Güncel |
Bereket Konvoyu Bosna Hersek’te |
İSTANBUL Bayrampaşa Belediyesinin “Kardeşlik Sınır Tanımaz” sloganıyla 6. kez yola çıkan “Bereket Konvoyu”, ilk iftar sofrasını Bosna-Hersek’in Mostar şehrinde kurdu. İstanbul’dan 6 Ağustosta yola çıkan “Bereket Konvoyu” önceki gün Bosna-Hersek’e geldi. Konvoy, Neretva Nehri kenarında tarihi Mostar Köprüsü yakınındaki alanda, bin 500 kişiye iftar verdi. İftar programına, Mostar Başkonsolosu Metin Ergin, Mostar Müftüsü Seyyid Smaykiç, Bereket Konvoyu Bosna-Hersek sorumlusu Eser Serbest ile çok sayıda Boşnak aile katıldı. Tasavvuf musikisi dinletisi sunulan program kapsamında okunan ezanla birlikte, dâvete katılanlar, oruçlarını tavuk sote, pilav, tatlı ve pideyle açtı. İftar programında, katılımcılar için Türkçe ve Boşnakça ilahiler seslendirildi. Mostar Başkonsolosu Ergin, Ramazan ayının ilk gününde Mostar’da iftar programı düzenlenmesinin, özellikle Türkiye ile Bosna-Hersek ilişkilerinin ne kadar kuvvetli olduğunu gösteren simgesel bir değer taşıdığına dikkati çekti. Mostar’ın özel bir yer olduğuna işaret eden ve böylesi bir yerde bu tür faaliyetin düzenlenmesini çok anlamlı bulduğunu belirten Ergin, “Burada iftara katılan halkın bu etkinlikten ne kadar mutlu ve memnun olduğunu görüyoruz. Bayrampaşa Belediyesine teşekkür ediyoruz, gelecek seneler de bu etkinliğin devam edeceğini ümit ediyorum. Bu konvoyun iki ülke arasındaki bağları kuvvetlendirdiğini ve önemli katkı sağladığını düşünüyorum” dedi. İftar programının Mostar Köprüsünün yakınında, eski şehrin tam kalbinde, Osmanlı eserlerinin bulunduğu bir alanda düzenlendiğine dikkati çeken Mostar Müftüsü Seyyid Smaykiç de, “Biz bundan çok memnunuz, bizim çok önemli arkadaşımız, dostumuz olan Türkler, bizlerle bağlantıyı devam ettirmek için çok güzel yöntemler bulabiliyor. Türklerle, manevî, dinî, politik ve sosyal işbirliği anlamında çok güzel ortak çalışmalar yürütebiliyoruz” diye konuştu. |
13.08.2010 |
O çocuklar şimdi meslek öğreniyor |
DİYARBAKIR’DA çoğunluğu suça bulaşmış veya uyuşturucu madde kullanmış 30 çocuk, Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğünce rehabilite edildikten sonra alındıkları ‘’Doğalgaz ve Sıhhî Tesisatçılık Kursu’’ sayesinde meslek sahibi oldu. Hayatlarını henüz baharında bir şekilde suça bulaşmış, suça itilmiş, suç mağduru veya madde kullanmış çocuklar Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne bağlı merkezlerde rehabilite edildikten sonra, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Genel Müdürlüğü’nce onaylanan ‘’Doğal Gaz ve Sıhhi Tesisatçılık Kursu Projesi’’ ile topluma kazandırılacak. Projeden yararlanan büyük çoğunluğu suça bulaşmış 30 çocuk, 45 gün süreyle mesleki eğitim alırken, haftalık 85 lira da harçlık alacak. Çocuklar, Burhanettin Yıldız Endüstri Meslek Lisesi bünyesindeki atölyede aldıkları eğitimle edinecekleri meslekle, yeni bir hayatın pencerelerini aralamaya çalışmanın mutluluğunu ve umudunu yaşıyor. Çocuklardan R.O. (17), ilkokul mezunu olduğunu, 2 kez suça bulaştığını, buraya meslek öğrenmeye geldiğini belirterek, atölyede kendini çok iyi hissettiğini söyledi. A. K. ise ‘’Artık sokakta kalmak istemiyorum, kötü arkadaşlarla gezmek istemiyorum, kötü şeyler yapmak istemiyorum’’ şeklinde duygularını dile getirdi. Uyuşturucu madde kullandığını ve suça bulaştığını mahcup bir şekilde dile getirmeye çalışan B. H.’nin hikâyesi de diğer çocuklardan farksız. Kurstaki öğretmenlerinin çok özverili olduğunu ve çok yararlı bilgiler edindiklerini ifade eden B.A. bir mesleğe sahip olacağı için çok mutlu olduğunu kaydetti. Sosyal Hizmetler İl Müdürü Oktay Taş da ‘’Doğal Gaz ve Sıhhi Tesisatçılık Kursu Projesi’’nin temel amacının suça sürüklenen, madde kullanan veya risk altında bulunan çocuklara yönelik olduğunu belirterek, projeyle çocukların toplumsal hayata katılımlarını sağlamayı ve meslek edindirmeyi hedeflediklerini söyledi. Taş, projenin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Genel Müdürlüğü’nün fonlarından destek alınarak hayata geçirildiğini ifade etti. Taş, çocuklar kursa devam ederken, gençlik merkezlerindeki psikolog, sosyal hizmet hizmet uzmanları tarafından rutin görüşmelerinin de sürdüğünü ve aile takiplerinin yapıldığını anlattı. Rehabilitasyon sürecinde aileyi de işin içine kattıklarını ifade eden Taş, ‘’Hedefimiz çocuklarımızın riskli ortamdan, suçtan uzaklaşarak birer meslek sahibi olarak topluma karışmaları’’ dedi.
