Aile-Sağlık |
5-6 yaş çocuklarına ‘ölüm haberi’ vermek
İşte bu sorunun cevabını bizlere Kim Psikoloji’den Psikolog Emine İleri verdi. “İnsanlar yaşamları boyunca birçok olay yaşar. Yaşam içerisinde kimi olumlu ve güzel olan olayların yanında, maalesef kötü olan ve acı veren olaylar da mevcuttur” diyen psikolog İleri, bunlar hepimizin başımıza gelebilecek ölüm, hastalık, kaza, boşanma gibi üzücü, zor ve stres meydana getiren durumlar olduğuna ve yetişkinlerin bile bu tür olaylarla baş etmede kimi zaman çok fazla zorlanırken, çocukların böyle olaylara verdikleri tepkilerin çok daha büyük ve derinden olduğuna dikkat çekti. İleri, büyüklerin, olayların üstesinden gelmede psikolojik ve fiziksel olarak daha güçlü olduğunu belirterek, “Ancak çocukların, hayatlarını büyük oranda etkileyen ve değiştiren bu kötü olayların üstesinden gelmesi çok daha zordur. Bu sebeple çocuklara ölüm, boşanma v.s. gibi olumsuz durumlar haber verilirken, çok dikkatli ve hassas olmak zorundayız. Bizim en doğru şekilde kötü haberi çocuğa vermemiz, çocuğun yaşayacağı üzüntüyü, stres tepkilerini ve oluşabilecek fiziksel ve psikolojik sorunları en aza indirmede etkili bir şekilde yardımcı olur” diye konuştu.
OKUL ÖNCESİ YAŞLAR VE ÖLÜM KAVRAMI
“ÖZELLİKLE okul öncesi yaştaki çocuğa, kötü bir haber verirken hangi noktalara dikkat etmeliyiz? Çocuğun en az şekilde etkilenmesi için neler yapmalıyız?” sorularına açıklık getiren psikolog İleri, şunları kaydetti: “Okul öncesi çocuklarda yaşları ve zihinsel gelişimleri itibariyle ölüm kavramı ve ölüm algısı yavaş yavaş oturmaya başlamıştır. Çocuk, ölen kişinin bir daha geri gelmeyeceğini hemen algılayamasa da ölüm haberini öğrendikten sonra süreç içerisinde bunu sindirir ve kafasında bir daha geri gelmeyeceğini oturtur. Ancak yaş itibariyle hâlâ çocuğun iç dünyasında ölen sevdiğini geri getirebilecek sihirli ya da özel bir güce sahip olduğu düşüncesi az da olsa devam eder. Öncelikle çocuğa kötü haber verirken seçtiğimiz ortamın sakin, sessiz ve çocuğun aşina olduğu bir yer olması gerekir. Konuya girmeden önce ön hazırlık yapılmalıdır. Meselâ, ’sana birazdan üzücü bir haber vereceğiz.’ Sonrasında çok fazla detaya girmeden haberi net ve doğru bir şekilde açıklamalıyız. ‘Annen bir kaza sonucu öldü’. Bu noktada çocuğa ölümün kötü bir olay olmadığını, aksine canlılar için normal bir süreç olduğunu onun anlayabileceği bir dilde anlatmalıyız. Meselâ; bir çiçeğin büyümesi, yeşermesi, sararması ve solmasını ölümü zihinsel açıdan sembolize ederek anlatmamız çocuğun bu konudaki korkusunu ve endişesini azaltmasına yardım edecektir.
