21 Kasım 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Güncel

 

7 günlük kaza bilançosu

KURBAN Bayramı dolayısıyla 9 güne çıkan tatilin ilk 7 gününde meydana gelen trafik kazalarında 172 trafik kazasında 113 kişi öldü, 597 kişi ise yaralandı.

Derlenen bilgiye göre, Kurban Bayramı’yla birlikte 9 güne ulaşan tatilin başladığı 13 Kasım Cumartesi günü, bütün uyarılara rağmen, yurdun çeşitle yerlerinde trafik kazası haberleri gelmeye başladı. Tatilin başladığı 13 Kasım günü meydana gelen trafik kazalarında 19 kişi vefat ederken, 75 kişi de yaralandı.

Acı haberlerin gelmeye devam ettiği 14 Kasım Pazar günü de, 17 kişi trafik kazalarında vefat etti. Kazalarda yaralanan 102 kişi de hastanelerde tedavi altına alındı. Bayram arefesi olan 15 Kasım Pazartesi günü meydana gelen kazalarında ise 17 kişi sevdikleriyle bayramlaşamadan öldü. Bu kazalarda 79 vatandaş da yaralandı. Kurban Bayramı’nın ilk günü olan 16 Kasım Salı günü ise trafik kazaları sonucu 19 kişi öldü, 48 kişi de yaralandı. Bayramın ikinci günü meydana gelen kazalarda da 16 kişi öldü, 89 kişi de çeşitli yerlerinden yaralandı. Bayramı üçüncü günü ise 11 kişi trafik kazasına kurban giderken, yaralanan 97 kişi hastanelerde tedavi altına alındı. Kurban Bayramı’nın son günü de, gece yarısına kadar yurdun çeşitli yerlerinde meydana gelen trafik kazalarında 14 kişi vefat etti, 107 kişi de yaralandı. Buna göre tatilin 7 günlük bölümünde meydana gelen trafik kazalarında 172 trafik kazasında 113 kişi öldü, 597 kişi ise yaralandı.

21.11.2010


 

Otomobil şarampole uçtu: 3 ölü, 2 yaralı

AMASYA’NIN Merzifon ilçesinde bir otomobilin şarampole uçması sonucu meydana gelen trafik kazasında aynı aileden 3 kişi vefat ederken, ailenin 2 ferdi kazadan yaralı olarak kurtulabildi.

Edinilen bilgiye göre, Çorum’dan Samsun’a düğüne giden Hakan Özdemir (29) yönetimindeki 55 BH 145 plâkalı otomobil, Merzifon Havaalanı kavşağında şarampole yuvarlandı. Kazada, polis memuru olduğu öğrenilen sürücü Hakan Özdemir, kız kardeşi ve annesi olay yerinde öldü. Yaralanan baba ile kızı, Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet Hastanesine kaldırıldı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Dün gece saat 02.30 sıralarında Konya- Seydişehir Karayolu’nun 45’inci kilometresinde meydana gelen kazada Antalya’dan Kayseri’ye giden Ali Uslu yönetimindeki yolcu otobüsü, sürücüsünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu kontrolden çıkarak önünde seyreden Osman Yaprakçı yönetimindeki pancar yüklü kamyona çarptı. Kazada, 6’sı ağır 26 kişi yaralanırken, olay yerine çok sayıda sağlık ekibi sevk edildi. Yaralılar, ambulanslarla bölgedeki çeşitli hastanelere kaldırılarak tedaviye alındı. Bazı yolcular, otobüs şoförünün direksiyon başında uyukladığını iddia ederken, kamyon ve otobüs şoförünün gözaltına alındığı olayla ilgili soruşturma başlatıldığı bildirildi.

TATİLDEN DÖNÜŞ BAŞLADI,

UZUN ARAÇ KUYRUKLARI OLUŞTU

KURBAN Bayramı tatiline çıkanlar, dönüşe geçince yollarda uzun araç kuyrukları oluştu. TEM Otoyolu ve D-100 Karayolu’nun Kocaeli bölgesinde trafik durma noktasına geldi. Yollarda kilometrelerce araç kuyruğu dikkat çekti. Dokuz günlük bayram tatilinde Anadolu’ya gidenler dün dönüşe geçti. Tatilin bitmesine birgün kala tatilcilerin dönmesi dolayısıyla yollarda uzun araç kuyrukları oluştu. Araç kuyruğu, TEM Otoyolu İzmit Gültepe Rampası’ndan başlayıp Sakarya’ya kadar uzanıyor. Trafik adım adım ilerlerken, bazen durma noktasına geliyor. TEM’deki kuyruktan sıkılan sürücüler, D-100’e yönelince burada da yoğunluk başladı. Trafik yoğunluğunun bugün gece geç saatlere kadar devam edeceğini bildiren yetkililer sürücüleri kurallara uyma konusunda uyarıyor.

21.11.2010


 

Almanyalı hacılar, Mekke’de nafile umre yapıyor

Diyanet İşleri Türk İslâm Birliği (DİTİB) Hac organizasyonu ile Almanya’dan gelen 5 bin hacı, Kurban Bayramı ile birlikte büyük bir coşku içerisinde görevlerini yerine getirerek “Hacı” oldu. Hac görevini tamamlayan Almanyalı hacılar, Mekke’de nafile Umre yapıyor.

Hacc görevlerini yerine getiren Almanya hacılarının şimdi de nafile umre yaparak Mekke’de manevî atmosferlerinin devam ettirdiğini vurgulayan Almanya Hac Organizasyonu Sorumlusu Mehmet Uçmuş, Almanya hacılarının otellerin önünden otobüslerle mikat mahalline kafile başkanı ve din görevlileri nezaretinde hareket ederek, Umre yolculuğuna çıktıklarını belirtti. Uçmuş, “Hz. Aişe Mescidine ihramlarını giyerek giden hacılar orada niyetlenip iki rekât namaz kıldıktan sonra Harem-i Şerif’e geri dönerek tavaf ve sa’y yaparak umrelerini tamamlıyorlar. Tıraşlarını da olan hacılar ihramdan çıkıyorlar” ifadesini kullandı. Mekke’de bulunan hacılar Medine’ye 22 Kasım akşamı hareket edecekler.

21.11.2010


 

İlk Hacı kafilesi döndü

HAC ibadetini tamamlayan ilk hacı kafilesi dün sabah İstanbul’a geldi. Hacılar, havalimanında bekleyen yakınları ile hasret giderdi. Kutsal topraklarda hacı olan ilk vatandaş kafilesi sabah saatlerinde İstanbul’a geldi.

Hacılar dönmeye başladı Cidde ve Medine’den Türk Hava Yolları’na ait uçaklarla Atatürk Havalimanı’na gelen hacıları yakınları karşıladı. Hac ibadetini yerine getirerek yurda dönen Muhittin ve İlkin Cihangir çifti duygularını basın mensuplarına aktardı. İlkin Cihangir, kutsal topraklarda bulunmanın ve hacı olmanın çok farklı bir duygu olduğunu dile getirdi. Herkes için duâ ettiğini belirten İlkin Cihangir, Mekke’de yağan yağmur sırasında Müslümanların ibadet etmesinin kendisini çok etkilediğini söyledi.

Oğluyla birlikte hacca giden 80 yaşındaki Mustafa Kılıç da, çok mutlu olduğunu belirtti. Kılıç, bütün ülke için duâ ettiğini ifade etti. Diğer hacılar da kutsal topraklarda bulunmanın tarif edilemez bir duygu olduğunu dile getirdi. İstanbul’a gelen hacılar, havalimanında kendilerini bekleyen yakınlarıyla kucaklaşarak hasret giderdi.

21.11.2010


 

Kurban fakirlerin yüzünü güldürdü

KURBAN Bayramı’nda binlerce gönüllü kestikleri kurbanlarını ihtiyaç sahipleriyle paylaştı. Bursalı binlerce hayırseverin kurbanı da Pakistan’dan Uganda’ya Kırgızistan’dan Cezayir’e, Bosna’ya kadar onlarca 20’ye yakın ülkedeki ihtiyaç sahiplerine ulaştı.

