Sana veda edemedim. İçim buruk, kalbim ahzan dolu... Üstadımın deyimiyle on gözle belki yüz gözle ağlamaya ihtiyacım var. İçime akıttığım gözyaşlarımın, sükunet bulması, duaya vesile olması niyetiyle yazıyorum.
Konuştuk uzun uzun son konuşmamızın olduğunu bilmeden. Telefonu hiç kapatmak istemedin sen o gün. Ben ‘hadi kapatalım’ dedikçe başka başka mevzularla uzadı o tatlı sohbetimiz. O son konuşma 15 yıllık kardeşliğimizdeki en tatlı en samimi belki de en güzel konuşmasıydı. Şehit olacağının müjdesini de bana verdiğin son konuşmamızdı. Rüyamda bana “Senin duan Yunus (as) duası dediler. Ben o duayı rüyamda gördüm Esmanur” dedin.
“O dua nasıl görülür ki, duanın cisimleşmiş halini mi gördün Hatice?” diye sorduğumda geçiştirdin. Devamını anlatmak istemedin.
O zaman” ne manaya geliyor ki?” diye anlayamadığım rüyanın müjdesini şimdi anladım kardeşim. O müjdeli rüya aslında senin şehit olacağının müjdesiydi. Rabbim seni Yunus (as) gibi dünyanın dağdağasından fırtınalarından sahil-i selâmete çıkardı. Lütf-u Rabbânîyi müşahede ettirdi inşallah.
Ne çok okundu külli dualarla. Rabbim ahiretin için kabul etti. Dava kardeşliği, iman kardeşliği nesebi kardeşlikten öte denilirdi. Bu hakikati, bu hadise nasıl hissettirdi bilemezsin. Kalbimizden bir parça sizinle beraber gitti. Dudaklarımız kurudu. Nefesimiz tutuldu. Günlerce gözlerimiz buğulu, elimiz dilimiz duada, senden gelecek güzel haberi bekledik.
Günler sonra şehadet haberinle ‘artık teslimiyet zamanı’ dedik. Kavuşmak, konuşmak, dertleşmek ahirete kaldı dedik. Ben ölürsem arkamdan okuyun demiştin. Sana vasiyetim dedin. Güldüm önce kim ölürse ona okusun o zaman dedim. Nerden bilecektim bunu söyledikten kısa bir zaman sonra vefat edeceğini? O zaman o kadar uzak gelmişti ki ölüm. Ama Rabbim seni dünyadan soğutmuş. Kalbine ahiret sevgisini yerleştirmişti.
“Bu dünyanın hiç bir şeyi bana lezzet vermiyor. Eğer Cennete gideceksin deseler hemen ölmek isterim” demiştin. Sen hem Ehli Cennet, hem şehit oldun güzel kardeşim. Kavuşmak ahirete kaldı.
Ailene olan sevgin, babana olan düşkünlüğün, öğrencilerine sevgi dolu yaklaşımın, bizlere samimi dost ve kardeşliğin, Risale-i Nurlara olan sadakatin, Kur’an yolundaki ilminle, talebe-i ulum yolunda giden hayatın vardı. Hepsinde de en önde, en başarılıydın.
Risale- i Nur eğitim merkezinde ki ilk sınavımız Yasemin Güleçyüz ablanın dersi olan ‘haşir’dendi. Sınav sonuçları açıklanmış. Nur abla ‘içinizden birisi 100 aldı’ dedi. ‘Kim acaba?’ diye birbirimize baktık. Haşir sınavından yüz almıştın. İnşallah sen bu sınavdan da tam not alarak gittin güzel kardeşim.
Risale-i Nur eğitim merkezindeki iki kıymetli Hatice’mizden biriydin. İkinizi de çok kısa aralıklarla Rahman-i Rahime gönderdik. İkiniz de ahlak güzelliğiyle öndeydiniz. İkinize de ne çok okundu. İmrendik biz size. Akıllarda ‘acaba bize de okunur mu bu kadar?’ diye düşündük. Ne nasipliydiniz ikiniz de. Biriniz elim hastalığın verdiği sıkıntıyla bütün günahlarından arınmış bir şekilde artık öleceğini bilerek ve gülerek karşılayıp şehit oldu. Diğeriniz deprem musibetinde enkazın altında, secde vaziyetinde, başı kapalı, belki dilinde Yunus (as) duasıyla şehit oldu.
Rabbim gani gani rahmet eylesin. Geride olan ailesine ve bizlere sabr-ı cemil versin.