ÇOCUĞUN TEPKİLERİNE KARŞI SAKİN OLMAK
ÇOCUĞUN haberi öğrendikten sonra verdiği her türlü tepkiye sakin kalmalı ve olağan karşılamamız gerektiğini de vurgulayan İleri, “Ağlarsa, susması için çabalamak yerine, buna izin vermeliyiz. Ya da sessiz kalır veya hiçbir şey olmamış gibi davranırsa, istediği zaman bu konuyu tekrar konuşabileceğimizi söyleyip onu rahat bırakmalıyız. Eğer ölen kişi, anne ya da baba değil de çocuğun çok sevdiği yakın akraba veya arkadaşlarından biriyse, bu haberi anne ve babanın birlikte vermesi en doğru olanıdır. Eğer tam tersi ölen anne ya da baba ise, çocuğun en sevdiği kişilerden bir ya da ikisinin haberi çocuğa vermesi daha iyi olacaktır” dedi. Psikolog İleri, “Sadece ölüm değil, çocuğu etkileyeceğini düşündüğümüz her türlü kötü olay sonrasında en önemli nokta, çocuğu ne kadar çok sevdiğimizi belirtmek ve her koşulda onun yanında olacağımızı söylememizdir” diyerek, yaşanan olayların sonucu üzücü olsa da her şeyin en kısa sürede düzene gireceğini belirterek, çocuğun kaygılarının en alt seviyeye düşürmeye çalışılması gerektiğinin altını çizdi. Psikolog İleri, ayrıca, "Çocuklara kötü haberleri açıklarken yetişkinler olarak iki kat özenli davranmalıyız. Unutmayalım ki, yarının büyükleri olarak ruh sağlığı ve gelişimi düzgün çocuklar yetiştirmek ve onları yaşanan olaylardan en az hasarla çıkarmak gelecekte daha sağlıklı bireylerin yetişmesi noktasında da çok önemlidir.”
ÇOCUKLAR, ANCAK CENNET FİKRİYLE TESELLİ EDİLEBİLİR
“Çocuklar, yalnız Cennet fikriyle, onlara dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere ve vefâtlara karşı dayanabilirler. Ve gayet zayıf ve nâzik vücudlarında bir kuvve-i mâneviye bulabilirler. Ve her şeyden çabuk ağlayan gayet mukàvemetsiz mizâc-ı ruhlarında, o Cennet ile bir ümit bulup, mesrurâne yaşayabilirler. Meselâ, Cennet fikriyle der: “Benim küçük kardeşim veya arkadaşım öldü; Cennetin bir kuşu oldu, Cennette gezer, bizden daha güzel yaşar.” Yoksa, her vakit etrafında kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümleri, o zayıf bîçarelerin endişeli nazarlarına çarpması, mukàvemetlerini ve kuvve-i mâneviyelerini zîr ü zeber ederek, gözleriyle beraber ruh, kalb, akıl gibi bütün letâifini dahi öyle ağlattıracak; ya mahvolup veya divâne bir bedbaht hayvan olacaktı.” Bediüzzaman, Sözler, 10. Söz, Mukaddime
İstanbul / Recep Bozdağ |
12.11.2010 |
Yeni şeyler öğrenmek mutluluk verir EĞİTİMCİ- YAZAR Ali Erkan Kavaklı, çalışmanın ve yeni şeyler öğrenmenin insanlara mutluluk verdiğini söyledi. “Çalışırken dinlenirim, dinlenirken çalışırım” diyen Honore de Balzac gibi çalışmayı en büyük erdem kabul ettiğini söyleyen ünlü eğitimci Kavaklı, çalışmanın ve yeni şeyler öğrenmenin insana zevk ve mutluluk verdiğini söyledi. Bilginin beyin vitamini olduğunu vurgulayan ve öğrenme ve düşünmenin beyindeki dopamin sistemini harekete geçirdiğini anlatan Kavaklı, “Allah ayaklarımızı yürümek, gözlerimizi görmek, kulaklarımızı duymak; beynimizi de öğrenmek, düşünmek, yeni projeler üretmek için yaratmış. Nasıl insan sevdiği yiyecekleri yiyince dil ve damağı bayram ediyor, vücudu besleniyorsa