Kafileler halinde bu ülkelere giden hayırsever Bursalılar büyük bir yardımlaşma örneği sergiledi. Gittikleri ülkelerde fakir ailelere et ikram eden gönüllüler, beraberlerinde götürdükleri gıda ve tekstil ürünlerini de ailelere ulaştırdı. Kimse Yok mu Derneği öncülüğünde Diyarbakır ve Batman’da da kurban kesip ihtiyaç sahiplerine dağıtan hayırseverler Bursa’da kenar mahallelerde yaşayanları da unutmadı. Kesilen kurbanlar önceden adresleri belirlenen ailelere tek tek elden teslim edildi. Bayram süresinde kurban kesimleri esnasında istenmeyen görüntülerin yaşanmaması için belediyelerin yaptığı çalışmalara vatandaşlarda destek verdi. Vatandaşların büyük çoğunluğu belediyelerce tahsis edilen kesim yerlerinde hayvanlarını kesti.

BAYRAM HAVASI SÜRMELİ

Öte yandan Bursa İl Müftüsü Mahmut Gündüz, bayramlarda zirveye çıkan hoşgörü ve yardımlaşmanın yılın öteki aylarına da yansıması gerektiğini söyledi. Kurban Bayramı’nda yıllardır ete hasret kalan insanların unutulmamasının sevindirici olduğunu belirten Müftü Gündüz, “İnsanlarımız arasındaki hoşgörü ve yardımlaşma duygusu yılın öteki aylarına da yansımalı” dedi.

21.11.2010


 

Hababam Sınıfı,öğretmenevi olacak

TÜRK sinemasının efsanelerinden, Rıfat Ilgaz’ın en önemli eseri ‘’Hababam Sınıfı’’nın çekildiği Adile Sultan Kasrı, 5 yıllık restorasyon çalışmasının ardından 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde öğretmenevi ve kültür merkezi olarak kullanılmak üzere yeniden hizmete açılacak.

Alınan bilgiye göre, 354 dönüm arazi üzerinde Validebağ Tesisleri içinde bulunan ve 1916 yılından bu yana eğitim amaçlı kullanılan Adile Sultan Kasrı, 1975 yılında ‘’Hababam Sınıfı’’na ev sahipliği yaparak herkesin merak ettiği bir mekân haline dönüştü. Hababam Sınıfı Müzesi olarak da kullanılan Adile Sultan Kasrı, yıprandığı için 2005 yılında restorasyona alındı. 157 yıllık tarihî bina, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde yenilenmiş yüzüyle öğretmenevi ve kültür merkezi olarak kullanılmak üzere yeniden hizmete açılacak. Kasrın açılışına ‘’Hababam Sınıfı’’nda rol alan oyuncuların da katılması bekleniyor.

21.11.2010


 

Suriye’ye bayramlaşmaya gidenler dönüş yolunda

SINIR ötesi bayramlaşma uygulaması kapsamında Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinden Suriye’ye giden vatandaşlar, yurda dönmeye başladı.

Suriye’deki yakınlarıyla 48 saatliğine bayramlaşmak üzere Akçakale Kaymakamlığından idarî mektup alan 4 bin 885 kişiden 4 bin 637’si Kurban Bayramının ikinci gününden itibaren Suriye’nin Rakka vilayetine gitti. Buradaki yakınlarıyla bayramlaşan vatandaşlar, belirtilen sürenin dolmasının ardından Tellabyat Sınır Kapısı’ndan Akçakale’ye giriş yapmaya başladı. Akçakale Kaymakamı Şefik Aygöl, sınır kapısından giriş ve çıkışlarda hiçbir sıkıntının yaşanmadığını belirterek, ‘’Üstün çalışmalarından dolayı emeği geçen kolluk kuvvetlerine, sınır kapısında görevli Gümrük Müdürlüğüne, Gümrük Muhafaza Müdürlüğü personeline ve görevli olan diğer personele çok teşekkür ederim’’ dedi. Bazı vatandaşlar ise kendilerine bu imkânı veren Türk ve Suriyeli yetkililere teşekkür ederek, gelecek bayramda yakınlarını Türkiye’ye beklediklerini belirtti.

21.11.2010


 

100 metrelik uçurumdan düşen çocuk, ölmedi

DÜZCE’NİN Gölyaka ilçesine bağlı Güzeldere Şelâlesi’ne gezmeye gelen 12 yaşındaki çocuk, dengesini kaybedip, yaklaşık 100 metre yükseklikten kayalık alana düştü.

Alınan bilgiye göre, İstanbul’dan bayram tatilini geçirmek üzere ailesiyle birlikte Düzce’ye gelen Oğulcan Bayram (12), Güzeldere Şelalesinde gezerken, dengesini kaybederek yaklaşık 100 metre yükseklikten, kayalık olan dere yatağına düştü. Bayram’a olay yerine çağrılan 112 Acil Servis ekipleri müdahale etti. Sağlık ekipleri Bayram’ı çıkarmakta güçlük çekince olay yerine Düzce İtfaiyesi Arama Kurtarma ekipleri çağrıldı. Mu'cizevi bir şekilde hayatta kalan Oğulcan Bayram İtfaiye Arama Kurtarma ekipleri ve çevredeki vatandaşlar tarafından dere yatağından alınarak, patika yoldan yaklaşık 1 kilometrelik yürüyüşle yukarı çıkartıldı. Oğulcan Bayram 112 Acil Servis ekiplerinin olay yerindeki ilk müdahalesinin ardından Düzce Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ne kaldırıldı.

21.11.2010


 

Said Nursî Doğuda önemli bir referans

Diyanet-Sen Diyarbakır Şube Başkanı Ömer Eysen, dünkü Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan röportajında, “Bölgede dinî hassasiyetleri önde olan ciddî bir kesim var. Bunlar da Osmanlıdan beri dinî referans alanlardır. Hamidiye Alayları, Said Nursî’de olduğu gibi...” dedi.

DİYANET-SEN Diyarbakır Şube Başkanı Ömer Eysen, Cumhuriyet’in dünkü nüshasında kendisi ile yapılan röportajda, “Bölgede dini hassasiyetleri önde olan ciddî bir kesim var. Bunlar da Osmanlı’dan beri dinî referans alanlardır. Hamidiye Alayları, Said Nursî’de olduğu gibi...” dedi.

Halen Diyanet’e bağlı olarak imamlık yapan Eysen, İslâmî kesim olarak PKK’yı eylemsizlik sürecine zorladıklarını ve BDP’ni biraz daha inisiyatif alırsa barışa daha çok kapı açılacağını ifade etti. Bölgede etkili aktörler olarak “Bir Abdullah, bir Fethullah” söylemi hakkında görüşleri sorulan Eysen, şöyle konuştu: “Hocaefendi (Fethullah Gülen) bölgede güçlü değildir. Ama bölgede dinî hassasiyetleri önde olan ciddî bir kesim var. Bunlar da Osmanlı’dan beri dinî rerans alanlarıdır. Hamidiye alayları, Said Nursî’de olduğu gibi... Sosyolojik olarak bölgenin dinî çizginin dışına çıkmadığını görüyoruz. Örneğin Peygambere saygı mitingi yapıldı, 175 bin-200 bin kişi katıldı.”

DİNÎ DUYGULARIN

TUTKALLIĞI

EYSEN, bugüne kadar kamuoyunda pek de dillendirilmeyen PKK-din ilişkisi ile ilgili olarak ilginç cümleler aktardı. Örgütün özellikle son 2-3 yıldır yoğun olarak ‘dinî referans’ anlayışının oluştuğuna dikkat çekerek, bunun sebebini de, “Örgüt yeni bir şey fark etti; din. Hatta fetva veriyorlar artık. Roj tv’ye din adamlarını çıkartıyorlar. Sebebi ise, Hamidiye Alaylarır da kurulurken bölgede şeyhe, şıha yetki veriliyor. Çünkü biliniyor ki dinî duyguların tutkallığı....” şeklinde açıkladı.

21.11.2010


 

CHP lideri: Kabahatimiz Diyarbakır’a az gelmek

CHP Diyarbakır İl Başkanlığında konuşan Kılıçdaroğlu, vatandaşların Kurban Bayramını kutladı. Bayramın birinci ve ikinci günü Paris'te bulunduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, Türkiye'ye döndükten sonra Ankara'ya ve daha sonra Diyarbakır'a geldiğini belirtti.

Kılıçdaroğlu, ''Birileri bize, 'Sivas'ın ötesine gidemez' diyordu. İşte buradayız, her yer bizim, her toprak bizim. Bu ülkeyi beraber kurduk, dedelerimiz Kurtuluş Savaşını beraber verdi. Dedelerimiz aynı toprakta şehit olarak yatıyor, Neyi paylaşamıyoruz, niye ayrılık gayrılık yapıyoruz? Beraber olacağız, özgür olacağız. Daha demokratik bir ülkede, sosyal hakların geliştiği ülkede, sosyal devletin olduğu bir ülkede barış içinde, huzur içinde, kardeşlik içinde yaşayacağız'' diye konuştu.

