TÜSİAD Başkan Yardımcısı Simone Kaslowski, “Sürdürülebilir ekonomik gelişme, eğer demokrasi, temel haklar ve hukuk devletinde öngörülebilirlik olmazsa sağlanamaz” dedi.
TÜSİAD Başkan Yardımcısı Simone Kaslowski, Berlin’deki temasları sırasında Alman hükümetine, “Gümrük Birliği’nin güncellenmesi görüşmelerinin şartsız, ön koşulsuz başlatılması” talebini ilettiklerini açıkladı. TÜSİAD heyetinin Berlin’deki temaslarının ardından DW Türkçe’nin sorularını cevaplayan Kaslowski, Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerine son verilmesi çağrılarını da eleştirdi. Kaslowski, “Avrupa’nın gelecek planlarından dışlanan bir Türkiye sonsuza kadar Avrupa’nın bekçisi olamaz… Avrupalı karar alıcılara mesajımız net: Dönüşü olmayacak tarihi bir hata yapmayın ve Gümrük Birliği’nin modernizasyonunu bloke etmeyin” ifadelerini kullandı. Türkiye-Almanya ilişkilerinde gerilimli dönem ve “yıkıcı retoriğin” geride bırakılmasından ötürü memnuniyet duyduklarını vurgulayan Kaslowski, “Türkiye-Almanya ilişkilerinde yapıcı bir döneme girdiğimizi sevinerek söyleyebilirim” diye konuştu.
Türkiye’yi, AB’den uzak tutmak yapıcı bir tavır değil
“AB ile ilişkilerimiz, stratejik bir ittifakın ötesinde bir önem taşımakta” diyen Kaslowski, “Bu ilişkiler, Türkiye’nin demokratik ilkelere ve serbest piyasa ekonomisine olan bağlılığının da göstergesidir. AB yurttaşlarının refahına ve güvenliğine katkı sağlayan bir Türkiye’yi, üyelik müzakerelerinin başlamasıyla demokratik reform sürecine giren, AB değerlerine, sosyal alandaki standartlara ve tek pazar kurallarına uyan bir Türkiye’yi AB’den uzak tutmak yapıcı bir tavır değildir. Tam üyelik ve ekonomik ilişkilerimizin güçlendirilmesi hedefini sulandırmanın bedelinin çok ağır olduğunu düşünüyorum. Transaksiyonel ilişki modeli risk taşır… Türkiye-AB ilişkileri ortak değer ve ilkeler üzerine inşa edilmeli. Tam üyelik yakın vadede mümkün olmasa da üyelik hedefi korunmalı” ifadelerini kullandı.
Kamu harcamalarında çok dikkatli olunmalı
Kaslowski şunları söyledi; “Türkiye’de Mart ayında yerel seçimler var. Bu seçimlerden sonra atılacak adımlar belli. 2000’li yılların başlarında da bu adımlar atılmış ve bu adımların ekonomiye olumlu etkisi görülmüştü. Sürdürülebilir ekonomik gelişme, eğer demokrasi, temel haklar ve hukuk devletinde öngörülebilirlik olmazsa sağlanamaz. Öte yandan günümüzde ekonomide yaşadığımız sıkıntılar özel sektörün borçlarıyla ilgili, Türkiye’nin kamu borcu oldukça düşük, Almanya’nın bugünkü kamu borcunun neredeyse yarısı kadar, bu açığı kapatmak mümkün. Ama tabiî bu sadece bu borçları üstlenmekle çözümlenemez, kamu harcamalarında dikkatli olunmalı, enflasyonla disiplinli bir şekilde mücadele edilmeli. AB ve ABD ile ilişkilerimizi düzeltmeliyiz. Elimizdeki yapılması gerekenler listesi aslında çok uzun değil. Ben yapılabileceğinden eminim.”
Türkiye’yle kapıları açık tutmak zorundayız
Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Wolfgang Ischinger, “Ankara’nın bazı kararlarıyla sorunumuz var diye Türkiye’nin suratına kapıyı kapatmak stratejik olarak hata olur” uyarısında bulundu. Münih Güvenlik Konferansı’nın başkanı emekli büyükelçi Wolfgang Ischinger, Yabancı Gazeteciler Cemiyeti (VAP) üyeleriyle bir araya geldiği toplantıda, konferansa ilişkin ayrıntıları açıkladı, gündemdeki konuları ve Almanya-Türkiye ilişkilerini yorumladı. DW’nin haberine göre “Ankara’nın bazı kararlarıyla sorunumuz var diye Türkiye’nin suratına kapıyı kapatmak stratejik olarak hata olur… Bu Rusya için de geçerli, Türkiye için de geçerli. Türkiye’ye kapıları açık tutmak zorundayız” diyen Ischinger sözlerini şöyle sürdürdü; “Ben bu soruya genel bir değerlendirmeyle cevap vermek istiyorum.
Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Wolfgang Ischinger
Uzun soluklu bir dış politikaya ihtiyacımız var. Nasıl ABD’yi salt Trump ile değerlendirmeniz doğru değilse aynı konu Türkiye için de geçerli… Çünkü Trump öncesi olduğu gibi Trump sonrası da olacak. Dış politika kişilerle sınırlandırılmamalı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bazı kararlarıyla ciddi sorunlarınız olabilir. Ama bu Türkiye’nin AB ve özellikle de Almanya için taşıdığı önemi ve Türkiye ile mümkün olduğu ölçüde yakın işbirliği için elimizden geleni yapmamız gerektiği gerçeğini değiştirmiyor… Türkiye, Avrupa için merkezi stratejik bir öneme sahip. Şayet Türkiye’yi AB’ye yakınlaştırmakta başarılı olmazsak o zaman Türkiye ile bir partnerlik oluşturmanın yöntemini bulmak zorundayız.”