26 Ağustos 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Aile-Sağlık

Ramazan’da egzersizleri iftar sonrasında yapın

Ramazan’in yaza denk gelmesi sebebiyle açlık süresinin uzaması, yüksek hava sıcaklığı ve nem vücudun oruçtan etkilenmesini artırıyor.

Buna rağmen Ramazan süresince daha önce yapılan egzersizlere, fiziksel aktivitelere devam etmenin sakıncalı olmadığı bildirildi.

Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Spor Hekimliği Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hakan Gür, Ramazan’da hangi spor dalıyla uğraşılırsa uğraşılsın ciddî mineral ve su kayıpları yaşanacağını söyledi. Prof. Dr. Gür, “Aslında oruç tutulmayan dönemle karşılaştırılınca oruç tutulan dönemde egzersizde oluşan bu kayıpların miktarı açısından ciddî bir farklılık yoktur. Tek ve önemli farklılık oruç tutulan dönemde bu kayıpların hemen yerine konma şansının olmamasıdır. Bu da vücudun zayıf düşmesine neden olabilir. Dolayısı ile oruç tutanların spor için günün serin saatlerini tercih etmeleri gerekir” dedi.

İftar öncesi veya iftarı takip eden saatlerde yapılacak yürüyüşlerin sağlıklı yaşam için en kolay ve ideal olduğunu kaydeden Prof. Dr. Hakan Gür, bu dönemlerde yapılacak sporun ardından su içilip, yemek yenilebileceği için aç karına egzersiz yapmanın olumsuz etkilerinin en az hissedileceğini dile getirdi. İftar yemeğinin ardından aktivite yapılacak ise fazla yağlı, sindirimi zor besinlerin tercih edilmemesini tavsiye eden Gür şöyle devam etti: “Spor için yemeğin üstünden 1- 2 saat geçmesi beklenilmelidir. Aktiviteyi takiben de tekrar hafif şeyler yenilebilir. İftar öğünün ara öğün ile bölünmesi, hem iftarı takiben yapılan egzersizde oluşabilecek olası olumsuzlukları engeller hem de metabolizma ve sindirim sistemi açısından daha ideal olur.”

Ramazan’dan önce düzenli spor yapanların bunu bırakması durumunda genel fizik kondisyonda yüzde 30’a varan kayıpların ortaya çıktığını savunan Prof. Dr. Gür, bu açığın kapatılması için en az 5-6 haftalık bir sürece ihtiyaç duyulduğunu kaydetti. Bu nedenle Ramazan süresince spor alışkanlıklarının devam ettirmekte fayda olduğunu vurgulayan Gür, oruç ve egzersiz konusunda yapılan kısıtlı sayıdaki bilimsel çalışmanın sonuçlarının dayanıklılık performansı ile ilgili bazı çelişkili sonuçlar ortaya koyduğunu söyledi.

Oruç tutanlarda özellikle günün ilerleyen saatlerinde kan şekerindeki düşüş olacağına dikkat çeken Prof. Dr. Gür, şunları kaydetti: “Günün ilerleyen saatlerinde yapılacak antrenmanların içeriğinde bu tip özellikleri/yetenekleri ön planda tutan çalışmaları kaldırmak veya olabildiğince azaltmak antrenman verimi açısından önemlidir. Ayrıca bu durumun sportif yaralanma riskini de artıracağını da göz ardı etmemek gerekir. Tansiyon, kalp sorunu, şeker hastalığı, ishal, kusma gibi hastalıkları olanların oruç tutması veya oruçluyken egzersiz yapması ölüme kadar götüren sağlık sorunlarına neden olabilir. Oruçluyken aktivite sırasında baş dönmesi, baygınlık hissi, halsizlik, ciddî baş ağrısı gibi şikâyetler oluştuğunda egzersiz kesilmeli serin bir ortama geçip istirahat edilmeli.”

26.08.2010


Depresyon tedavisinde TMS dönemi

“Depresyondayim”, günümüzde birçok kişinin sıklıkla kullandığı bir kelime haline gelen depresyon aslında oldukça yaralayıcı bir hastalıktır.

