Aile-Sağlık |
Türk çocukları sanal âlemde savunmasız ‘’AVRUPA Çevrimiçi Çocuklar’’ projesi kapsamında 25 Avrupa ülkesinde yapılan araştırmaya göre, internet kullanan Türk çocuklarının yüzde 85’i, internette karşılaşabilecekleri istenmeyen sorunları çözebileceklerine inanıyor. Ancak interneti güvenli kullanma konusunda Türk çocukları Avrupalı yaşıtlarının en gerisinde kalıyor. ODTÜ Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kürşat Çağıltay, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünde düzenlenen basın toplantısında, çocuklar ve çevrimiçi teknolojiler konusunda Avrupa çapındaki sosyal, kültürel ve düzenleyici etkilerin ne olduğunu belirlemek amacıyla yapılan araştırmanın sonuçları hakkında bilgi verdi. Araştırmanın, 25 Avrupa ülkesinde bu yılın Mayıs-Haziran tarihleri arasında 9-16 yaş grubunda yönelik olarak yapıldığını belirten Çağıltay, Türkiye’de kentsel ve kırsal bölgelerden seçkinsiz tabaka yöntemiyle seçilen bin 18 çocukla yüz yüze görüşmeler yapıldığını söyledi. Araştırmaya katılan ve hepsi internet kullanan çocukların yüzde 40’nın kendisine ait bilgisayarı olduğunu, yüzde 40’ının da bilgisayarını aile fertleriyle paylaştığını ifade eden Çağıltay, Türk çocuklarının ve ebeveynlerinin internet kullanım oranının Avrupa ortalamasının oldukça altında kaldığını söyledi. Türkiye’de çocukların yarıdan fazlasının internete evden ve internet kafelerden bağlandığına, evden bağlanan çocukların 3’te birinin bilgisayarının da ortak kullanılan odada bulunmadığına işaret eden Çağıltay, bunun ebeveynlerin çocuklarının internet kullanımını denetlemelerini engellediğini dile getirdi. İnternet güvenliği konusunda gerek ailelerin, gerek ebeveynlerin kendilerini yetkin gördüğünü, ancak araştırmanın reel sonuçlarının tam tersini ortaya koyduğunu kaydeden Çağıltay, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Ebeveynlerin yüzde 72’den fazlası çocuklarının internette karşılaştığı rahatsız edici durumlarda, onlara yardım edebilecekleri konusunda kendisine güvenmektedir. İstenmeyen virüs programı kullanım oranı Avrupa’daki ebeveynlerde yüzde 72 iken, Türk ebeveynlerde sadece yüzde 42’dir. Çocukların yüzde 85’i internette karşılaşabilecekleri istenmeyen sorunları çözebileceklerine inanırken, yüzde 83.4’ü de internet kullanımı konusunda çok fazla bilgi sahibi olduğunu belirtti. Çocukların sadece yüzde 17’si filtre seçeneklerini, yüzde 32’si sosyal paylaşım seçeneklerindeki gizlilik ayarlarını nasıl değiştireceklerini biliyor. Çocukların yüzde 71’i ise istenmeyen mesajları nasıl engelleyebileceğinden haberdar değil.’’
ÇOCUKLARIN SOSYAL PAYLAŞIM SİTESİ TERCİHİ FACEBOOK Araştırmaya katılan çocukların internetteki aktivitelerinin yüzde 92’sini okul işleri, yüzde 59’unu eğlence-video klip izleme, yüzde 49’unu oyun oynama, yüzde 48’ini arkadaşları ile sosyal ağlarda paylaşımda bulunma, yüzde 40’ını haberleri okuma ya da izleme ve müzik ya da film indirmenin oluşturduğunu belirten Çağıltay, sosyal paylaşım sitesi kullanan çocukların yüzde 85’inin facebook profiline sahip olduğunu söyledi. Sosyal paylaşım sitelerine üye olma yaşının alt sınırının 13 olduğunu hatırlatan Çağıltay, ancak araştırmanın bu sitelerde hesabı bulunan çocukların üçte birinin 13 yaşın altında olduğunu ortaya koyduğunu ifade etti. Çağıltay, sosyal paylaşım sitelerini kullanan çocukların yüzde 42’sinin profillerinin ‘’herkese açık’’ olduğunu, yüzde 65’inin kendisini açıkça gösteren bir profil resmi kullandığını, yüzde 59’unun güvenlik ayarlarını nasıl değiştireceklerini bilmediğini ve yüzde 19’unun adres, yüzde 8’inin ise telefon numaralarını profillerinde paylaştığınız bildirdi.