Hem meslek öğreniyorlar, hem psiko-sosyal destek alıyorlar Gaziantep’te suça karışmış 16-18 yaş arasındaki gençler, ‘’Çocukların Mutlu Geleceği için Umut Yıldızları Projesi’’ sayesinde hem bir meslek öğrenerek hem de aldıkları psiko-sosyal destekle topluma yeniden kazandırılıyor. Gaziantep Esnaf ve Sanatkârları Odaları Birliği MEKSA Vakfı İşletmeler Üstü Eğitim Merkezinde, risk altında suça sürüklenmiş çocukların mesleki beceri ve iş imkânı sağlanması ile topluma sağlıklı bireyler olarak kazandırılması faaliyetleri kapsamında 16-18 yaş grubundaki gençlere yönelik yürütülen ‘’Çocukların Mutlu Geleceği için Umut Yıldızları Projesi’’ tamamlanma aşamasına geldi. İŞKUR finansal desteği ile İl Emniyet Müdürlüğü, Büyükşehir Belediyesi, Gaziantep Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği, İl Millî Eğitim Müdürlüğü işbirliğiyle gerçekleştirilen proje kapsamında, 33 kursiyer gence mesleği eğitim programları yanı sıra her gün psikologlar tarafından 2 saat psiko-sosyal destek programı uygulanıyor. Bir meslek edinmenin mutluluğunu yaşayan gençlerden bazıları, madde bağımlılığından kurtulmak için kendi istekleri üzerine, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Oya Bahadır Yüksel Rehabilitasyon Merkezi’nde tedavi de oluyor. MEKSA Vakfı İşletmeler üstü Eğitim Merkezinde, rahat bir ortamda meslek derslerine katılan gençler masa tenisi de oynayarak güzel vakit geçiriyorlar.16 yaşındaki İskender Avlanmaz, torna ve tesviye dersi almaktan ‘’Çok memnun’’ olduğunu belirtti. |
13.08.2010 |
Balya, 4.8 ile sallandı |
BALIKESİR’İN Balya ilçesinde 4.8 büyüklüğünde orta şiddetli deprem meydana geldi. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Ulusal Deprem İzleme Merkezi (UDİM) kayıtlarına göre, saat 05.23’de, merkez üssü Balıkesir’in Balya ilçesi olan, yer kabuğunun 11.7 kilometre derinliğinde, 4.8 büyüklüğünde orta şiddetli deprem oldu. Balıkesir Valisi Yılmaz Arslan, Balya ilçesi merkezli orta şiddetli depremin ardından kendisine olumsuz bir durumun iletilmediğini bildirdi. Balıkesir il merkezinde de hissedilen deprem sonrasında çok sayıda vatandaş evlerinden dışarı çıktı. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Mühendislik Mimarlık Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Tolga Bekler, Balıkesir’in Balya ilçesindeki 4.8 şiddetindeki depremin korkutucu bir deprem olmadığını, asıl Biga Yarımadası’nda uzun süredir beklenen bir deprem olduğunu söyledi. Yrd. Doç. Dr. Bekler, yaptığı açıklamada, Çanakkale’de de hissedilen orta şiddetteki depremin, uzun süredir beklenen ancak ana depremlerden birisi olmadığını bildirdi. Bekler, Biga Yarımadası’nda, 1953 yılında meydana gelen 7.2 şiddetindeki ‘’Yenice Gönen Depremi’’ olarak bilinen depremden sonra, bölgede büyük bir depremin yaşanmadığına işaret etti. |
13.08.2010 |
Çoban yangın çıkarmaktan tutuklandı |
TOKAT’IN Erbaa ilçesinde çıkan orman yangınının başlamasına sebep olduğu iddia edilen çoban tutuklandı. Alınan bilgiye göre, ilçeye bağlı Dokuzçam Köyü yakınlarında 5 gün önce çıkan orman yangınının başlamasına sebep olduğu öne sürülen çoban A.A (26), jandarma ekiplerince gözaltına alındı. Jandarmadaki sorgu ve işlemlerinin ardından Erbaa Adliyesine sevk edilen zanlı, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Kuruyan otları tutuşturarak yangının başlamasına sebep olduğu öne sürülen A.A’nın, otları yanıp yanmadığını öğrenmek için yaktığı iddia edildi. |