Metropol şehirlerde yaşayan birçok kişinin ortak sorunu olan stres ve stresli yaşam depresyona sebep olan en büyük etkenler arasında yer alıyor. Reem Nöroloji merkezi kurucusu Dr. Mehmet Yavuz depresyona karşı etkili bir yöntem olan TMS ile ilgili olarak bilgiler verdi. Dr. Mehmet Yavuz, depresyon belirtilerine dair açıklamalarda bulunurken, gün içinde yaşanan kısa süreli duygusal iniş çıkışların depresyon olarak tanımlanamayacağını, bu iniş çıkışları depresyon olarak adlandırılabilmesi için gün boyu ve en az on gün aralıksız devam etmesi gerektiğini söyledi. Dr. Yavuz, kilo kaybı ya da kilo alımı, hemen her gün uykusuzluk, yorgunluk, kendini değersiz hissetme ya da kendini suçlama gibi durumların depresyon belirtisi olabileceğinin altını çiziyor.

Depresyonda yeni tedavi yöntemi olarak “Transkranial Manyetik Stimülasyon” yöntemi ile bilgi veren Nöroloji Uzmanı Mehmet Yavuz, bilim adamlarının, son yıllarda, düzensiz beyin fonksiyonlarını normalleştirerek ve aynen bir bilgisayar gibi resetleyerek, duygu, düşünce, hareket, hafıza gibi birçok beyin fonksiyonunu normal hale getirecek araştırmaların peşinde olduğunu belirtiyor. FDA onaylı (Food and Drug Administration) “Transkranial Manyetik Stimülasyon” tedavisi ile beyne şok manyetik uyarılar göndererek, beynin hastalanmadan önceki sağlam durumuna yeniden dönmesinin amaçladığını belirten Dr. Yavuz, toplumda yaygınlaşan elektromanyetik yoğunluğun insan beyninde birtakım hasarlar oluşturduğunu sözlerine ekliyor.

TMS’nin ilk önce ilaçlara cevap vermeyen ya da tatminkâr bir iyileşme sağlanamayan depresyon hastalarında denendiğini ve birçok hastanın tamamen ya da % 80 düzeldiğini dile getiren Dr. Yavuz, “Newyork Ulusal Mental Sağlık Enstitüsü’nün, yapmış olduğu 3 farklı çalışmada TMS’nin, depresyon üzerine oldukça etkili olduğu ve ağır depresyonlarda nerdeyse EKT’ye yakın bir düzelme gösterdiğini bildirdiklerini şöyle açıkladı: “Sonuçlar, hastadan hastaya değişmekle beraber oldukça yüz güldürücü oldu. Hiçbir yan etkisi olmayan transkraniyal manyetik stimülasyon tedavisiyle hastalarımız 10-15 seans sonunda yeniden eski sağlıklarına kavuşabilmektedirler.”

TMS’nin, depresyon tedavisinde önemli bir tedavi unsuru olarak yerini aldığını, ilaçlara cevap vermeyen ya da tam düzelmeyen hastalar için umut ışığı olduğunu belirten Dr. Yavuz, özellikle hamile olan ya da emzirme döneminde olup, ilaç kullanması sakıncalı olan hastaların çok rağbet ettiği bir tedavi yöntemi durumuna geldiğini vurguladı.

26.08.2010


Varisin düşmanı, sıcak hava

Süreklı ayakta kalmak, uzun süre oturmak, dar pantolon giymek ve sıcak hava varisin ortaya çıkmasında önemli rol oynuyor.

Uzmanlar özellikle sıcak havaların varisleri tetiklediğini ve son günlerde hastanelere çok sayıda varis hastasının müracaat ettiğini belirten uzmanlar, varisin ciddî bir hastalık olduğunu söylüyor. Bacaklardaki toplar damarın, kanı ileriye doğru hareket ettirememesi, taşıyıcı görevini yapamaması sonucu damarların genişleyip kese halini alması ve belirgin hale gelmesi, varis hastalığının ortaya çıkmasına neden oluyor. Gece krampları, kaşıntı, şişkinlik, ayakta kalma ile artan ağrı en sık görülen şikâyetler arasında bulunuyor. Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Doktoru Dr. Serdar Bayrak, varis yapısının içinde genişleyen damarlarda oluşan pıhtıların vücut için çeşitli tehlikelere yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Nadir de olsa varis kanamalarının korkutucu tablolara neden olabildiğini belirten Dr. Bayrak, damarlarda oluşan pıhtıların, o damar yapısında iltihaplanmalara da neden olabileceğini söylüyor. Varis için en büyük tehlike ise yaz aylarında ortaya çıkıyor. Sıcak hava, damarları genişleterek ağrıya yol açıyor, şişlik ve krampları arttırıyor. Dr. Serdar Bayrak, bu ağrılardan korunmak için özellikle güneşten uzak durulması gerektiğinin altını çiziyor.

