2015-2016 eğitim öğretim yılının başlamasına sayılı günler kala çalışmalarını hızlandıran öğretmenler, okul sıralarını kendileri zımparalayıp vernikliyor.
Erzincan merkezde bulunan Müşir Zeki Paşa Ortaokulu okul müdürü, müdür yardımcısı ve iki personeli ile birlikte 2015-2016 eğitim öğretim yılına hazırlık çalışmaları kapsamında okulun sıralarını vernikliyorlar.
Yaz tatilinin başlaması ile üzerleri çizili olan sıralarını tadilat ettirmek isteyen Müşir Zeki Paşa Ortaokulu yöneticileri piyasadan aldıkları fiyat teklifleri fazla olunca okulda bulunan bin adet sırayı kendileri zımparalayıp vernikleme kararı aldı.
27 derslik ve 850 öğrencisi bulunan Müşir Zeki Paşa Ortaokulu Müdürü Kemal Erdoğan, Müdür Yardımcısı Akkar Bayat, Memur Yakup Gül, Hizmetli Yüksel Memeoğlu, gönüllü olarak alınan karar ile birlikte okula ait olan bin adet sırayı önce zımpara ile temizledikten sonra verniklerini atarak yeni eğitim öğretim yılında öğrencilerin kullanımına hazırlamak için çalışıyorlar.
Açıklama yapanOkul Müdürü Kemal Erdoğan, “2015-2016 eğitim öğretim yılı hazırlıkları kapsamında bütün okullar gibi biz de bir takım hazırlık çalışmaları yapıyoruz. Okulumuzda ki bazı çalışmalar için bir piyasa araştırması yaptık. Baktık ki maddi gücümüzü aşıyor. Kendimiz karar verdik. Temizliğini yapıyoruz.
Yaklaşık bin civarında bir sıramız vardı. Bunlarda yıpranmış durumdaydı. Bunları temiz hale getirip öğrencilerimizin kullanımına sunmak için bu çalışmayı yapıyoruz. Daha çok serin zamanlarda sabah ve akşam serinlikte bu çalışmaları yapıyoruz. Okulumuzda ki arkadaşlarımızın çoğu izinde onları çağırmadık. Burada ki mevcut arkadaşlarımızla birlikte bu çalışmayı yaptık” dedi.
ÜSTAD BEDİÜZZAMAN VE ÖĞRETMENLER
1969 lise yıllarımda Celâl Hoca, nâm-ı diğer “Kara Celâl” diye bir edebiyat öğretmenimiz vardı. Meşhur ‘1968 kuşağı’ndan olduğu her hâlinden belli bu öğretmen, aynı zamanda komünistti.
Komünist fikirlerini çekinmeden öğrencilere her fırsatta lanse etmeye çalışan bu öğretmen, bizimle de yakından alâkadar olmuş, Pazar günleri dahi halk kütüphanesine gitmeye teşvik ederek, Marksizm eserlerin bir çoğunu bize okutturmuştu.
Okuldan mezun olduktan sonra İstanbul’a gitmiş, Marksizm çukurunda feryâd-u figân ederken; bir başka öğretmenim olan Üstad Bediüzzaman, eserleriyle imdadıma yetişmişti. Bizim o yıllardaki ukâla ve ilgisiz hâlimize rağmen; babamın bazen sert, bazen yumuşak yaklaşımları sonucu Üstadın eserleriyle tanışma ve onu okuma bahtiyarlığına ermiştim.
1971 yılından bu zamana kadar Üstadım Bediüzzaman’a öğrenci olmakla şeref duyduğum bir güzel ve nezih hayatın içine girerek, Risâle-i Nur eserleri yoluyla bataklıktan kurtulmanın sevincini yaşamaktayım.
Bizim gibi milyonlarca vatan evlâdı ve insanının doğru yola ve istikamete girmesi ve imanlarının kurtulması yönündeki rehberlikte bir gerçek öğretmen olan Bediüzzaman Hazretlerinden Allah ebediyen razı olsun.
Onun için bütün benliğimle Üstadıma, eğer kabul ederse, ‘Öğretmenim’ diyor; ona hasret ve iştiyak içinde olduğumu beyan ediyorum.
***
Milyonlarca insanın öğretmeni olan Aziz Üstadın, öğretmenleri çok sevdiğini ve özellikle dindar öğretmenlere çok yakın alâkadarlık duyduğunu da biliyoruz.
Çeşitli vesilelerle hayatta iken Üstadı ziyaret eden, mesleği öğretmenlik olan bazı kimseler de bu kanaati izhar buyurmuşlardır.
Meselâ, aslen Konyalı olan öğretmen Mustafa Özsoy, Üstad’ı Emirdağ’daki bir ziyaretinde, Üstadın öğretmenlerle ilgili söylediklerini şöyle nakleder:
“Üstadın sözlerini hiç unutamıyorum. Dedi ki: ‘Kardeşim, benim nazarımda iki sınıf çok ehemmiyetlidir. Birisi subay, diğeri öğretmendir. Bence bir öğretmen yüz vaiz kadar bu memlekete faydalıdır. Subay, Türk ordusunun en sağlam temeli ve unsurudur. Bu iki sınıf mesleğe çok ehemmiyet veririm.’” (Son Şahitler, c. 3, s. 332)
Bediüzzaman Hazretlerinin öğretmenlerle yakından alâkadar olduğuna, uzun zaman hizmetinde bulunan talebelerinden Bayram Yüksel de hatıralarında değinir:
“Dindar öğretmenlere çok ehemmiyet verirdi”
“Üstadımız, muallimler ziyarete geldiklerinde onlarla çok fazla alâkadar olurdu. ‘Şu zamanın dindar bir muallimine, eski zamanın velîleri nazarı ile bakıyorum. Çünkü eski zamanda dinî terbiye ebeveyne verilmişti, bu zamanda o vazife muallimlere verilmiş. Muallimin iyisi çok iyi, fenası da çok fena. Çünkü masum çocuklar muallimlerine çok dikkat ederler, âdeta mıknatıs gibi hocalarından ne görürse, iyiyi de, fenayı da çekerler. Muallimin iyisi minare başında, kötüsü kuyu dibindedir. Muallimler için ortası yoktur, ya âlay-ı illiyyînde veya esfel-i sâfilîndedirler’ derdi.
“Onun için dindar muallimlere çok ehemmiyet veriyordu. ‘Eğer vaktim olsa, hergün dindar bir muallime on altın lira veririm. Çünkü dünyada benim çocuğum olmadığından, bütün dünyadaki çocuklarla şefkat cihetiyle alâkadarım’ derdi. Muallimlere ders verirken, merhum Hasan Feyzi, Mustafa Sungur, Abdurrahman Yüksel gibi zatları misâl verirdi ve ‘Sizleri de onlar gibi kabul ettim’ derdi. Hem, ‘Mustafa Sungur’un okuması mânâ-yı ismîden mânâ-yı harfî hükmüne geçti, onun okuması maarif-i İlâhî hükmüne geçti’ derdi.” (Son Şahitler, 3. Cild, s. 61)
Öğretmenlerle ve öğretmenlik mesleğiyle yakından alâkadarlığı, Hz. Üstad’ın mesleği içinde önemli yer tutmaktadır.
Biz de bu yüzden Bediüzzaman’ı ‘en iyi öğretmenimizdir’ diye değerlendiriyor, her zaman olduğu gibi rahmetle anıyoruz.
Mustafa Öztürkçü
Haber Merkezi