13.08.2010 |
Sabıkalı pistte yine uçak kazası |
İstanbul Atatürk Havalimanına iniş yapan Azerbaycan Havayollarına ait yolcu uçağı pistten çıktı. Azeri uçağı 'sabıkalı pist'ten çıktı Alınan bilgiye göre, 119 yolcusuyla Bakü-İstanbul seferini yapan Azerbaycan Havayollarına ait Airbus A319 tipi yolcu uçağı, saat 11.00 sularında Atatürk Havalimanında 05-23 pistine iniş yaptı. Pistten aprona ulaşımı sağlayan bağlantı yoluna girmeye çalışan uçak, yolun kenarındaki toprak alana girdi. Uçağın ön dikmesi kırılırken, gövde ve toprağa oturan 2 motorunda da büyük hasar oluştu. Uçakta bulunan yolcular, acil çıkış kapılarından tahliye edildi. Kısa olduğu gerekçesiyle uçakların sürekli çıktığı ve bu yüzden 'sabıkalı pist' olarak adlandırılan pist, Ataköy istikametine doğru 250 metre uzatıldıktan sonra geçtiğimiz günlerde hizmete açılmıştı. |
13.08.2010 |
AB ile araştırmayı sevdik |
Türkıye, Avrupa Araştırma Alanıyla birleşme çabaları ve dahil olduğu çok milletli araştırma programlarının sonucunda, bilimsel araştırma projelerinde ve araştırmacı sayısında belirgin artış kaydetti. Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin (ABGS) 2002-2007 verilerine göre Türkiye, Gayri Safi Yurtiçi Hasıladan araştırma ve geliştirmeye (Ar-Ge) ayrılan yüzdenin artışı sıralamasında, 23 AB ülkesini geride bırakarak 5. sıraya yükseldi. Türkiye’de Ar-Ge harcamaları 2003’ten 2008’e 2,5 kat arttı ve 2008 verilerine göre yaklaşık 7 milyar TL bu amaçla harcandı. Ayrıca 2003’te yüzde 24 olan özel sektör Ar-Ge harcamaları payının, 2008’de yüzde 44’lere ulaştığı bildirildi. ABGS uzmanları, özel sektör tarafından kullanılan fonların, yüksek öğretim sektörü tarafından kullanılan fonları ilk defa 2008 yılı itibarıyla geçtiğine dikkat çekerek, Türkiye’nin bu alandaki AB ortalamalarını yakalamak ve geçmek üzere olduğunu belirtti. Bu gelişmelere paralel olarak, Türkiye’deki araştırmacı sayısının da 2002-2007 yılları arasında yüzde 107 oranında artış gösterdiği ve Avrupa sıralamasında artış hızına göre Türkiye’nin ilk basamağa yerleştiği kaydediliyor. Verilere göre, bu kapsamdaki çalışmalar sonucunda, 2010 yılı için hedeflenen 40 bin “Tam Zaman Eşdeğer” (TZE) araştırmacı sayısına 2006 yılında ulaşıldı. Yeni hedefin ise 2013 yılı için 150 bin TZE Ar-Ge olduğu belirtiliyor. Uzmanlar, bu hızlı artışta, TÜBİTAK, Millî Eğitim Bakanlığı, DPT Müsteşarlığı, Yüksek Öğretim Kurulu ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından yürütülen Bilim ve Teknoloji insan kaynağı destek programlarının bütçe ve çeşitlilik açısından artmasının etkisi olduğunu vurguluyor. TÜBİTAK’ın da katkılarıyla 2003 yılında 1527 bilim insanının desteklendiği, 2008’de ise bu sayının 16 bine yükseldiği belirtilirken, Türkiye’nin, uluslar arası araştırmacılar açısından cazibe merkezi haline getirilmesi için kurulan Uluslararası Araştırmacılar Koordinasyon Komitesinin de bu konuda çalışmalar yürüttüğü kaydediliyor.