Diyarbakır'a ilk kez 1976 yılında geldiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, o zamanlar Diyarbakır'ın mütevazi ve küçük bir şehir olduğunu, ancak zamanla büyüyerek, şehrin sorunlarının da arttığını belirterek, ''Diyarbakır'ı bu bölgenin Paris'i yapmak CHP'nin boynunun borcudur'' dedi.

Diyarbakırlılardan, ''Acaba Şanlıurfa'ya gitmek için mi buraya geldi'' diye düşünmemelerini isteyen Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

''Diyarbakır bundan sonra benim en çok uğrayacağım illerden birisi olacak. Diyarbakır'a geçmişte az geldik, bizim kusurumuz var. Biz Diyarbakır'a az geldik, Diyarbakırlıların dertlerini az dinledik, sorunlarını yeteri kadar dinlemedik. Bizim kabahatimiz olabilir, kusurumuz olabilir, vardır da ama onu telafi etmek bizim görevimizdir. Buradayım, daha çok geleceğim. Bütün Diyarbakırlıları kucaklayacağım. Bize oy verir vermez o ayrı bir şey ama her Diyarbakırlı bu ülkenin birinci sınıf yurttaşıdır. Beraber yola çıkacağız.''

Diyarbakır'ın diğer illerden farkı olmadığını, Türkiye'nin bir bütün olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, ''Türkiye'de çözülemeyen tüm sorunların çözüm adresi olacağız, size söz veriyorum. Ana dilde eğitim talebini de zaten Meclis'te ilk ben dile getirmiştim. CHP, tüm sorunların çözümünü biliyor, sık sık Meclis'te gündeme getiriyor'' dedi.

21.11.2010


 

Alevîlerden ‘zorunlu din dersi’ protestosu

ALEVî Bektaşi Federasyonu İzmir Bileşenleri tarafından, ‘’zorunlu din dersinin kaldırılması’’ amacıyla eylem düzenlendi. Konak Meydanı’nda yürüyerek gelen grubun, 24 saatlik oturma eylemi gerçekleştireceği bildirildi.

‘’Alevi Bektaşi Federasyonu İzmir Bileşenleri’’ adı altında toplanan çeşitli Alevi derneklerinin üyeleri, Cumhuriyet Meydanı’nda toplandı. Bazı parti, sivil toplum örgütlerinin de destek verdiği grup, pankart, döviz ve bağlı bulundukları dernek flamalarla 1. Kordon’dan Konak’a kadar sloganlar atarak yürüdü. Konak’taki SGK İl Binası önünde toplanan gruba hitap eden Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız, bilim, eşitlik ve özgürlükten yana bir eğitim istediklerini belirterek, mevcut eğitim sisteminin çocukları ailelerine yabancılaştırdığını öne sürdü. Alevi çocukların din eğitimini ailede aldıklarını, okullarda ise sınıfı geçmeleri için ailelerinden öğrendiklerinden farklı bir din dersi gördüklerini ifade eden Balkız, ‘’Zorunlu din dersi, çocuklarımızı zorla elimizden alma operasyonudur’’ dedi. Alevi çocukların okullarda dışlandığını, yalnızlaştırıldığını ileri süren Balkız, şunları söyledi:’’Biz 20-25 milyon insanız. İbadethanemiz Cemevidir. Bunu yok saymak kimsenin haddi değildir. Hükümetin, Alevilerle ilgili yürüttüğü çalışmalar konusunda gazetelere bazı haberler çıktı. Cemevleri kültür inanç merkezi olarak değerlendirilerek, başbakanlığa bağlanacakmış. Cemevleri, bizim ibadethanemizdir. O tabelayı Cemevlerine astırmayız, kimseye de bağlı olmayı kabul etmiyoruz. Çakma derneklerle yürütülen çalıştayı kabul etmiyor, burada pişen aşı biz yemiyoruz.’’

Pir Sultan Abdal Derneği Genel Başkanı Fevzi Gümüş, taleplerinin temelinde laik demokratik bir Türkiye olduğunu, bunun için de yürüyüşlerine devam edeceklerini belirtti. Gümüş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, açılan dava üzerine Türkiye’nin ‘’zorla din dersi eğitimi veremeyeceği’’ konusunda karar verdiğini, 3 yıl geçmesine rağmen hükümetin bu kararı tanınmayarak hukuksuzluk yapıldığını savundu. 24 saatlik oturma eylemini Ankara ve İstanbul’un ardından İzmir’de başlattıklarını belirten Gümüş, eylemlerinin sonuç alıncaya kadar süreceğini de belirtti. Konuşmaların ardından grup 24 saat sürecek oturma eylemi başlattı.

21.11.2010


 

Türk-Mısır Dışişleri Bakanları buluşacak

MISIR Dışişleri Bakanı Ahmed Ebul Geyt’in Türkiye ziyareti sırasında, “Türk-Mısır Stratejik Diyaloğu Çerçeve Muhtırası” kapsamındaki üçüncü Dışişleri Bakanları toplantısı yapılacak.

Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, Mısır Dışişleri Bakanı Geyt’in Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun davetine icabetle 21-22 Kasım 2010 tarihlerinde Türkiye’ye resmî ziyarette bulunacağı hatırlatıldı. Açıklamaya göre, ziyaret sırasında, 3 Kasım 2007 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türk-Mısır Stratejik Diyaloğu Çerçeve Muhtırası” kapsamındaki üçüncü Dışişleri Bakanları toplantısı yapılacak. Görüşmelerde, başta ikili ilişkiler olmak üzere, her iki ülkeyi ilgilendiren bölgesel ve uluslar arası konular ele alınacak.

21.11.2010


 

Beldenin isim çilesi bitmiyor

EDİRNE'NİN Keşan ilçesine bağlı bir beldenin ismi resmî kayıtlarda dahi farklı geçiyor, vatandaş kime sorsa ilçenin gerçek isminin ne olduğunu bulamıyor.

Beldenin Belediye Başkanı Nuran Uslu, yaptığı açıklamada, beldelerinin isminin ‘’Beğendik’’ ve ‘’Beyendik’’ olarak resmi kayıtlarda bile iki türde geçtiğini söyledi. Uslu, tabelalardan, nüfus kayıtlarına varıncaya kadar beldenin adının değişik olarak yazılmasının vatandaşta da soru işareti oluşturduğunu ifade ederek, şunları kaydetti: ’’Belediyenin mühründe ‘Beğendik Belediyesi’, nüfus idaresi nüfus cüzdanlarının bir kısmına ‘Beyendik’ yazıyor. Tabelâlarda da durum aynı, bir tarafta farklı, diğer girişte farklı. Hal böyle olunca vatandaş bize soruyor, ama bu öylesine zor bir soru ki. Tek bir yanıtı yok. Yanlışın kaynağı belli değil, resmî kurumlarda bile iki ayrı ismi kullanılıyor. Bu nasıl çözülür bilmiyoruz.’’

21.11.2010


 

Ailesinin ikna ettiği PKK’lı teslim oldu

SİİRT'TE ailesinin ikna çabaları sonucunda bir PKK’lı teslim oldu. Alınan bilgilere göre, Pervari ilçesi Gümüşören Köyünden PKK’ya katılan M. Ş. S., ailesinin ikna çalışmaları neticesinde 18 Kasım 2010 günü Beğendik Jandarma Karakol Komutanlığı’na gelerek, silâhsız ve teçhizatsız olarak teslim oldu.

Siirt Valiliği’nden yapılan açıklamada, M. Ş. S. adlı şahsın sevk edildiği adlî makamlarca tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldığı belirtildi.

21.11.2010


 

57 yeni tren sefere konuldu

ULAŞTIRMA Bakanlığı, CHP’li milletvekillerinin seferden kaldırılan tren hatlarına yönelik soru önergesine karşılık yazılı bir açıklama yaptı.

Buna göre son bir yılda İzmir’in 9 Eylül ve Denizli’nin Pamukkale ekspresleriyle birlikte Türkiye genelinde günlük 18 yolcu treni seferden kaldırıldı, buna karşılık 57 tren sefere konuldu. Açıklamada, söz konusu seferlerin, o hatlarda yapılan yenileme çalışmaları sebebiyle kaldırıldığını belirterek, şöyle denildi: “TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü’nün 2009-2010 yılı yol yenileme programına göre demiryolu şebekesinin muhtelif parkurlarında yapılan çalışmalara zaman aralığı sağlanması amacıyla seferler kaldırıldı. Son bir yıl içinde İzmir-Ankara arasındaki 9 Eylül, Ankara-Kars arasındaki Erzurum, Ankara-Zonguldak arasındaki Karaelmas ve Ankara-Malatya arasındaki 4 Eylül Mavi ekspresleriyle Balıkesir-Kütahya, Kars-Akyaka ve Diyarbakır-Adana arasındaki bölgesel trenler olmak üzere günlük toplam 18 yolcu treni seferden kaldırılmış, buna karşılık değişik parkurlarda günlük toplam 57 tren sefere konulmuştur.”