26.08.2010


Bir toplantı boyunca oturamama hastalık habercisi olabilir

İş yerinde verimsizlik, aklına ilk geleni söyleme ve kötü şoförlüğün dikkat eksikliği-hiperaktivite belirtisi olduğunu söyleyen Doç. Tuğlu’ya göre, dışa vuran erkeklerin aksine kadınlar içselleştirme eğiliminde.

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) çocukluk çağında başlayan, etkisi bütün bir yaşama yayılabilen bir nöropsikiyatrik bozukluk olarak tanımlanıyor. Türkiye Psikiyatri Derneği Erişkin Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Bilimsel Çalışma Birimi Koordinatörü Doç. Dr. Cengiz Tuğlu, Türk toplumundaki DEHB yaygınlığının çocuklukta yüzde 8, ergenlikte yüzde 6 ve erişkinlikte yüzde 4 olduğunu söyledi.

Çocukluk çağında var olan dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüsel davranışların okula başlamayla fark edilir bir hale geldiğini belirten Doç. Tuğlu, “Sınıfta oturamayan, oyunlarda arkadaşları ile yoğun sorunlar yaşayan ve okuma faaliyetlerinde gecikebilen çocuklar görece hızlı fark edilip tıbbi yardım almaları için yönlendirilebilmektedir. Yani önde gelen belirtiler hiperaktivite olduğunda, dikkatsizlikle ilgili belirtilerin önde olduğu durumlara göre daha erken tedavi başvurusu olmaktadır.” dedi. Doç. Cengiz Tuğlu, DEHB’nin yaşla birlikte gösterdiği gelişimi şöyle anlattı:

“Yaşın ilerlemesiyle birlikte görülme sıklığındaki azalma aslında rahatsızlık belirtilerinde azalma olduğuna işaret eder. Sıklıkla belirtiler tamamen ortadan kalkmamıştır. Dönemin özelliklerin de eklenmesi sebebiyle özellikle ergenlerde bozukluğun varlığı riskli sağlık davranışlarının tavan yapmasına ve ileriye doğru kalıcı zararlara yol açmaktadır. Yine de iyi bilinen aşırı hareketlilik ve sonuçlarını düşünmeden yani dürtüsel davranışlarda bulunmanın zaman içerisinde azalma eğiliminde olduğu söylenebilir. Ancak bu azalma eğilimine rağmen erişkin DEHB olan bireylerde bir işe başlayamama, iş yerinde verimsizlik ve kötü zaman yönetimi, çok sayıda işe başlanmasına rağmen bir çoğunu bitirememe, bir toplantı boyunca oturamama, stresle baş edememe ve öfke atakları, aklına ilk geleni söyleme eğilimi, kötü şoförlük sorunları ve evlilik ve sorumluluklarının idaresi ile ilgili yoğun sorunlar sıklıkla ortaya çıkar ya da sürer gider."

26.08.2010


Kanlı göz iltihabına karşı eller sık yıkanmalı

Acibadem Bursa Hastanesi Göz Hastalıkları Bölümü katarakt ve refraksiyon cerrahisi uzmanı Op. Dr. Murat Moray, sıcakların etkili olduğu bugünlerde göz rahatsızlığı şikâyetlerinin yoğunlaştığına dikkati çekerek, gözde hastalığa sebep olan virüslerin yaz aylarında damlacık ve temasla kolaylıkla bulaşarak kanlı göz iltihabına yol açtığını belirtti.

Op. Dr. Murat Moray, kanlı göz iltihabı olarak da adlandırılan hastalık gözde kızarıklık, sulanma, batma, ışığa hassasiyet, göz kapaklarının şişmesi gibi bulgularla ortaya çıkıyor. Virüse antibiyotikli göz damlaları etki etmiyor. Halk arasında gözlük kullanmanın hastalıktan korunmada etkili bir yöntem olduğuna dair yanlış bir inanış olduğunu vurgulayan Moray, göz hastalıklarından korunmak için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: ‘’Hastalık hava yoluyla da geçer. Gözlük hava ile teması tam olarak kesmediği için genel inanışın aksine etkili bir yöntem değildir. Hastalıktan korunmak için eller sık sık su ve sabunla yıkanmalı, eller göze dokundurulmamalı ve ovuşturulmamalıdır. Tokalaşma ile öpüşmeden mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Hapşırırken ağız kol iç yüzü ile kapatılmalı ve eller yıkanmalıdır. Havlular ortak kullanılmamalı, kişiye özel olmalı, su ve deterjanla yıkanmalıdır. Kağıt havlular ya da mendiller tek kullanımlık olmalıdır. Yastık kılıfı, gözlük, göz damlası veya merhemi ortak kullanılmamalıdır.’’