“TERSİNE BEYİN GÖÇÜ” Türkiye, yetiştirdiği bilim insanlarının, çalışmalarını yurtiçinde yürütmesine imkân sağlamak üzere, “tersine beyin göçü” için de çeşitli adımlar attı. AB Çerçeve Programları kapsamındaki “Marie Curie Uluslararası Yeniden Entegrasyon Hibeleri”yle tersine beyin göçü faaliyetlerine destek sağlanıyor. Bu programla, Avrupa dışındaki gelişmiş ülkelerde ikamet eden, doktora ya da yüksek lisans yapmış kişilerin Avrupa’da çalışmaları amaçlanıyor. Avrupa Komisyonu, bu amaçla, teknoloji alanında gelişmiş, ABD, Japonya gibi ülkelerde yaşamış ve bu vasıflara sahip bilim insanlarının projelerine destek veriyor. Türkiye, 2007-2010 yılları arasında, Avrupa’da bu programdan en fazla yararlanan 2. ülke oldu. Program kapsamında, projesi yürütülecek 96 araştırmacının büyük bölümünün ABD’den dönüş yaptığı ve çalışmalarını çoğunlukla Türkiye’deki vakıf üniversitelerinde yürüttüğü belirtiliyor. AB 7. Çerçeve Programı Marie-Curie faaliyetleri kapsamında 2003 yılından bu yana verilen “Marie Curie Mükemmeliyet Ödülü” de, ilk kez bir Türk araştırmacıya, yurtdışından Sabancı Üniversitesine dönen Doç. Dr. Batu Erman’a verildi.
70 MİLYON AVRO GERİ DÖNÜŞ SAĞLANDI Türkiye, müzakere sürecinin 25. faslı olan “Bilim ve Araştırma” başlığı altında ele alınan AB Araştırma ve Geliştirme için 7. Çerçeve Programının ilk üç yılı için ödediği 60 milyon avroluk katkı payına karşılık, 70 milyon avro geri dönüş sağladı. Türk kuruluşlarının, toplam portföy büyüklüğü 900 milyon avro seviyelerine ulaşan 400 civarında projede yer aldığı belirtiliyor. Türk KOBİ’lerine sağlanan fon miktarı ise 7,5 milyon avroya ulaşmış durumda... Bu projeler arasında, yeni nesil uçakların kompozit gövde tasarımlarının geliştirilmesi, gıda kurutmada alternatif teknolojiler, yenilikçi sınır güvenliği uygulamaları, karbon salımı düşük geleceğin kara araçları gibi çalışmalar yer alıyor. |
13.08.2010 |
Kimlik numarası olmayan oy kullanamayacak |
Anayasa değişikliğine ilişkin 12 Eylül tarihinde yapılacak olan halk oylamasıyla ilgili seçmenlere kimlik numarası uyarısı yapıldı. Seçmenin, kimlik numarası olmadan oy kullanamayacağı hatırlatılarak, nüfus müdürlüklerinin 12 Eylül tarihine kadar kimlik değişimi için mesai yapacağı açıklandı. Kayseri Valiliği’nden yapılan yazılı açıklamada, “12.09.2010 Pazar günü yapılacak olan halk oylamasında seçmenlerin kimliğinin belirlenmesinde Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası taşıyan belgelerin ibrazı Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı’nın 2010/381 sayılı kararı ile zorunlu kılınmıştır” denildi. Bu hatırlatma doğrultusunda seçmenlerin de uyarıldığı valilik açıklamasında, “Karara istinaden nüfus cüzdanında TC kimlik numarası olmayan vatandaşlarımızın nüfus cüzdanı değiştirme taleplerinin karşılanmasına yönelik nüfus müdürlüklerimiz 12.09.2010 tarihine kadar Cumartesi ve Pazar günleri de hizmet verecektir.” ifadeleri kullanıldı. |
13.08.2010 |
Diyanet’ten “referandum genelgesi” |
Dİyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, referandum süreci boyunca vaazlarda hiçbir şekilde siyaset yapılmamasını, iç ve dış politika konularına girilmemesini, yanlış anlama ve yorumlara sebep olacak davranışlardan sakınılmasını istedi. Bardakoğlu, referandum dolayısıyla 81 il müftülüğü, eğitim merkezi müdürlükleriyle din hizmetleri müşavirlik ve ataşeliklerine referandum ile ilgili yasakları hatırlatan genelge gönderdi. Halkoylaması sürecinde her kademedeki personelin sorumluluk ve görev anlayışı içerisinde her türlü siyasî görüş ve düşünüşün üstünde kalmasını isteyen Bardakoğlu, başkanlığın tarafsızlığına gölge düşürecek veya tarafsızlığı konusunda şüphe oluşturacak her türlü söz ve hareketten kaçınılacağı yönündeki inancını ifade etti. Genelgeye göre, müftülük hizmet binalarında, cami ve Kur’ân kurslarında, buraların bitişiğinde altında veya müştemilatı sayılan yerlerde bulunan imalathane dükkân veya boş işyeri gibi mekânlarda her ne ad altında olursa olsun hiçbir halkoylaması çalışması yapılmaması, parti ve halkoylaması büroları açılmaması ya da afiş veya bayraklarla süslenmemesi konusunda ilgili dernek ve vakıf yöneticileri veya kiracılar uyarılarak, bu tür faaliyetler önlenecek. Yetkisiz ve sorumsuz kişilere vaaz ettirilmeyecek, vaaz ve hutbelerde dinî ve millî bütünlüğü pekiştirecek konulara ağırlık verilecek. Vaazlarda hiçbir şekilde siyaset yapılmayacak, iç ve dış politika konularına girilmeyecek, ima yoluyla da olsa herhangi bir siyasî parti, kişi ve zümrenin lehine ve aleyhine olabilecek konuşmalardan, yanlış anlama ve yorumlara sebebiyet verebilecek davranışlardan sakınılacak. Hiçbir siyasî faaliyete katılınmayacak. |