21.11.2010


 

Terör gazisi, bıçaklı kavgada öldürüldü

SİVAS'TA iki grup arasında çıkan kavgada, bir terör gazisi bıçaklanarak öldürüldü. Alınan bilgiye göre, gece saatlerinde Gazi Lisesi Kavşağında otomobillerinden inen iki grup, daha önceden aralarında yaşanan husûmetten dolayı tartıştı.

Kısa sürede kavgaya dönüşen olayda Muammer Ataş (36), Mete Öztürk, Burak Kocagil, Metin Öztürk ve Yaşar Günle bıçakla yaralandı. Yaralılar, ambulansı beklemeden arkadaşları tarafından araçla hastaneye kaldırıldı. Yaralılardan Yaşar Günle Numune Hastanesinde, diğerleri ise Devlet Hastanesinde tedavi altına alındı. Koltuk altında kalbine yakın yerden bıçakla ağır yaralanan Muammer Ataş, hastanedeki bütün müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Ataş’ın cesedi otopsi yapılmak üzere Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi morguna kaldırıldı. Diğer 4 yaralı da ilk müdahalenin ardından aynı hastaneye sevk edildi. Araç alım satımı anlaşmazlığı yüzünden çıktığı ileri sürülen olayla ilgili 5 zanlının gözaltına alındığı, soruşturmanın sürdüğü bildirildi. Olayda ölen evli ve 2 çocuk babası Muammer Ataş’ın 1 Nisan 1995’te vatani görevi sırasında Şırnak’ın Besta mevkiinde bulunduğu aracın teröristlerin yola döşediği mayına çarpması sonucu gazi olduğu ve ayağında protez bulunduğu öğrenildi. Ataş’ın daha sonra bir kamu kuruluşunda göreve başladığı belirtildi.

21.11.2010


 

Esener’i dindar olduğu için veto ettik

Cüneyt Arcayürek, 1980 darbesinin önderi Kenan Evren’in, emekli orgeneral Ali Fethi Esener’in başkanı olduğu Büyük Türkiye Partisini veto etmesinin altında yatan sebebi Evren’in kendi sözleriyle şöyle aktardı: “Ali Fethi Esener dinine bağlı, namaz ve orucunu kaçırmayan, içki günahtır diye içmeyen ve hoca tabakasıyla ilişkisi olduğu da ordu içerisinde bilindiğinden, ordunun reaksiyonuna sebep olabilir bir kişi ve kişilik.”

Kenan Evren, Esener’i ‘dindar’ diye veto etmiş CUMHURİYET’TEN Cüneyt Arcayürek’in yazı dizisinde yer alan notlara göre, 1980 darbesi lideri Kenan Evren, dindar diye, BTP’nin Genel Başkanlığı’na getirilen emekli Org. Ali Fethi Esener’i dindar diye istememiş ve ikaz etmiş. 1983 yılı Mayıs ayı Türkiye için oldukça hareketli bir ay olduğu bilinir. Arcayürek, partilerin şemasını çıkartırken; sağ partisi iktidarı olarak Turgut Sunalp’in Milliyetçi Demokrasi Partisi’ni, darbecilerin izniyle kurulan liberal küçük Anavatan Partisi’ni ve ana muhalefeti oluşturacak sol kimlikli Necdet Calp’in Halkçı Partisi’ni sayıyor. Ancak ortada bir de, özellikle darbe lideri Evren’in hazzetmediği Demirel ve onun güdümünde kurulacağına inandığı bir Büyük Türkiye Partisi (BTP) var. Demirel’in BTP’nin başına genel başkan olarak getireceği ilginç bir isim var: Ali Fethi Esener. Fakat 12 Eylül darbesinin önderi Evren, Esener’e ve Demirel’in güdümünde olacağına inandığı BTP’ye sıcak bakmadığı, Arcayürek aktarıyor: “Parti kurma faaliyetlerinde gidişin iyi olmadığı anlaşılıyor. Bir ikazın yapılması gerekiyor.” Arcayürek’in aktardığı, Ali Fethi Esener hakkında yer alan ilginç notlar ise bir ‘zihniyetin” anatomisini ortaya koyuyor. İşte o notlardan bir parça: “Ali Fethi Esener dinine bağlı, namaz ve orucunu kaçırmayan, içki günahtır diye içmeyen ve hoca tabakasıyla ilişkisi olduğu da ordu içerisinde bilindiğinden, ordunun reaksiyonuna sebep olabilir bir kişi ve kişilik.”

21.11.2010


 

KKTC’ye izolasyon insanlık ayıbı

KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’un Kıbrıs’ta Ocak sonuna kadar yoğunlaştırılmış müzakerelere devam edilmesi, ondan sonra Cenevre’de buluşulması kararının kendisi için “çok önemli” olduğunu, zira “ilanihaye müzakere masasında kalamayacaklarını” söyledi.

Cumhurbaşkanı Eroğlu, KKTC’nin New York Temsilciliğinde, BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun ve Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas ile yaptığı üçlü görüşmeyle ilgili soruları cevapladı.

İzolasyonların aşılması konusunda BM Genel Sekreterinin desteğini görüp görmediği de sorulan Eroğlu, AB ülkelerinin KKTC’ye izolasyon uyguladığını vurgulayarak, “Bu zamanda, bu medeni dünyada, günahsız bir halkın izolasyonlar altında tutulması bana göre bir insanlık ayıbıdır. Kaldı ki Kıbrıs Türk halkının bir suçu yok. Kıbrıs’ta olayları başlatan Rum-Yunan ikilisi, ama bugün ikisi de AB içinde. Biz ise sadece yaşam mücadelesi verdik, onurumuzla yaşama gayreti içerisinde olduğumuzu gösterdik, direnişte bulunduk. AB maalesef haksız bir uygulama yapıyor bize, bunu kiminle görüşseniz, size bunun (izolasyonların) doğru olmadığını söyler, ama izolasyonların ortadan kaldırılması için herhangi bir öneride bulunan yok” dedi. AB Komisyonunun genişlemeden sorumlu üyesi Stefan Füle’nin izolasyona nasıl baktığına ilişkin olarak Eroğlu, şöyle konuştu: “Sadece onun elinde değil, biliyorsunuz bir de veto konusu var orada, gördüğüm kadarıyla AB içerisinde büyük devletler de izolasyonun kalkması yönünde bir baskı unsuru olmadılar. 26 Nisan 2004 tarihinde, Annan Planının oylanmasından hemen sonra AB’nin almış olduğu bir karar vardı (izolasyonların kaldırılması yönünde), ama maalesef o karar da uygulanmadı. İzolasyonların kaldırılması yönünde karar alıyorlar, ama bu kararı hayata geçiremiyorlar. Biz ısrarla hep bu kararın uygulamaya konması yönünde baskı yapmaya çalışmış olmamıza rağmen bu güne kadar da müspet bir davranış görmedik.” Eroğlu, şöyle devam etti: “Özellikle Genel Sekreterin Ocak sonuna kadar yoğunlaştırılmış müzakerelerle çalışmanızı tamamlayın ve ondan sonra Cenevre’de buluşalım kararı tabii ki benim için çok önemli, çünkü artık bu müzakerelere bir zaman tahdidi koymak lazım, ilanihaye müzakere masasında kalamayız. Kendimizi bildik bileli müzakere masasındaki müzakerecileri izliyoruz. O bakımdan bir zaman limiti konması gerekir.”

Bu kapsamda Genel Sekreterin teklifinin kendisini memnun ettiğini kaydeden Eroğlu, “Zaman limiti denmese bile demek ki Genel Sekreterin de sabrı taşmaya başlamıştır ki Ocak’a kadar size bir şans veriyorum, oturun konuşun, anlaşırsanız anlaşın, anlaşamazsanız geliniz birlikte değerlendirelim gibi bir mana çıkarıyorum ben tabii, ama Genel Sekreterin aklındaki nedir bilemem, ama Ocak sonuna kadar bir zaman tahdidi altında olduğumuzu da biliyorum” dedi.

