hakan Ataman ise bu baskın ve gözaltıları “bilinçli ve kasıtlı olarak Türkiye’deki insan hakları savunucularını ve insan hakları için çalışan sivil toplum kuruluşlarını lekemek, karalamak, gözden düşürmek” için yürütülen bir faaliyet olarak değerlendirdi. Ataman, karalama kampanyasının sonucunda da insan hakları savunucularını adeta birer suçlu gibi göstermeye çalıştıklarını da sözlerine ekledi. Gözaltında tutulan üyeleri Erkem ve Dalkıran ile düzenli olarak avukatları vasıtasıyla görüştüklerini ifade eden Ataman, temizlik malzemesi, havlu ve ilaç gibi temel ihtiyaçlarını karşıladıklarını söyledi.