13.08.2010 |
Dinçer: Emekliye promosyon için çalışıyoruz |
ÇalIşma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, emeklilere promosyon ödenmesi konusundaki görüşmelerin sürdüğünü açıkladı. Dinçer, çalışanlara ve emeklilere promosyon ödenmesine yönelik çalışmalara ilişkin soruları cevapladı. Devlet memurlarının maaş ödemeleri sebebiyle bankalardan uzun zamandan beri promosyon alındığını hatırlatan Dinçer, bu promosyonların daha önce yayımlanan genelge doğrultusunda yüzde 70’i çalışanlara, yüzde 30’u memurlara olmak üzere paylaştırıldığını söyledi. Normal şartlarda, alınan promosyonun yüzde 70’inin doğrudan doğruya kurumda çalışan personel arasında eşit bir şekilde dağıtıldığını anlatan Dinçer, geri kalan yüzde 30’luk kısmın ise yine personelin ortak ihtiyacını karşılamak üzere kuruma bırakıldığını belirtti. Dinçer, ‘’Şimdi yeni yayımlanan Başbakanlık genelgesi ile promosyon paralarının tamamı personel arasında eşit bir şekilde dağıtılacak” dedi. Emeklilere de promosyon ödenebilmesine yönelik görüşmelerin devam ettiğini bildiren Dinçer, şöyle konuştu: ‘’Promosyon için emekliler adına çaba sarf ediyorum. Olduğu müddetçe biz bunu da emeklilerimizle paylaşırız. Süreç ve görüşmeler tamamlandığı zamanda ulaşılan sonucu kamuoyuyla paylaşırız. Emekliler için de uğraşıyoruz.’’ |
13.08.2010 |
Zekai Özcan MHP’ye katıldı |
Ankara Bağımsız Milletvekili M. Zekai Özcan MHP’ye katıldı. Özcan’ın katılımıyla MHP’nin Meclisteki sandalye sayısı 70’e yükseldi. MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, TBMM Başkanlığına gönderdiği yazıda, Özcan’ın önceki gün partilerine katıldığını bildirdi. Özcan, 12 Nisan’da AKP’den istifa etmişti. Özcan’ın katılımıyla MHP’nin milletvekili sayısı 70’e yükselirken, bağımsızların sayısı 6’ya düştü. TBMM’deki sandalye dağılımındaki son durum şöyle: AKP 336, CHP 102, MHP 70, BDP 20, Bağımsız 6, DSP 6, DP 1, TP 1, Boş 8, Toplam 550 |
13.08.2010 |
Hidroelektrik santralinde patlama |
Van’in Muradiye ilçesindeki hidroelektrik santrali şantiyesinde meydana gelen patlama, hasara yol açtı. Alınan bilgiye göre, Muradiye Şelalesi yakınındaki hidroelektrik santrali şantiyesinde, çöp bidonları yanında, henüz belirlenemeyen sebeple patlama meydana geldi. Patlamanın etkisiyle şantiyenin yatakhane, mutfak, yemekhane ve idarî bürolarında hasar oluştu. Patlamanın ardından şantiyeye gelen İlçe Emniyet Müdürü Gülizar Gündüz, incelemede bulundu. Soruşturma sürdürülüyor. |
13.08.2010 |
Çukurca’da çatışma |
Hakkârı’nın Çukurca ilçesinde bulunan askerî birliğe terör örgütü PKK’lı teröristlerce taciz ateşi açıldı. Askerlerin de anında karşılık vermesiyle bölgede çıkan çatışma yaklaşık 15 dakika sürdü. Hakkâri’nin Irak sınırında bulunan Çukurca ilçesi Kazan Vadisi’nin üst bölgesi olan Çocuk Tepesi’nde konuşlu askerî birliğe öncei gün akşam saatlerinde PKK’lı teröristler tarafından taciz ateşi açıldı. Güvenlik güçlerinin de anında karşılık verdiği bölgede çatışma bir süre devam etti. Daha sonra kaçan teröristleri yakalamak için geniş çaplı operasyon başlatıldı. |
13.08.2010 |
Selanik Başkonsolosluğu’na saldırı |
Türkİye’nİn Selanik Başkonsolosluğu’na sabaha karşı molotofkoteyli atıldığı bildirildi. Yunan basını, kimliği henüz belirlenemeyen şahısların, sabaha karşı saat 04.15’de Selanik Başkonsolosluğu’nun bahçe duvarına molotokokteyli attığını duyurdular.Grubun olay yerinden kaçtığı belirtilen haberlerde, saldırı sebebiyle yangın çıktığı, ancak itfaiye ekiplerinin müdahalesi sonucu yangının maddi hasara yol açmadığı kaydedildi. |
13.08.2010 |
ERGENEKON DA YÜKSEKOVA GİBİ OLMASIN |
1996'da açılan Yüksekova çetesi dâvâsında silâh ve uyuşturucu kaçakçılığı, haraç ve cinayet suçlamasıyla yargılanan bir PKK itirafçısı ile üç asker ve bir korucuya verilen hapis cezaları iki defa Yargıtay'dan döndü, son mahkemede sanıklar beraat etti, tek ceza alan PKK itirafçısı da tahliye edildi. AİHM MAHKûM ETTİ Türkiye'nin AİHM'de haksız bulunup 103 bin euro tazminata mahkûm edildiği Yüksekova dosyasıyla ilgili olarak konuşan çete mağdurları, “Biz Ergenekon'un asıl yüzünü 15-20 yıl önce burada gördük. Ergenekon ve Balyoz'da geçen planlar, burada hayata geçirildi” şeklinde konuşuyorlar.