TÜRK TARAFI: GÖRÜŞME OLUMLU

KKTC Cumhuriyet Meclisi’nde temsil edilen siyasi partilerin temsilcileri, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas ve BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’un New York’ta dün yaptığı üçlü görüşmeyi değerlendirdi. New York görüşmesinin sonucunu Türk tarafı açısından olumlu karşılayan siyasiler, görüşmelere ocak ayına kadar bir takvim konulduğu değerlendirmesini yaptı. İktidardaki Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Sekreter Vekili Mutlu Atasayan, zirveden Türk tarafı için olumlu bir sonuç çıktığını belirtti. Ana muhalefet Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Ferdi Sabit Soyer de, bundan sonrası için liderlere büyük görev düştüğünü belirterek, ‘’İki lider uzlaşamazsa Kıbrıs konusu daha problemli hale gelecek. Bu durumdan yalnız Kıbrıs Türkleri değil, Rumlar da zarar görecek. Bu da bize, çözümün kaçınılmaz olduğunu gösteriyor’’ dedi. Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) Genel Başkanı Mehmet Çakıcı da, New York zirvesinden çıkan sonucun Kıbrıs Türk halkının lehine olduğunu belirtti. Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Serdar Denktaş ise, Birleşmiş Milletlerin yeni bir program gündeme getirebileceği endişesi taşıdıklarını ifade ederek, ‘’Bizim için tehlike, Birleşmiş Milletler’in liderlerin önüne sunacağı bir ara formüldür’’ dedi.

HRİSTOFYAS’A BASKI YAPILDI İDDİASI

KIbrIs Rum yönetimi Meclis ve Demokratik Parti (DİKO) Başkanı Marios Karoyan, New York’ta BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas arasında yapılan üçlü görüşme öncesinde ve görüşme sırasında Rum lider Hristofyas’a, geçmişte eski Rum lider Tasos Papadopulos’a yapıldığı gibi ‘’baskı yapıldığını’’ iddia etti. Rum radyosunun haberine göre Karoyan, Rum meclisinde yaptığı açıklamada, ‘’Resmi ağızlardan olmamakla beraber, New York görüşmesi sırasında ve sonrasında Başkan Hristofyas’a, baskı yapılarak dörtlü konferansın dayatıldığı, ancak Hristofyas’ın bunu kabul etmediği bilgisini aldım’’ dedi. Marios Karoyan, ‘’Hepimiz başından beri, metotlamaların, uluslararası camianın bazı güçlü ülkelerinin ve Genel Sekreter’in bazı yakın çalışma arkadaşlarının hareketlerinin bilinci ile bu görüşmenin gebe olduğu tehlikeler konusunda uyarmıştık’’ dedi. Öte yandan, Kıbrıs Rum yönetimi Sözcü Stefanos Stefanu da, New York’taki üçlü görüşmeyle ilgili olarak ‘’ne takvim vardı, ne hakemlik’’ ifadesini kullandı. New York’ta Hristofyas’a eşlik eden Stefanu, Rum radyosuna yaptığı açıklamada, ‘’Planlanan, Kıbrıs aidiyetindeki aynı prosedür çerçevesinde çabanın hızlandırılmasıdır’’ dedi. Rum Sözcü, şunları kaydetti: ‘’BM, görüş birliği sağlanıp sağlanamayacağını ve ileriye doğru adım atılıp atılamayacağını görmek istiyor. Çaba, anlaşmazlıkların aşılması çabasıdır. Açık konular var, bazı anlaşmazlıklar olan ve görüşülecek konular da var. Koordineli bir görüşme yapılacak ve görüş birliğine varılıp varılamayacağı ortaya çıkacak.’’

21.11.2010


 

CEVAP BEKLEYEN SORULAR

NATO zirvesinde alınan karardan memnuniyet duyduklarını söyleyen Gül “Bugün, 'Şu şu ülkelerde balistik füze var' denilebilir. Belki bazılarında var, bilinmiyor. Belki yarın başka ülkelerde olacak. Belki var olan ülkeler vazgeçecek, bu işleri masraflı görecek” diyerek, belirsizliklerin bir kısmını dile getirdi.

KOMUTA VE KONTROL KİMDE? Gül “Füze kalkanında bizden habersiz kullanım olmayacak” derken, ABD'li yetkililerin bir taraftan “Önce esasta uzlaşalım, detayları sonra konuşuruz” derken, diğer taraftan “Komuta ve kontrol bizde olacak” mesajını ısrarlı bir şekilde tekrarlamaları, en çok dikkat çeken noktalardan biri. DIŞİŞLERİ MEMNUN NATO’nun 10-15 yıllık geleceğine şekil verecek “stratejik konsept”in onaylanması, Dışişleri Bakanlığında memnuniyetle karşılandı. NATO’nun onayladığı “stratejik konsept” metnini değerlendiren diplomatik kaynaklar, “İstediğimiz unsurların tamamı içeride var” açıklamasında bulundu. Alınan bilgilerde, NATO’nun Avrupa’da füze savunma sistemi kurmasıyla ilgili “Hiçbir ülkenin hedef gösterilmemesi”, “Bütün müttefikleri kapsaması”, “Malî denge getirilmesi” ve “Güvenliğin bölünmezliği”, önemli başlıklar olarak gösterildi.

Cevap bekleyen sorular

NATO devlet ve hükümet başkanları, İttifak’ın gelecek 10-15 yılını şekillendirecek yeni stratejik konsepti onayladı. NATO’nun 21’inci yüzyıldaki rolünü tanımlayan belgede, füze savunma sistemi kapsamında Türkiye’nin talepleri karşılandı.

“Halklarımızı ve topraklarımızı balistik füze saldırılarından koruma kapasitesi geliştirmek, kolektif savunmamızın temel unsurudur” denilen belgede, bunun, İttifak’ın güvenliğinin bölünmezliği ilkesine katkı yapacağı vurgulandı. Belgede, Rusya, füze savunma sisteminde NATO’yla iş birliğine dâvet edildi.

NATO’nun gelecek 10-15 yılını şekillendirecek belgede NATO-AB işbirliğinin ilerletilmesi ve ‘’stratejik ortaklık’’ için AB’nin Türkiye’ye karşı yükümlülüklerini yerine getirmesi istendi. Belgede, AB üyesi olmayan Avrupalı NATO müttefiklerinin (Türkiye, Norveç ve İzlanda) AB misyonlarına önemli katkı yaptığı vurgulanarak, ‘’NATO ve AB arasında stratejik ortaklık için AB üyesi olmayan Avrupalı NATO müttefiklerinin bu çabalara bütünüyle katılımı elzemdir’’ denildi. Diplomatik kaynaklar, Türkiye’nin ısrarlı talebiyle metne giren bu ifadenin, Türkiye’nin Avrupa Savunma Ajansı’na ortak üyeliği, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’na dahil olması ve operasyonlarda karar mekanizmasına katılım beklentilerini yansıttığını kaydetti. NATO’nun 5’inci maddesi olan kollektif savunmayı güçlendiren ifadelere yer verilen belgede, ‘’NATO üyeleri saldırılara karşı daima birbirine yardım edecek’’ denilerek, bu taahhüdün ‘’güçlü ve bağlayıcı’’ olduğu vurgulandı.

NATO’nun herhangi bir ülkeyi tehdit olarak göstermemesi gerektiğini vurgulayan Türkiye, bu görüşünün belgeye yansımasını sağladı. Yeni stratejik konseptte, ‘’İttifak, hiçbir ülkeyi düşman olarak değerlendirmez. Fakat kimse, herhangi bir üyesinin güvenliği tehdit edildiğinde, NATO’nun kararlılığından şüphe duymamalıdır’’ denildi. Onaylanan yeni stratejik konseptle birlikte NATO, balistik füzeler ve siber saldırı gibi 21’inci yüzyılın tehditlerine göre yeni yeteneklerin geliştirilme iradesini gösterdi. Yeni sistemin, Kuzey Amerika’da var olan füze kalkanının, Avrupa’daki NATO ülkelerini de kapsayacak şekilde genişletilmesi şeklinde oluşturulacağı, komuta ve kontrol gibi konuların daha sonra belirleneceği belirtiliyor. Yetkililer, sistem için 28 NATO ülkesinin, 280 milyon dolar yatırım yapmasının gerekeceğini bildiriyor.

