28 Şubat ürünü AKP’nin 13 sene boyunca halkın gerileyen ve vahim durumlara doğru giden ekonomik durumunu düzeltmenin yerine tercih ettiği ‘enerjiyi boşa harcayarak heba etme’ ve ‘havanda su dövme’ politikası sebebiyle ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ sözü ve ‘kimsesizlerin kimi olacağız’ sözü ayaklar altına alındı...
Risale-i Nur Külliyatına resmî ideoloji kontrollü devlet tekeli getiren, ‘Put yerine Pot kıran’ siyasal İslamcı AKP hükümeti Risale-i Nur Külliyatını esaret altına alarak hürriyetini engellemeye kalktı... Bu hukuka aykırı uygulamayı AYM iptal etti... Yeni Asya Genel Yayın Yönetmeni Kâzım Güleçyüz ‘AYM kararının, diğer alanlardaki hukuksuzlukları da frenleyecek bir dönüm noktası olmasını diliyoruz. Risale-i Nur’a ilişen iflah olmaz demiştik. AYM kararı bunun hukuktaki ilk teyidi. Şimdi sıra, ilişenlere vurulacak ‘sandık tokadı’nda’’ ifadelerini kullandı.
2013’te MHP Milletvekili Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun Ayasofya’nın müze yapılması hususunda çıkarılan 7.11.1934 tarihli kararnamenin de sahte çıktığını söyleyerek Ayasofya’nın tekrar ibadete açılması için TBMM Genel Kurula sunduğu Kanun Teklifi TBMM’de çoğunluğa sahip AKP li milletvekillerinin oylarıyla ret edilmişti... Buna rağmen yandaş basının ‘algı operasyonu’ yaparak yaydığı ‘AKP 30 Mayıs’ta Ayasofya’yı açacak’ yalanı Ayasofya’nın 30 Mayıs’ta açılmaması ile nihayete erdi... Bakalım bundan sonra neyi istismar ve suistimal edecekler...
‘İki hurma’ edebiyatı yapanlar lüks içinde yaşamaya ve israf etmeye çok çabuk alıştılar... Her türlü durumda laf ebeliği sayesinde işin içinden sıyrılmayı beceriyorlar... An itibari ile eski ‘İki hurmacı’, yeni ‘trilyarder’ mücahitlerin(!) Türkiye’sinde kısıtlı demokrasi, totatiler rejim ve darbe kalıntıları, adaletsiz gelir ve vergi dağılımı, yüksek vergiler, düşük maaş, hayat pahalılığı, ilave kesintilerin kuşa çevirdiği emekli maaşı, işsizlik, yoksulluk, devlet saltanatı ve israfı, dejenere olan ticarî ahlâk, psikolojik bozukluklar, intiharlar, cinayetler ile baş başa kalmış vaziyetteyiz...
Bütün ekonomik veriler Türkiye’nin şu anki ekonomik durumunun 2001 Krizindeki durumdan hiç bir farkı olmadığını göstermektedir... Sadece rakamlar değişmiştir... Hazine’deki döviz stoku artmış, aynı oranda borç yükü ve cari açık artmıştır... Döviz rezervi ile borç ve cari açık birbirine bölündüğünde çıkan sonuç 2001’dekinden daha iyi değildir... Bütün istatistiklere göre halkın durumu vahimdir... Hükümet halkı lafla uyutmakta ve kriz kesintisiz devam etmektedir...
AKP’nin logosundaki ampülün herhangi bir türü Türkiye’de yerli patent altında üretiliyor mu? Cevap: Hayır, üretilmiyor... Hükümetin ampül üretme derdi var mı? Cevap: Yok... Daha da önemlisi AKP Hükümetinin hava atmaya ve göz boyamaya yönelik sansasyonel vitrin projeler dışında sanayileşmeyi, markalaşmayı, üretimi ve istihdamı arttırmak diye bir derdi yok...
Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler şahsî menfaatleri için uğraştıklarının binde biri kadar memleketin ve halkın menfaatleri için uğraşsalar, bu ülkenin kişi başına düşen GSMH kısa zamanda 50 bin dolar olur... Türkiye’de halkın ekonomik durumu bilinçli olarak yükseltilmeyerek alt seviyede tutulmaktadır. Gelişmiş ülkelerin uyguladığı üretime ve markaya dayalı sistemle devlet kasasını doldurmak yerine; halkı; yüksek vergiye dayalı model uygulamalarla, yüksek vergilerle, dünyanın en pahalı petrol fiyatıyla regüle ederek ezmek, sindirmek, sömürmek, zulmetmek, ölümü gösterip sıtmaya razı etmek de bir yönetim şeklidir... AKP nin Türkiye’yi yönetme anlayışı ve uygulaması budur...
Bir devletin yöneticileri zenginleşiyor, halkı fakirleşiyorsa ve bu devletin hükümeti ağır vergilerde ısrar ediyor ve bu vergileri minimum seviyelere indirmiyorsa, indirmemek için direnç gösteriyorsa bu hükümet halkın hükümeti değildir... Halkın mevcudiyetinin gayesi devletin varlığı ise, bu devlette halk devletin kölesidir... Eğer devletin formasyonu bu mantalite üzerine ise, bu devlet sosyal devlet değildir, devletin rejimi demokrasi değildir, hakimiyet hakkın ve halkın değildir, vatandaş böyle bir yönetimin gözünde kuru kalabalıktan başka bir şey değildir...
Devletin makam ve mevki gücünü kullanıp para kazanmak ve menfaat sağlamak müteşebbislerin ve ticaret erbabının cebine girecek olan parayı çalmaktır, ticaret hayatında orantısız güç kullanarak ticaret dengelerini alt üst etmektir... Bu para helal değildir ve bu hırsızlıktan başka bir şey değildir...
Sonuç olarak, 13 senede halkın verdiği yetkiye, güce, milletvekili sayısına ve sahip olduğu bütün imkânlara rağmen demokrasinin ihyası ve halkın ekonomik durumunu düzeltme yönünde elle tutulur, gözle görülür doğru düzgün müspet bir icraat yapmayarak halka zulmeden ve nazarımızda kredisini tüketen resmî ideolojinin ‘kankisi’, yandaşı ve yoldaşı 28 Şubat ürünü AKP Hükümetine inanmıyoruz, güvenmiyoruz; yalanlara, istismarlara ve suistimallere dayalı politikalarına destek vermiyoruz...
Mesele periyodik aralıklarla ortaya çıkan siyasal İslamcıların radikal süslü sloganlarıyla hipnotize olup şahsî menfaatlerinin peşinde koşan ‘Kuzu Postuna Bürünmüş kurtların’ saflarına ‘meşveret kararlarına’ uymayıp ‘bodozlama’ zıplayarak katılmak değil; ‘demokrat misyona’ sahip çıkanlara mesnetsiz suçlamalar yapmak değil; aysbergin görünmeyen yüzünü görebilmektir, zulme ortak olmamak ve katkıda bulunmamaktır...