MAĞDURLAR UYARIYOR Mağdurlar, “Devlet istese bu olayları aydınlatır. Şemdinli olayında sonuç çıkmadı, failler ortalıkta dolaşıyor. Aynı şey yine olmamalı. Eğer Ergenekon'un Doğu ve Güneydoğu ayağı eksik kalırsa o zaman bu meselenin ancak yüzde biri açığa çıkmış olur” uyarısında bulunuyorlar.
Ergenekon da Yüksekova gibi olmasın Ergenekon dâvâsı ile ilgili gelişmeler, Yüksekova Çetesi mağdurları için de umut oldu. 1996 yılında ortaya çıkan ve 27 Ağustos’ta zaman aşımına uğrayacak olan 16 faili meçhul cinayetli çete davasından bugüne kadar bir sonuç çıkmadı. Mağdurlara göre, o dönemde işlenen cinayetlerin yanı sıra dâvâ sürecinde karşılaşılan kirli ilişki ağı, Ergenekon ve Balyoz gibi darbe planları ile büyük benzerlikler taşıyor. 3 Kasım 1996’da meydana gelen Susurluk kazasından kısa bir süre sonra ortaya çıkan Yüksekova Çetesi, itirafçı Kahraman Bilgiç’in Jandarma İstihbarat Astsubayı Hüseyin Oğuz’a verdiği ifadeyle deşifre oldu. Aralarında yüksek rütbeli subay ve astsubay, özel harekâtçı, köy korucuları ve bazı yerel yöneticilerin yer aldığı çetenin fidye için adam kaçırmak, faili meçhul cinayetler, askerî araçlarla uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapmak gibi ağır suçlar işlediği ileri sürüldü. Bunun üzerine peş peşe dâvâlar açıldı. Ancak çok sayıdaki delil ve tanığa rağmen açılan dâvâlar ya beraatla sonuçlandı ya da sürüncemede kaldı. Haklarında 553 yıl 4 ay hapis cezası istenen sanıklar tek tek salıverildi. Yıllar süren yargılamalardan sonra sadece itirafçı Bilgiç’e 8 yıl ceza verildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, zaman aşımına uğramak üzere olan dava sebebiyle Türkiye’yi 103 bin euro tazminat ödemeye mahkûm etti.
OLAYLAR ÇETE İŞİ DEĞİL Yüksekova Çetesi mağdurları, yıllar önce başlarından olayların basit bir çete işi olmadığını düşünüyor. İtirafçı Kahraman Bilgiç ile bazı korucular tarafındın PKK süsüverilerek fidye için kaçırılan Vezirli köyünden işadamı Necip Baskın, çete denilerek işin içinden çıkıldığını; ancak bunun her tarafa uzanan çok daha organizeli bir yapı olduğuna dikkat çekti. Yüksekova’da, bugün ülkede uygulanmak istenen kirli komploların hepsini gördüklerini anlatan işadamı Necip Baskın, şunları söyledi: “Olaylar çok farklı. Senaryolar var. Biz hepini gördük, yaşadık. Biri çıktı ‘PKK’ya yardım eden işadamlarını biliyoruz listeleri elimizde’ dedi. Bunun üzerine herkes kendine göre bir liste hazırladı. Bu en büyük talihsizlik açıklama oldu. Bu karanlık güçler de bu karanlık ortamda kendi listelerini oluşturdular. Ergenekon gibi bir yapı vardı. Bağlantıları hala ortadadır. Gidip nerelere dayanıyor. O dönemde JİTEM diyorduk, ‘yok’ deniyordu ama vardı. Biz bunu biliyorduk. Kimseden çekindikleri bir şey de değildi. JİTEM komutanı olarak biliyorduk. Büyük bir organizasyondu.” “DEVLET İSTESE OYUNLARI ÇÖZER” Beşbulak Köyü Muhtarı ve öldürülen Sabri Çardakçı’nın yakını olan Esat Dara ise, Yüksekova’daki oluşumun bir çete işi olmadığını, devletin içinde hareket eden organizeli büyük bir yapı olduğunu dile getirdi. Muhtar Dara, aksi takdirde insanların bu kadar pervasızca davranmalarının mümkün olmadığını kaydetti. Dara, olay gecesini anlatırken, faillerin bugüne kadar ortaya çıkmamış olmasının şüphelerini arttırdığını söyledi. Muhtar Dara, şu görüşleri dile getirdi: “Silâhların kime ait olduğunu anlayamadık. Olay yerinde bir telsiz bulundu. Telsizler de kayıplara karıştı. Patlamamış mermiler vardı. Devlet istese kimin yaptığını ortaya çıkartabilir. Bunun