21.11.2010


 

Obama: Ortak tutum oluştu

NATO zirvesine katılan ABD Başkanı Barack Obama, NATO liderlerinin, Avrupa’daki bütün NATO ülkelerinin ve ABD’nin topraklarını koruyacak bir füze savunma kalkanı oluşturulması konusunda anlaştıklarını söyledi.

Obama, basına yaptığı kısa açıklamada, ‘’İlk defa, hem ABD hem Avrupa’daki bütün NATO topraklarını ve nüfusunu kapsayacak güce sahip bir füze savunma yeteneğinin geliştirilmesi konusunda anlaşmaya varmış bulunuyoruz’’ diye konuştu. Lizbon Zirvesi’ni ‘’tarihî’’ olarak değerlendiren Obama, liderler arasında ortak bir tutum oluştuğunu, ‘’bugün önemli bir ilerleme sağlandığını’’ belirtti. Obama, ‘’(Sistem) Müttefiklerimizin (NATO üyelerinin) tamamına belirli bir rol sunuyor’’ diye konuştu. Obama, kalkanın sebebine ilişkin olarak da ‘’Günümüzün tehditlerine karşı, balistik füzelerle gelebilecek tehditlere karşı yurttaşlarımızı koruma kararlılığımızı gösteriyor’’ dedi. ABD Başkanı Obama, ‘’Bir NATO ülkesine yapılmış saldırı, bütün NATO üyelerine yapılmış sayılır’’ ifadesini kullandı. Obama, ‘’NATO üyesi ülkelerin, Rusya ile ilişkilerinin kuvvetlendirilmesini ve güvenliğin arttırılmasını desteklediklerini’’ kaydetti.

21.11.2010


 

Gül: NATO konsepti arzu ettiğimiz çerçevede çıktı

CumhurbaşkanI Abdullah Gül, NATO Zirvesinde önceki gün kabul edilen Stratejik Konseptin “arzu ettikleri çerçeve içinde” çıktığını, bundan “büyük memnuniyet” duyduklarını söyledi.

Portekiz’in başşehri Lizbon’daki NATO Zirvesini değerlendiren Gül, “Kabul edilen Stratejik Konsept arzu ettiğimiz çerçeve içinde çıktı, bundan büyük memnuniyet duyuyoruz” diye konuştu. NATO-AB ilişkilerinde Türkiye’nin hassasiyetleriyle ilgili olarak Gül, “Memnuniyetle şunu ifade ederim ki, başta NATO Genel Sekreteri olmak üzere birçok önemli AB üyesi sorumluluklarını hatırlayarak, toplantılarda Türkiye’ye karşı sorumluluklarını yerine getirmek durumunda olduklarını ve bunun muhakkak olması gerektiğini açık açık ifade ettiler” dedi. Cumhurbaşkanı Gül, Afganistan ile ilgili olarak da, şunları söyledi:”Bizim özellikle NATO toplantılarında söylediğimiz şey şu: Afganistan’da sadece askerî harcamalarla, asker gücüyle orada bir neticeye varılamaz, orada huzur olmaz, istikrar, güvenlik, sağlanamaz. Bütün bunlardan önce Afgan halkının gönlünü ve kalbini kazanmak gerekir. Afganistan, Afganlarındır” açıklamasında bulundu. Gül, NATO ile Rusya arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi yönünde alınan kararları da “Rusya’nın tabiî ki Türkiye’nin komşusu, ama birçok Avrupa ülkesinin de komşusu olduğunu” belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:”Nükleer silâhlar, uzun menzilli füzeler, bütün bunlar söz konusu olduğunda ayrı bir süper ülkedir. Dolayısıyla NATO ve Rusya arasındaki ilişkiler uzun süredir çok önem taşımakta. Bu konuda istişareler yapılıyor, bu da barış ve istikrar için çok önemli.”

21.11.2010


 

İnternet, İsrail askerlerinin korkulu rüyası

2008’dekİ Gazze saldırılarına katılan İsrail askerlerinin listesinin farklı internet siteleri ve Facebook’ta yayınlanması, İsrail ordusunun korkulu rüyası haline geldi.

Korkunun sebebi ise İngiltere ve Belçika gibi ülke mahkemelerinin, Gazze saldırısına katılan İsrailli sivil ve askerî yetkililer hakkında tutuklama kararları alması. Başta muhalefet lideri Tzipi Livni olmak üzere bazı İsrailli siyasî ve askerî yetkililer mahkeme kararlarından dolayı İngiltere ziyaretlerini iptal etmek zorunda kalmıştı. Aynı şekilde listede isimleri bulunan subay ve askerlerin de bu ülkelere yapacakları muhtemel ziyaretlerde tutuklanma ihtimalinin olması İsrail ordusunu düşündürüyor. Önceki gün internete düşen ‘savaş suçluları listesi’nde 200 kişinin ismi yer alıyor. İsimlerin yanında askerlerin fotoğrafları, kimli numaraları hatta adresleri bile bulunuyor. İsrail basınına göre ordudaki görevlerini bitirdikten sonra yurt dışına eğitim almak isteyen askerler bile tutuklanma ya da taciz korkusundan dolayı yurt dışına çıkamıyor.

21.11.2010


 

Anadolu insanı ‘güneş enerjisini’ keşfetti

Türkiye’de birçok alanda tercih edilen güneş enerjisini keşfeden Anadolu insanı, kendisine hem kolaylık hem de ekonomik tasarruf sağlayan güneş enerjisi ile çalışan sistemleri tercih ediyor, köylerde özellikle güneş enerjisiyle çalışan su ısıtma sistemleri yaygınlaşıyor.

Yozgat İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, Or-Köy kapsamında 2006-2009 yılları arasında il genelinde 31 köydeki 805 haneye güneş enerjili ısıtma sistemi kurdururken bu yıl 16 köyde 462 konuta daha güneş enerjili su ısıtma tesisinin kurulmasını planladı. Yozgat kırsalında güneş enerjisi sadece su ısıtma sisteminde kullanılmıyor. Bozok Üniversitesi öğrencileri tarafından yapılan ve İzmir’de yarışmaya katılan güneş enerjisiyle çalışan otomobili geliştirme çalışmalarının yanı sıra, güneş enerjisinden yararlanılarak sulama, okulun elektrik enerjisini karşılama gibi sistemlere yönelik çalışmalarda yürütülüyor. Ayrıca, ‘’Güneş Ocakları’’ köyde kullanılıyor, güneş enerjisinden yararlanılarak, her türlü yemek pişirilebiliyor.

21.11.2010


 

‘Hayır Çarşısı’ 100 binlere ulaştı

Adana’da dar gelirli vatandaşların giysi ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla merkez ilçe Seyhan Belediyesi tarafından kurulan ‘’Hayır Çarşısı’’ndan son altı yılda yardım alan kişi sayısı 100 bine ulaştı.

Gelir düzeyi iyi olan hayırsever vatandaşlarla yardıma muhtaç vatandaşlar arasında ‘’köprü’’ görevi yapan Hayır Çarşısı’nın görevlileri, hayırseverlerin kullanmadıkları temiz kıyafetleri ve ev eşyasını gerekirse onarımdan geçirip ütüleyerek, ihtiyaç sahiplerine dağıtıyor. Giysi dışında zaman zaman mobilya ve beyaz eşya gibi ihtiyaçların da karşılandığı çarşıdan yararlanmak isteyen vatandaşların, muhtarlıktan aldıkları ‘’fakirlik belgesi’’ ile çarşıya gelmeleri yetiyor. Bugüne kadar gelinlik ve damatlıktan, çocuk oyuncağına, elektrikli süpürgeden, yatak ve elbise dolabına, kitap-kırtasiyeden beyaz eşyaya kadar binlerce ürün ihtiyaç sahiplerine ücretsiz veriliyor.

21.11.2010


 

Bütün telefonlarda tek şarj aleti kullanılabilecek

UluslararasI Cep Telefonu Üreticileri ve Telekom Şirketleri Platformu (OMTP) önümüzdeki yıldan itibaren bütün cep telefonlarında kullanılabilecek tek bir şarj aletinin kullanıma sunulacağını bildirdi.

Nokia ve Ericson gibi dev cep telefonu üreticilerinin yanı sıra Orange, Telenor, Vodafone gibi uluslar arası telekomünikasyon firmaları tarafından da desteklenen projenin cep telefonu kullanıcıları için büyük bir kolaylık sağlaması bekleniyor. Yeni şarj aletinin halen Apple tarafından üretilen İ-Phone’larda da kullanılan usb girişli olacağı öğrenildi. Uzmanlar söz konusu projenin milyonlarca Euro değerinde tasarruf sağlayacağını ifade ediyor. Ortak şarj cihazı projesi Avrupa Birliği’nin standartlardan sorumlu organizasyonu CENELEG tarafından da onaylandı.

