Peygamber Efendimiz (asm) “Her doğan çocuk İslam fıtratı üzerine doğar, anne babası onu Yahudi Hristiyan veya Mecusi yapar” buyurur. Demek ki fıtrat Cenabı Hakkı bulacak şekilde yaratılmıştır.
İnsan kendisine verilen sıfat ve kabiliyetlerle Cenab-ı Hakkı bilecek, bulacak, tanıyacak, sevecek, itaat edecek şekilde yaratılmıştır.
Hz. İbrahim’in (as) hayatı buna en güzel şahittir. Daha çocukluk yıllarında yaptığı derin bir tefekkürle Allah’ı aramaya başlamıştır. Güneş’in ve Ay’ın kaybolması, onu kaybolmayan her zaman, her yerde hazır ve nazır olan Cenabı Hakkı bulmasına vesile olmuştur.
Çünkü insan kâinatla uyumlu bir frekans içinde yaratılmıştır. Her zerreyi hissedebilecek yetenektedir. Biz dünya meşgalesiyle onu duymuyoruz.
Çocuklarımızı hızlandırıp kendi hayat koşuşturmamıza ortak edip hadi, hadi diyerek onun kâinatla olan ahengini bozuyoruz. Hâlbuki kâinat mütemadiyen güm güm ederek bizimle konuşuyor. Bediüzzaman’ın deyimiyle, “havadaki dem deme, kuşlardaki civcive, yağmurdaki zemzeme taşlardaki tık tıka, denizdeki gam gama, rad daki rak raka birer manidar avaz” Kâinat yaratıcısını bize avaz avaz bağırarak tanıtıyor ama biz dünya telaşına öyle kapılmışız duymuyoruz.
İman gözlüğüyle baktıran eserler
Risale-i Nur, bize fıtri iman dersini tefekkür yoluyla veriyor. Bediüzzaman Said Nursî “Risale-i Nur’un fıtraten ve zamanın vaziyetine göre talebesi başta masum çocuklardır” diyor. Çocuklar bu tefekkür dersini alacak şekilde ve programda yaratılmıştır zaten.
Çocuklara verilen iman ve Kur’an derslerini bundan dolayı önemsemeliyiz. Ve ehemmiyetli görmeliyiz. Çünkü çocuklara dinî terbiye yerine sadece medenî terbiye verilirse, anne babanın göstermiş olduğu şefkat ve merhametine karşılık hak ettikleri sevgi ve hürmeti görememe ihtimali daha yüksektir. Küçüklüğünde iman dersi almayan bir çocuk, daha sonra pek zor bir şekilde iman ve İslamın esaslarını ruhuna sindirebilir. Bu, bir gayr-i müslimin İslamiyet’i kabul etmesi kadar zor olur.
Nitekim iman dersleri çocuklarımızın bakış açılarını değiştiriyor. Fıtratlarındaki o tefekkür programını açığa çıkartıyor. Bunun için maharet çocuğa tefekkürü öğretmek değil, var olan tefekkür mekanizmasına halel getirmemek ve harekete geçirmek ve yönlendirmektir.
Maalesef öyle koşuşturmaya kapılmışız ki; başarı algısı, sınav kaygısı, mevki makam endişesi, iyi okul kazanma, iyi karne alma, iyi not alma gibi kaygılarla tevekkülümüzü yitirmiş duruma geliyoruz.
Bu dünya imtihanında Cenabı Hakla aramıza giren bütün nefsani istekleri, dünyalık mevki ve makamları İbrahimi baltayla yerle bir etmekten başka bir çaremiz yoktur.
(Bizim Aile dergisi, Temmuz 2023 sayısından alınmıştır.)