dosyası var, günü ve saati belli. Ancak olay karanlıkta kaldı. İşin içinden çıkamadık” diye konuştu. “İFADE VERMEYE HAZIRIM” Bugüne kadar konuşmayan Sabri Çardakçı’nın büyük ağabeyi İsfendiyar Çardakçı da o dönemde bölgede yaşananların devleti yönetenlerin bir politikası olduğunu düşünüyor. Dedesi Hamidiye Alayı Komutanlığı da yapan Çardakçı, “Bunu neden yaptılar? Bana suçumu söylesin devlet. Suçlu olduğumu ispat etsinler asılmaya razıyım. Bir kişi çıksın PKK’ya bir ekmek bile verdiğimi söyleyemez” dedi. Bölgede yaşanan faili meçhulleri ortaya çıkarmak üzere Ergenekon savcılarını göreve çağıran Çardakçı, “Davaya müdahil olmaya hazırım. Devlet istese bu olayları aydınlatır. Olayların iç yüzü çok farklı. Biz Ergenekon’u 20 yıl önce yaşadık” diye konuştu. Çardakçı, bölgede yaşanan olaylarla ilgili kendisinin çok önemli bazı bilgilere sahip olduğunu, Ergenekon savcılarının istemesi halinde ise gidip seve seve ifade vermeye hazır olduğunu söyledi. “YÜKSEKOVA’DA ERGENEKON’U GÖRDÜK
”Babası Abdullah Canan’ın öldürüldüğünde üniversite öğrencisiyken bugün mali müşavir olan Teyyüp Canan da büyük engellerle karşılaştıklarını söyledi. Canan, ailesi özellikle mahkeme aşamasında büyük zorluklarla karşılaşmış. Ergenekon’un soğuk yüzü ile o dönemde karşılaştıklarını söyleyen Teyyüp Canan, şunları söyledi: “Ergenekon’un temeli bu dönemde atıldı. Biz Ergenekon’un asıl yüzünü gördük. Yüksekova’da temelini attılar ama başarılı olamadılar. Bu konuda en başarılı il Batman’dır. Adamlar uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapıyorlar, adam öldürüyorlar. Zaten Yüksekova davası uyuşturucu, bombalama ve adam öldürmekten oluşuyor. İş yerlerini bombalıyorlar. Ergenekon ve Balyoz’da geçen planlar, burada hayata geçirildi. Hak ve adalet yoktu. Adamlar, dileğince at oynattılar. Terör estirdiler adeta. Devlet görevlilerine bile iş yaptırmadılar. Kaymakamlar, savcılar iş yapamıyordu. Davalara bakan savcılara, ‘bugünün gecesi de var’ diyerek tehdit ediyorlardı. Eğer Ergenekon’un Doğu ve Güneydoğu ayağı eksik kalırsa bence o zaman bu meselenin ancak yüzde biri açığa çıkmış olur.” |
13.08.2010 |
Seçim öne alınabilir |
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, NTV’ye yaptığı değerlendirmelerde, 2011 genel seçimlerini geciktirmenin mümkün olmadığını, ancak öne almanın anayasa gereğince mümkün olduğunu belirterek, ‘’Dolayısıyla 22 Temmuz iyi bir tarih değildi. Seçimlerin ya Mart ya da Nisan, Mayıs veya Eylül, Ekim, Kasım aylarında olması çok daha doğaldır’’ dedi. Arınç: Seçim erkene alınabilir Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 2011 genel seçimlerini geciktirmenin mümkün olmadığını, ancak öne almanın anayasa gereğince mümkün olduğunu belirterek, ‘’Dolayısıyla 22 Temmuz iyi bir tarih değildi. Seçimlerin ya Mart ya da Nisan, Mayıs veya Eylül, Ekim, Kasım aylarında olması çok daha doğaldır’’ dedi. Arınç, NTV’de son gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulundu ve soruları cevapladı. Referandumla ilgili kampanyaların korkunç bir sıcak altında yapıldığı ifade edilerek, 2011 genel seçimlerinin öne çekilmesinin gündeme gelip gelemeyeceğine ilişkin soru üzerine Arınç, ‘’Bu sıcakları gördük, yaşadık. Sanıyorum unutmayacağız. Önümüzdeki seçimleri değerlendirirken buna dikkat etmemiz lazım’’ dedi. 22 Temmuz tarihini kendilerinin koymadığını, Meclis’te Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir tıkanma olması sebebiyle seçimin Yüksek Seçim Kurulu’nun kararıyla 22 Temmuz’a