26.08.2010


Benlerdeki ani değişiklikler normal değildir

Vücudunuzdakı benlerin yüzeyinde kanama, yara veya kabuklanma varsa, renkleri farklı, kenarları girintili-çıkıntılıysa vakit kaybetmeden bir dermatoloğa başvurmanızda fayda var.

Her insanda az ya da çok sayıda melanositik nevüs, yani ben bulundugunu söyleyen Dermatolog Halil Bayazıt, “Bunların sayıları bazen birkaç tane, bazen de onlarca olabilir. Bizim için önemli olan bu benleri sıkı şekilde takip etmek, renk ve doku değişimlerinde bir dermatoloğa başvurmak, en önemlisi de içinde bulunduğumuz yaz aylarında güneşe çıkmamaya özen göstermektir” diyor. Büyüklükleri birkaç milimetre ile birkaç santim arasında değişen benlerin yuvarlak veya oval olabildiklerini belirten ve “Temel yapılarını oluşturan melanosit hücrelerinin renk yapıcı özelliğinden dolayı benler kahverenginin tonlarında olur” diyen Dr. Beyazıt, şu bilgileri veriyor: “Benler cildimizin herhangi bir yerinde ortaya çıkabilir. Doğru bir ben muayenesinde saç derisi, avuç, ayak tabanı ve genital bölge de dahil olmak üzere tüm deri yüzeyi kontrol edilmelidir. Benlerin kendilerine özgü bir yaşam döngüsü vardır. Birçok ben oluşumunu takip eden uzun yıllar çeşitli değişimler gösterebilir. Bazıları kendiliğinden kaybolabilir. Bu değişimler yavaş yavaş olur. Ergenlik çağında, güneşlenme sonrasında veya hamilelik sırasında benlerin renkleri koyulaşabilir ya da yeni benler ortaya çıkabilir. Dikkat edilmesi gereken nokta, bu değişimlerin belirli şartlar altında ya da uzun yıllar içinde yavaş yavaş oluştuğudur. Benlerde ortaya çıkan ani değişimler normal değildir ve mutlaka bir dermatolog tarafından değerlendirilmesi gerekir.”

26.08.2010


Diyabetlilere ‘parmak arası terlik giymeyin’ uyarısı

Memorıal Antalya Hastanesi Dahiliye Bölümü’nden Dr. Mehmet Demircioğlu, ayak parmak aralarında mantar olan diyabetlilere, yara açılmasına neden olabileceği için parmak arası terlik giymemeleri önerisinde bulundu.

Demircioğlu, sıcak havalarda kronik hastalıkları olan risk gruplarının dikkat etmesi gerekenler hakkında bilgi verdi, diyabet hastalarına önerilerde bulundu. Demircioğlu, aşırı terleme ile birlikte sıvı ve tuz kaybı oluştuğunu vurgulayarak, özellikle kalp, tansiyon, şeker hastaları, yaşlılar, bebekler, hamileler ile kronik hastalığı olanların, kalp ve dolaşım sisteminin aşırı yüklenmesine, aşırı sıvı ve tuz kaybına adapte olmakta güçlük çektiğini ifade etti. Mümkün olduğunca sıcak ortamlardan kaçınmak, serin, gölge, havalandırması iyi yerlerde ya da klimalı ortamlarda bulunmak, bol su, sıvı, ağır ve yağlı olmayan gıdalar tüketmek gerektiğine işaret eden Demircioğlu, sıcak ortamdan uzaklaşılamıyorsa, sık duş alarak vücut ısısının dengelenmeye çalışılmasını önerdi. Demircioğlu, yaz aylarında hareket artışı ve daha düşük kalorili gıdalar tüketerek, şeker kontrolünün kolaylaştırıp, ilâç ve insülin ihtiyacının azaltabileceğini, diyabet hastalarının yaz aylarında daha sık şeker kontrolü yaptırması gerektiğini kaydetti. Kronik hastalıkları olanlara önerilerde bulunan Demircioğlu, bu kişilerden saat 10.00 - 16.00 arası açık havada bulunmalarını, bol, açık renkli, pamuklu giysiler giymelerini, alkol ve kafeinli içeceklerden uzak durmalarını, susuz kalmayarak, bol su ve sıvı tüketmelerini istedi.

26.08.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.