yeni bilgiler öğrenince de beyin bayram ediyor. Beyin öğrenmek üzere programlanmış bir organdır. Ders çalışmak beyni beslemektir. Öğrenen insan beynine ziyafet çeker. Beyin öğrenmeyi, dopamin, serotonin ve endofrin gibi sıvılar salgılayarak ödüllendirir. Bu sebeple okuyan, araştıran ve öğrenen insanlar mutlu olur” dedi. Kavaklı, “Ders çalışmak ayın zamanda ibadettir. İlim öğrenmek, sevap vesilesidir. İlim insanı ve milletleri yükseltir. Bugün Amerika, Japonya, Almanya gibi ülkeler ilim ve teknoloji sayesinde süper güç olmuşlardır. Teknoloji ilmin uygulamasından ibadettir. Okumak ve ilim öğrenmek, Allah’ın emridir. Okumamak Allah’a isyandır. Prof. James Flyn, beyin ve hafıza kaslarını vücut kaslarına benzetir. Spor yapmak nasıl vücut kaslarını güçlendirirse okumak, öğrenmek, ders çalışmak, yeni şeyler düşünmek ve proje üretmek de beyin ve hafızayı güçlendirir. Düzenli ve sistematik tekrar yaparak bilgileri beyne kazıyabilir ve hafızamızı daha da güçlendirebiliriz. Ara vererek ders çalışmak, bilgiyi öğrenmek için daha faydalıdır. Beyin yattığımız zaman da çalışır. Önemli bilgileri yatmadan önceki 15-20 dakika içinde tekrarlayın, beyin biz uyurken de çalışır. Öğrenirken hipokampus dediğimiz geçici hafızaya kaydettiği bilgiler, biz uyurken korteks denilen kalıcı hafızaya aktarılır. Öğrenciler düzenli ve planlı çalışmalı, düzenli uyumalı ve düzenli beslemelidir” şeklinde konuştu. |
12.11.2010 |
‘Tırnak yeme alışkanlığı’ kalbe zarar veriyor TIRNAK yeme hastalığının çocukların yüzde 33’ünde görülen bir hastalık olduğuna dikkat çeken uzmanlar, “Tırnak yemek kalbe de zarar verebiliyor” uyarısında bulunuyor. Bursa Doruk Sağlık Grubu Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Fatih Gök, önlem alınmaması halinde diş hastalıklarından parazit gibi mikrobik rahatsızlıklara hatta kalbi etkileyen kalıtımsal hastalıklara yol açabileceği ikazında bulundu. Özellikle çocukların yüzde 33’ünde görülen tırnak yeme hastalığının temelinde ailelerin önemli bir rol oynadığına dikkat çeken Dr. Fatih Gök, tırnak yiyen çocukların ailelerinin çoğunda da tırnak yiyenlere rastlandığını söyledi. Tırnak yeme alışkanlıklarının en önemli sebeplerinin üzüntü ve sıkıntı duyguları, gerilim ve kaygı duyguları, öfke ve saldırganlık duyguları, korku ve aile içi iletişim sorunlarının olduğunu belirten Dr. Fatih Gök, “Tırnak yeme bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilir. Aile içinde aşırı baskılı ve otoriter bir eğitimin uygulanması ve bu çocuğun sürekli azarlanarak eleştirilmesi, kıskançlık, yeterli ilgi ve sevgi görememe sıkıntı ve gerginlik başlıca nedenlerdir” dedi. Dr. Gök, Tırnak yeme alışkanlığına karşı özellikle anne ve babaların çocuklarının bu davranışını görmezlikten gelmemesi, çocuklarının kendisini güvensiz hissetmemelerini sağlamaları, tırnak yemenin çirkin bir davranış olduğunu uygun bir dille anlatmaları gerektiğini belirtti. Dr. Gök, “Aileler bu davranışın kendiliğinden kaybolmasını beklerler, ancak kendiliğinden geçmez. Ancak ve ancak buna neden olan sebepler ortadan kaldırıldığında geçer” diye konuştu. |
12.11.2010 |