alındığını anlatan Arınç, şöyle devam etti: ‘’Oysa biz Meclisten sevk ederken kanunu 24 Haziran olarak düşünmüştük. Yetişmez dediler, komisyonda 22 Temmuz oldu. Şimdi seçimi geciktirmek mümkün değil ama öne almak mümkün anayasa gereğince. Dolayısıyla 22 Temmuz iyi bir tarih değildi. Seçimlerin ya Mart ya da Nisan, Mayıs veya Eylül, Ekim, Kasım aylarında olması çok daha doğaldır. Dolayısıyla 22 Temmuz’u biz koymadık. Bu 22 Temmuz’da tekrar ısrar olur mu yoksa bir iki ay seçim öne çekilebilir mi? Bunu seçime yaklaştığımızda göreceğiz. Bana sorarsanız olabilir. Gecikmek mümkün değil ama öne almak mümkün.’’ |
13.08.2010 |
MEMUR 310 TL İSTİYOR |
Türkİye Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız, ‘’Gelecek yıl kamu görevlilerine uygulanacak zam ve tazminatlar konusunda mali talebimiz en düşük dereceli memur için 310 TL’dir’’ dedi. Akyıldız, sendika genel merkezinde 9. dönem toplu görüşmeler öncesinde, sunacakları tekliflere ilişkin basın toplantısı düzenledi. Kamuda eşit işe eşit ücret uygulamasının bir an önce hayata geçirilmesinin kamu görevlilerinin en büyük beklentisi olduğunu belirten Akyıldız, yapılacak artışlarda hedeflenen enflasyon yerine açlık ve yoksulluk sınırının dikkate alınmasını istedi. Akyıldız, “Türkiye Kamu-Sen’in gelecek yıl kamu görevlilerine uygulanacak zam ve tazminatlar konusunda mali talebimiz en düşük dereceli memur için 310 TL’dir’’ dedi. |
13.08.2010 |
Gül, şehit yakını ve gazilere iftarda ağırlayacak |
CumhurbaşkanI Abdullah Gül, 56 ilden 261 şehit yakını ve gaziye bugün Dolmabahçe Sarayında iftar yemeği verecek. Göreve geldiği 2007 yılından bu yana her Ramazan şehit yakını ve gazilerle iftar yemeğinde bir araya gelen Cumhurbaşkanı Gül, bu yıl da uygulamasını devam ettirecek. Bu yılki iftar yemeğine davet edilecek kişilerin belirlenmesi için 2009 yılının ocak ayından bugüne kadar şehit ve gazi olan güvenlik mensuplarının isimlerinin tesbiti için çalışma yapıldı. Genelkurmay Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarından yararlanılan çalışma sonucunda toplam 200 civarında şehit ve gazi adı belirlendi. İftara Cumhurbaşkanlığı yetkilileri ve İstanbul protokolü ile beraber 300 kişi katılacak. |
13.08.2010 |
Levent Ersöz: Darbecilik namussuzluktur |
Ergenekon davasının tutuklu sanığı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven isimli darbe planlarını ilk kez Nokta dergisinde gördüğünü söyledi. Ersöz, “Bu planlar kesinlikle Jandarma Genel Komutanlığı’nda hazırlanmadı, darbenin ‘d’si yoktur. Darbecilik ‘namussuzluk’ demektir. Ne terörist, ne de darbecilik suçlamasını kabul etmiyorum” dedi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden Ergenekon davasını dünkü duruşmasında kaldığı hastaneden telekonferans yöntemiyle Levent Ersöz’ün çapraz sorgusu yapıldı. Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel’in, “Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven isimli bu darbe planlarını incelediniz mi?” sorusuna Ersöz, bunları ilk kez Nokta dergisinde gördüğünü ama bu belgeleri incelemediğini söyledi. Görev yaptığı şubenin olaylarla ilgisi olmadığını öne süren Ersöz, “Bu planlar kesinlikle Jandarma Genel Komutanlığı’nda hazırlanmadı. Darbenin ‘d’si yoktur. Darbecilik ‘namussuzluk’ demektir. Ne terörist ne de darbecilik suçlamasını kabul etmiyorum” diye konuştu. Bu sözleri hiddetli ve elindeki kalemi masaya vurarak tekrarlayan Ersöz, mahkeme heyeti başkanı Köksal Şengün tarafından sakin olması yönünde uyarıldı. |
13.08.2010 |