BİLGİSAYAR EVLERDE ORTAK HAYAT ALANLARINA ALINMALI
Çağıltay, internetin daha güvenli kullanılabilmesi için bilgisayarın çocukların özel odasından ortak hayat alanlarına alınması, okullarda bilgi ve iletişime yönelik derslerin muhtevalarının geliştirilerek, internet güvenliği konusunda yeni bilgiler sunulması gerektiğini söyledi. İnternet servis sağlayıcılarına da önemli görevler düştüğünün altını çizen Çağıltay, ailelerin kolay kullanabileceği filtreleme, kısıtlama ve kontrol etme yazılımlarının servis sağlayıcıları tarafından ücretsiz verilmesini önerdi. Çağıltay, internet güvenliği konusunda çalışan uluslar arası organizasyonlara Türkiye’nin üyeliğinin sağlanmasının önemine de işaret etti. |
23.10.2010 |
Çocuğun yaşına uygun oyuncak alınmalı ÇOCUK gelişimi uzmanları ve oyuncak satıcıları, oyuncak alırken oyuncağı kullanacak çocuğun yaşının da çok önemli olduğunu belirtti. Her oyuncağın her yaş grubu çocuğa hitap etmediği konusunda velileri uyaran uzmanlar, bazı oyuncakların yutulması sonucu tamiri mümkün olmayan zararlar doğurabileceğine dikkat çekti. Çocukların belli yaşlarda her şeyi ağzına götürdüğünü kaydeden çocuk gelişimi uzmanları, bu sebeple küçük boyutlarda oyuncakların özellikle 0-3 yaş grubu çocukların eline verilmemesini tavsiye etti. Oyunun şekli, kuralları ve çeşidinin yaşa göre farklılık gösterdiğini belirten uzmanlar, 1 yaşındaki bebeğin oyunları daha çok dokunma, yakalama ve atma şeklinde olduğunu söyledi. 2 yaşından itibaren çocukların günlük hayatı ve içinde yaşadığı çevrenin kültürünü yansıtan dramatik (taklit) oyunlara yöneldiklerini kaydeden uzmanlar, “Kişileştirme (bebeğiyle konuşma), objeleri kullanma (boş bardaktan su içer gibi yapma), evcilik (anne veya baba rolü oynama), doktorculuk, bakkalcılık ve okulculuk şeklinde çeşitlilik gösteren oyunlarda çocuk sosyalleşmenin ilk adımlarını atar” diye konuştu. Çocuk için oyunun, hayal dünyası ile gerçek dünya arasında bir köprü olduğunu kaydeden oyuncakçı Ebubekir Toparlı da bilinçsiz oyuncak almanın zaman zaman tamiri mümkün olmayan zararlar doğurduğunu kaydetti. Ebeveynlerin oyuncak alırken ilk etapta o oyuncağın üzerindeki tavsiye edilen yaş grubuna dikkat etmeleri gerektiğini belirten Toparlı, oyuncak konusunda internetten veya uzmanlaşmış oyuncak satıcılarından bilgi almasını tavsiye etti. “Yaşa göre alınmayan oyuncak çocuğa yarar değil zarar verebilir” diyen Toparlı, çocukların 3 yaşına kadar eline aldığı her şeyi ağzına götürdüğünü hatırlattı. Bunun da bir öğrenme şekli olduğunu kaydeden Toparlı, “Bu nedenle 3 yaşına kadar olan çocuğa parçası büyük oyuncaklar alınmalı. Maymuncuk gibi suya atıldığında büyüyen oyuncaklar özellikle bu yaşlardaki çocuklara kesinlikle verilmemeli. Gelip bizden isteyenler oluyordu. Biz bitişik çalışma masası satıyorduk. Çocuklar arasına sıkışıp kalabiliyordu. Bu tehlikeye dikkat çektik, şu anda piyasada bu masalardan kalmadı.” diye konuştu. |
23.10.2010 |
