Lahika |
Âyet-i Kerime Meâli
Doğrusu Allah Âdem'i, Nuh'u, İbrahim’in soyunu ve İmrân’ın soyunu âlemler üzerine seçkin ve üstün kıldı. Onların nesilleri birbirindendir; hepsi de din ve takvada tek bir topluluktur. Allah herşeyi hakkıyla işitir ve bilir.
Âl-i İmran Sûresi: 33-34 |
03.11.2010 |
İttifakta kuvvet, ittihatta hayat vardır İttifakta kuvvet, ittihatta hayat, uhuvvette saadet, hükûmette selâmet var. İttihadın habl-i metînini, muhabbetin dayanıklı halatını sıkı tutun ki, sizi belâlardan kurtarsın. Bediüzzaman Said Nursî’nin Nasayihi 5 Aralık 1908 22 Teşrinisani 1324, Kürt Teavün ve Terakki gazetesi, sayı: 1.
[Kürtçe olarak neşredilen bu makalenin Türkçe tercümesi gazetenin 1 hafta sonraki sayısında (29 Teşrinisani 1324 / 12 Aralık 1908, sayı: 2, sayfa: 13.) yayınlanmıştır.]
Ya Ma’şere’l-Ekrat! İttifakta kuvvet, ittihatta hayat, uhuvvette saadet, hükûmette selâmet var. İttihadın habl-i metînini, muhabbetin dayanıklı halatını sıkı tutun ki, sizi belâlardan kurtarsın. Güzelce kulak veriniz, dinleyiniz. Size bir şey söyleyeyim: Biliniz ki; üç, evet üç cevherimiz vardır ki, muhafazasını bizden istiyorlar. Birincisi: İslâmiyet ki, milyonlarla şühedamızın kanını ona paha vermişiz. İkincisi: Cevher-i insaniyet ki, bizi heyet-i içtimaiye nazarında insan gösterecek odur. Üçüncü: Milliyet ki, pişevalarımızın, seleflerimizin ruhlarını mezarda şâd ettirecek bir tuhfemiz ve onlarla rabıta-i ezeliye ve ebediyemiz olacaktır. Şu üç cevhere mukabil bir de üç düşmanımız vardır ki, bizi mahvediyor: Birincisi: Fakr ki, İstanbul’daki kırk bin hamalın vücudu o düşmanımızın numune-i tasallutudur. İkincisi: Cehil ki, birinci düşmanımızın istilâsına büyük bir yardımcıdır. Zebun-i fakr olan o kırk bin hamalın içinde binde biri bir gazeteyi okuyamıyor ki, bir tarik-ı necat bulsun. Üçüncüsü: İhtilâf ve muadat-ı cahilânemizdir ki, biz birbirimizle boğuştukça bir terbiyeye bihakkın kesb-i istihkak ediyorduk. Hükûmet dahi terbiye-i vifakiye yerine tezyid-i nifaka çalışıyor, hakkımızda her nev’î zulüm ve itisaf icrasına bizi lâyık görerek insafsızlık ediyordu. Şimdi bilmeli ve anlamalıyız ki, şu üç düşmanımızı kahretmek ve o üç cevherimizi onların ellerinden kurtarmak için de elmastan masnu üç seyf-i sâtı-ı celâdet bize lâzımdır: Birinci kılıcımız maarif, ikinci ittifak ve muhabbet-i millî, üçüncü de teşebbüs-i şahsî ve sa’y-i nefsîdir. Herkes nefsine itimat etmelidir ki, haricin muavenet imtinanından, tezellülden, iftikardan istiğna hâsıl etsin, mezellet yükleri altında eğilmekten, her dest-i kahr-ı itisafa boyun eğmekten azade kalsın. Son vasiyetim şudur: Okumak, yine okumak, yine okumak! Sonra, birbirinizin elini sıkı tutmak, ittihat etmek, ittifak âleminde yaşamak! Eski Said Dönemi Eserleri, Makalât, s. 24. LÜGATÇE nasayih: Nasihatlar. Ya Ma’şere’l-Ekrat!: Ey Kürt topluluğu. uhuvvet: Kardeşlik. habl-i metîn: Sağlam ip. şüheda: Şehidler. heyet-i içtimaiye: Sosyal hayat. pişeva: Önder. selef: Daha önce yaşamış olan, ata. tuhfe: Hediye, armağan. rabıta-i ezeliye ve ebediye: Geçmiş ve geleceğin bağı. numune-i tasallut: Musallat olma örneği. cehil: Cehalet, eğitimsizlik. zebun-i fakr: Fakirlik, yoksulluk düşkünü. tarik-ı necat: Kurtuluş yolu. muadat-ı cahilâne: Cahilce karşılıklı düşmanlık. kesb-i istihkak: Hak etme, hak kazanma. terbiye-i vifakiye: Uzlaştırıcı terbiye ve eğitim. tezyid-i nifak: Nifak ve parçalamayı arttırma. itisaf: Haksızlık. masnu: Yapılmış, san’atla yapılmış eşya. seyf-i sâtı-ı celâdet: Parlak yiğitlik kılıcı. maarif: Eğitim. muhabbet-i millî: Millet sevgisi. teşebbüs-i şahsî: Şahsî teşebbüs, şahsî girişim. sa’y-i nefsî: Şahsî çaba ve gayret. muavenet: Yardım, yardımlaşma. imtinan: Minnet, başa kakma. tezellül: Zillet, boyun eğme. iftikar: Muhtaç olma. istiğna: İhtiyaçsızlık, gerek duymazsızlık. mezellet: Alçalma, aşağılık. dest-i kahr-ı itisaf: Haksızlığın kahredici eli. |
03.11.2010 |