21.11.2010


 

Hayvanlara eziyet görüntüleri yasaklandı

ABD Kongresi, Senatodaki son oylamanın ardından, hayvanlara yapılan eziyeti gösteren videoların satışını ve dağıtımını yasakladı.

5 yıla kadar hapis dahil çeşitli cezaları öngören metnin yürürlüğe girmeden önce ABD Başkanı Barack Obama tarafından imzalanması gerekiyor. Söz konusu tedbir ayrıca, hayvanların kasıtlı olarak ezildiği, yakıldığı veya boğulduğu bu tür görüntülerin internette ücretsiz dağıtımına da yasak getiriyor.

21.11.2010


 

Ölümü nasıl bilirsiniz?

Ölümü her ne kadar hayattan çıkarıp uzaklaştırmaya çalışsak da, yine aynı hızla geri dönüyor her gün. Biz ölümü unutsak da, ölüm bizi unutmuyor. Şehrin dışına götürüp taşısak da mezarları, ölüm şehirlerde kol geziyor.

Mezarları şehrin dışına taşımakla, ölüm yanımıza gelmeyecek zannediyoruz. Büyük aldanış…

Ölümün işi, ölmüşlerle değil, ölmemişlerle.

Ölümün işi, dirilerle, yaşayanlarla. Yani bizlerle.

Peki, bizim işimiz kiminle ve neyle?

Biz hayatla beraberiz.

Öyle bir hayat ki bu, ölüm yok bu hayatın içinde sanki.

Hani bir zamanlar şehir mezarlığının kapısına asılan bir âyetten rahatsızlık duyulmuştu ya… “Her nefis ölümü tadacaktır.” âyetinden…

Hatırlarsınız değil mi? Biri bize hatırlatmalı ölümü. Hayatın nişanlısı, ölümün nikâhlısı olduğumuzu hatırlatmalı bir şeyler bize.

İzler taşımalı hayat ölümden. Bir yerlere yazılmalı, bir yerlere kazınmalı bu söz. İlgi çekmeli.

Dönemeçler için nasıl işaretler konuluyorsa, hayatın her yerine asılmalıydı bu sözler. Ölümü hatırlatacak çok şeye de ihtiyaç var.

Salâ sesi, her şey, ama her şey ondan haberci. Düşen yaprak, minarede salâ sesi, batan akşam güneşi, günlerin ve mevsimlerin ardı ardına geçip gidişi, her şeyin sonu ve bitişi hep ondan haberci.

Ömürleri, saatleri sayılı olanlar, boşa harcamazlar zamanı.

Hemen şimdi ne yapmak istiyorsak, o anda gizli her şey. Soralım bakalım o zor soruyu:

“Ölümü nasıl bilirsiniz?”

Kaç kişi cevap verebilecek acaba?

Hayat kitabını ne kadar okursak okuyalım, hâlâ içinde gizli kalmış yapraklar yazılı duruyor.

Her şeyden kaçan, hatta kendinden bile kaçan insan, bir gün ölüme yakalanıyor. Ölümün işi, ölmüşlerle değil. Ölümün işi, dirilerle.

Nereye gidersek gidelim, ölüm bizimle beraber geliyor. Her şey, ama her şey bizden uzaklaşırken, ölüm anbean yaklaşıyor bize.

Dün iki-üç kişi içindi ölüm; bugün, her gün yüz binler için ölüm.

İnsanların sayısı arttıkça, ölümler de çoğalıyor.

Hız kesmiyor ölüm. Aksine sür’at peyda ediyor. Eh, bu modern asra da, bu yakışıyor doğrusu.

Biz istediğimiz zaman olacak ya da istediğimiz zaman olmayacak şeylerden biri değildir ölüm. Çarnâçar dönecek ve istemesek de arz-ı endam edecek kapımızda. Vakitli vakitsiz gelecek. Sen işini bitirmeyi düşünürken, o senin işini bitirecek. Çökecek kapının önünde; seni almadan gitmeyecek.

Yok saymakla, göz kapamakla, ölümü yok edemeyiz.

“Biz gidiyoruz, aldanmakta fayda yok. Gözümüzü kapamakla bizi burada durdurmazlar; sevkiyât var.” diyor Bediüzzaman. (Lem’alar, 225)

Ölümün işi bu. Görevi, gelmektir, götüreceğini bulup götürmektir.

Hindistan’da da olsa, Türkistan’da da olsa insan, hangi istan ya da fistanın içinde de olsa fark etmez. Ölümden kaçıp kurtulma şansı yoktur. Sonunda bir taş dikiliverecek bir gün başına. “El-Bâki hüve’l-Bâki” denecek. Son durak olacak kabristan…

Vadesi gelen ayda da ölür, dünyada da. Ölümün unuttuğu tek bir kişi yoktur bu dünyada. Öyle ki, o kadar hikmetli, takipli, yapanı bellidir ölümün. Tesadüfün zerresi yoktur bu işin içinde.

Hayatı kendi arzusu dâhilinde kurgulayan, belki yok zanneder ölümü. Oysa feci halde yanılır ve aldanır insan.

Kendi başına, tesadüfen olan ya da olacak bir iş değildir ölüm. Ölüm, büyük şeydir. Allah’ın “Mümît” isminin tecellisidir. Odanızdaki sineğin de, kurbanlık ineğin de eceli, belirlenen bir vadededir. Hayatı belirleyip yaratan, ölümü de belirlemiştir çok önceden. Ölüm ise o anın geldiğinde olan şeye verilen isimdir sadece. Önce-sonra, genç-ihtiyar, bey-ağa dinlemez ölüm.

Göz önünde bir çınar, bir yaprak devrilir, düşer de uyanmaz insan. Her gün, hem de ne çınarlar, ne yapraklar düşer de uyanmaz insan. Her gün, ama her gün, yüz binlerce insan toprağa düşer. Ölümün hızına yetişmek ne mümkün? Vadesi gelen, gider; eceli gelen, durmaz, gider.

Bu asrın ortalarında günlük ölüm listesi otuz binlerdeymiş. Şimdi ise, yüz, belki iki yüz binlerde, belki de üç yüz binlerde seyrediyor. Doğrusunu Allah bilir ya…

Diğer canlıların, hayvanların, bitkilerin ve cinlerin, her saniye vücudumuzdan dışarıya atılan sekiz milyon ölü hücrelerin sayısı dâhil değil buna.

Hayatı veren O. Hayatı alan, ölümü veren de O. Her şey, Yaratan’ın kontrolünde. Dünyaya geleni yine dünyadan götüren de O. İster yaprak, ister çınar, ister zerre, ister yıldızlar ve küreler olsun; fark etmez O’nun gücünün önünde.

Kadîr-i külli şey’dir; yazılan, başa gelecektir ve gelen gidecektir. “Giden gelmez, gelen gider.” (Sözler, 56)

Her gün bir koca dünya boşalıyor, yerine bir o kadarı da gönderiliyor, geliyor. O kadar itinayla, ince bir ilimle, hassas bir mizanla işler dönüyor ki, şaşmamak elde değil… Kudretine, Kadir-i külli şey’in icraatına, Hakîm-i zü’l-celâl’in faaliyetine hayran olmamak elde değil.

Bir devran edelim şöylece, bir seyran edelim böylece, hayran kalmayacak acaba ne var öylece?

“Gelenler, gidenler, hep akın akın.

Ölenlere değil, ölüme bakın

Uzakta sanırız; ne kadar yakın…

Gözün az üstünde, kaşıdır ölüm.”

Öyle diyordu çok sevdiğim bir şâir.

Bir milyar nüfusun içinde, her gün yüz bin kişi ölseydi, her halde bu boşluk çok daha iyi fark edilecekti. Ama olmuyor. Allah çağına göre, yerine göre, ölümü de ayarlıyor. Gelmek de, gitmek de O’nun elinde.

Nasıl askere alınmakta ve terhis edilmekte bir düzen söz konusu ise, hayatta ondan çok daha fazlası söz konusu. Hassas ve ince bir ölçü var. Rast gele gelip rast gele gitmek yok. Bir yere sıkışmak yok. Birdenbire gidip de dünyayı boşaltmak yok. Ama isteseydi Rabbimiz, hepsi olabilirdi. Kudretine engel ve mani hiçbir şey yok. Hikmetli işler bunlar. Dikkatli seyirciler, anlayışlı muhataplar istiyor hayatı ve ölümü anlayacak, gelip gitmekteki sırrı anlayacak.