El yıkama alışkanlığı için ikinci kampanya SAĞLIK Bakanı Recep Akdağ, yaptıkları bir araştırmanın, ‘’Suya Sabuna Dokunun Hastalıklardan Korunun’’ kampanyasından sonra el yıkama konusunda bilgi sahibi olan, ellerini uygun biçimde ve düzenli yıkayan vatandaşların oranının yüzde 62 olduğunu ortaya koyduğunu, bunun çok yüksek bir oran olduğunu söyledi. Akdağ, ülkede el yıkama alışkanlığını arttırmak amacıyla 3 Mart 2010’da başlatılan ‘’Suya Sabuna Dokunun Hastalıklardan Korunun’’ kampanyasının ikinci döneminin başladığını kaydetti. Kampanyanın başlatılmasının üzerinden 6 ay geçtiğini hatırlatan Akdağ, ‘’Bir araştırma yaptık ve kampanyadan sonra el yıkama konusunda bilgi sahibi olan ve ellerini uygun biçimde ve düzenli yıkayan vatandaşların oranının yüzde 62 olduğunu bulduk. Bu, çok yüksek ve memnuniyet verici bir oran’’ dedi. El yıkama gibi bir konuda farkındalığı arttırıcı çalışmaların zaman zaman yapılmaması halinde el yıkama alışkanlığının geriye doğru gittiğini vurgulayan Akdağ, özellikle sağlık çalışanlarının, doktorların, hemşirelerin ellerini çok iyi yıkamak zorunda olduklarını, enfeksiyonlardan korunmak için bunun hayatî bir alışkanlık olduğunu belirtti. El yıkama alışkanlığı konusunda Türkiye’de durumun son derece iyi olduğunu, ama yüzde 62’lik oranın daha da yukarıya çekilmesi gerektiğini vurgulayan Akdağ, toplumda bu alışkanlığı yaygınlaştırmaya çalıştıklarını belirtti. |
23.10.2010 |
ŞİŞMANLIK BİR HALK SAĞLIĞI SORUNU ŞİŞMANLIK konusuna da işaret eden Akdağ, ‘’Türkiye’de gelişen bir halk sağlığı sorunu var. Şişmanlık ve şişmanlıkla ilişkili olarak giden şeker hastalığı sorunu. Bununla ilgili bir kampanyayı da başlatacağız. Bunun eylem planını da yaptık. Şişmanlık artık Türkiye’de bir salgın hastalık halini almış durumdadır’’ diye konuştu. Türkiye’de aşırı sigara kullanımının alınan tedbirlerle önüne geçildiğini ve bu konuda dünyaya örnek bir ülke konumunda bulunulduğunu anlatan Akdağ, en büyük mücadelelerinin el yıkamadan sonra şişmanlık salgınıyla ilgili olacağını kaydetti. |
23.10.2010 |
Sigaraya konulan katkı maddeleri ölüm demek HALK Sağlığı Uzmanları Derneği Başkanı Prof. Dr. Hilal Özcebe, sigaralara konulan katkı maddelerinin ‘’daha fazla bağımlılık ve daha erken ölüm’’ anlamına geldiğini kaydetti. Prof. Dr. Özcebe, Türkiye’de aromalı ve diğer katkı maddeli sigaraların satışının önünün açılması için yapılan girişimleri doğru bulmadıklarını belirtti. Özcebe, ‘’Sigaralara konulan katkı maddesi demek daha fazla bağımlılık ve daha erken ölüm demek. Ticarî özgürlükler adına daha fazla insanın bağımlı olmasına yol açılması kabul edilemez. Devlet bu tuzağa düşmemeli. Sigaraların içindeki aroma ve diğer katkı maddelerinin yaygın kullanımı daha fazla insanın bağımlı olması, tütüne bağlı hastalıklardan ölmesi anlamına geliyor’’ dedi. |
23.10.2010 |
Düşük dozda aspirin kolon kanserini azaltıyor Kalp krizi ve felci önlemek amacıyla yıllardır düşük dozda aspirin kullanan gönüllülerde, kolon kanseri gelişme riskinin de ciddî düzeyde düştüğü anlaşıldı. İngiltere’de yapılan araştırmadan elde edilen sonuçlara göre aspirin alımı, kolon kanserine yakalanan hasta sayısını dörtte bir oranında azaltıyor, kolon kanserinden ölümleri de üçte bir oranında düşürüyor. Araştırma bulguları, Lancet tıp dergisinde yayımlandı. |
23.10.2010 |