Neden geliyor insan bu dünyaya ve niçin gidiyor derseniz, Nurlarda cevabı var:

“Hayat vazifesinden terhis eder, fani dünyadan yerini tebdil eder, külfet-i hizmetten âzâd eder.” (Mektubat, 220)

Yine Mektubat’tan:

“Ne mutlu sizlere ki, hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti; rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almaya gidiyorsunuz.” (Mektubat, 221)

Yirmi beş - otuz yaşına kadar insanın yakın çevresinden ahirete göç eden insan sayısı pek fazla görünmüyor. Belki birkaç kişiyi geçmiyor.

Bu arada insan nefsi, “Fırsat bu fırsat.” deyip, yaslanıyor hayatın içine, kapanıyor bir kenara. Hem kendini, hem ölümü unutmaya çalışıyor.

Ama yok öyle yağma… Bir musîbetin tahrikiyle kımıldanıyor insan. Başını uzaklarda zannettiği o hakikatin duvarına çarpıyor.

Tanıdıkları çoğaldıkça ve hayat basamakları bir bir ilerledikçe, çevresindeki ölümlerin de çoğalmaya başladığına şahit oluyor insan.

Herkese ölüm var; kendine ölüm yok sanıyor bazen insan. Bir yaşa kadar aldanmak mümkün. Ama her daim, asla…

Ölümü hasta ve ihtiyarların limanına uğrayan bir gemi zannediyor. Oysa hiç de öyle değil. Ölümden kaçacağın bir yer yok. Ya kabulleneceksin, ya yok zannedip avunacaksın. Ya da birçoklarının yaptığı gibi, gafletle, eğlenceyle, günahla dolu bir hayat yaşamaya kalkacaksın. Sonra bir köşede oturup geçen günlere ağlayacaksın…

Hangi yaşta olursan ol, yeter ki ağla. Ağla ki, pişmanlık gözlerinden yaş olup çağlasın. Allah pişmanlık duyanları affeder.

Allah affeder, ama senin vicdanın seni affeder mi, orasını bilmem…

İşte öyle kuvvetli bir duygumuz var ki, onun yargılamasından kaçmak ya da kurtulmak çok zor. Delice girdiğin hayat ırmağının içine, ya da kendi zannınca dolu dolu yaşadığın bir hayatın içinde, o gençlik yıllarında belki de pek fark etmezsin bunu. Arada bir kalp krizi gibi gelip yoklasa da seni, fark etmezsin vicdanın krizini, sancılarını. Oysa her daim yoklar vicdan seni.

Ya kabulleneceksin, ya da yok zannedeceksin. Ama bu neyi değiştiriyor ki? Ne durdurabilir, ne yavaşlatabilir, ne de kaldırabilirsin ölümü…

Ya ölümü ve hayatı vereni bilip tanıyacağız, ya da ölümden köşe bucak kaçacağız.

Kaçsak da kurtulsak keşke… Ne mümkün?

Gölgesinden ne kadar kaçabilir insan?

Hayatın nişanlısıyız, ama ölümün de nikâhlısıyız. Eninde sonunda o bizi bulacaktır.

Nerede, ne olacağını bilmiyoruz. Unutulduğumuz zannına kapılmayalım sakın.

“Allah nasıl hesaba çekecek?” diye sorulduğunda, Hz. Ali’nin (ra) sözünü hatırlayalım:

“Dünyada iken nasıl sizin tek tek rızkınızı veriyorsa, ahirette de hesaba öyle çekecek!” diyordu.

Bu rızkın içine neler dâhil değil ki?

Aldığın her nefes, baktığın her güzel şey, attığın her adım, hissettiğin ve tattığın her şey var. Hepsi O’nun ilminde ve kontrolünde, bilgisi dâhilinde.

Hayatı bilmeyen, gerçekten ölümü de bilemiyor, anlayamıyor.

Âlim’dir O. Hakim’dir O.

O biliyorsa, mesele yok.

Onun bilgisi dâhilinde oluyor her şey.

Hayatı bilmeyen, gerçekten ölümü de bilemiyor, anlayamıyor.

Arka arkaya dünyadan gidiyoruz diyor her salâ sesi. Büyük bir göçten haber veriyor.

Bak, yine minarede bir salâ sesi. Bir yakın dostun cenazesi. Az sonra musallada olacak, cenazesi kalkacak.

Yarın bizim salâ sesimiz duyulacak; onun göç haberi etrafa yayılacak.

Kaçmakla kurtulan yok. Ölüm bizi vademiz geldiğinde bulacak.

***

Bazen bulunduğu yerden başka yere gidince insan, orada hiç ölmeyecekmiş hissine kapılıyor birden. İyiden iyiye aldatıyor kendini. Oysa nereye gidersek gidelim, vademiz belli.

Sen kavak ağacı isen, çınarların arasında saklanmakla çınar olamazsın. Vaden neyse, ecel geldiğinde onu yaşayacaksın. Kafkasya’ya gitmekle ya da ne bileyim, Japonya’ya kaçmakla, uzun ömürlü insanların arasında yaşamakla ömrünün uzayacağını mı zannediyorsun senin de, ey gafil?

Yaratan biliyor kimliğini. Çınarsan çınarsın; kavaksan kavaksın. Neysen osun sen.

Evet, zahiren bir sebep görünmese de, gece ve gündüzün kat’iyetindedir ölümün geleceği.

Rızık nasıl belli ise, ecel de o kadar bellidir. Ama gizlidir. Sebepler perdesiyle örtülüdür, o kadar... Veren bellidir, getiren bellidir, götüren bellidir.

Tesadüfün payı ise yüzde bir bile değildir.

Hayatın içinde ölümün tesadüf ihtimali, sıfıra sıfırdır.

Kaldı ki:

“Hep isabet edene, hiç tesadüf denir mi?” M. Selahaddin Şimşek

Ne yapmalıyız ki kurtulalım?

Âyete kulak verirsen, problem yok:

“Hanginiz daha güzel işler yapacaksınız diye sizi imtihan etmek için ölümü de, hayatı da yaratan O’dur. O’nun kudreti her şeye üstündür; O çok bağışlayıcıdır.” (Mülk Sûresi, 2)

Hayatı âyetin belirttiği tarzda yaşayan, anlayan, elbette ölümden de nasibini alacak ve tadacaktır. Ama bu tadış ve anlayış her halde anlamlı olacaktır.

Niye geliyor başımıza ölüm?

Neden ölüyor bunca insan?

İşte biz de bu dersi peygamberlerden ve onların varislerinden almak için gelmişiz dünyaya. Hâsılı, biz de öğrenciyiz. Hayatı öğrenmekle, okumakla, Kur’ân’ın dersine muhatap olmakla vazifeliyiz.

Karşılaşacağı o anı, yaşayacağı o günü, o büyük randevuyu bilmemek ve kaderinden kaçmaya çalışmak, insanı yanlış yollara saptırır. Allah’ın rahmetinden ve ölüm denen nimetten habersiz yaşamak, hayatı acılara gark eder.

“Şimdi ölüm de nasıl nimet oluyormuş?” diyeceksiniz. Onu da bir başka yazıya bırakalım İnşâallah…

Son olarak, aklı başında bir insanın gözüyle bakalım ve kendimizi sıkıntıya, zora atmayalım.

Soralım şimdi o soruyu biz de bir kere daha:

“Ölümü nasıl bilirsiniz?”

“İyi biliriz, iyi biliriz!” demeliyiz ve diyebilmeliyiz. Hayatı tanıdıkça ve bildikçe, O’nun rahmetine yakın oldukça, bunu biz de gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.

Yaratan’ın yaşatması zor olduğu için ölüyor değiliz. Bugün yedi buçuk milyar insan var. İlk insanın yaratıldığında kaç kişiydik? Bir hatırlayalım bakalım…

Yaratan, yaşatması zor olduğu için öldürmüyor. Dünyadan ölüm de bizi yaşatması zor olduğu için götürmüyor. Onun da bir hikmeti var.

Bunu da bir başka yazıya saklayalım. Ölümün nasıl ve niçin nimet olduğunu o yazıda anlamaya çalışalım.

Unutmayalım. Bir daha soralım kendimize:

“Ölümü nasıl bilirsiniz?”

“İyi biliriz, iyi biliriz!” demeliyiz ve diyebilmeliyiz inşâallah.

SELİM GÜNDÜZALP

[email protected]

21.11.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Bütün haberler

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.